Seni unuttum demek, seni hatırlayıp da bir şeyler karalamaya engel bir şey değil. Ki bunu yapmam, seni unutmadığımın anlamı falan da olamaz. Ben yalnızca bu aralar, senden başka yazabileceğim güçlü şeyler bulamaz oldum. Çünkü kimse sen gibi darmadağın edip de gitmedi beni. Kimse sen gibi yalanlar söylemedi gözlerime baka baka. Bugün avucuma tutuşturduğu umutları yarın yakmadı hiç kimse. Bu şeref yalnız senin. Ya da şerefsizlik mi demeliyim?
Her adımın, her hareketin ve her bakışın bir şerefi vardır. Kalışlar da şerefli olmalıdır, gidişler de. Adına yakışmalıdır. Gitti ama çok sağlam gitti denilmelidir ardından. Yakıp yıkacaksan bir kadını, bu yalnız bir kez olmalıdır. Yerin dibine de girse kadın, adam bir kez gitmelidir ondan. Dönmemeli bir daha. Şeref mi kalır yoksa? Nerede kalır gitmeler?
Ardına bakmadan çekip gidecek yürek varsa eğer, çarpıp çıktığın o kapıyı bir daha çalmayacak kadar da yürek vardır adamda. Sende var mıdır? Adam mıydın sen? Boş vakitlerinde avuçlarıma umutlar sıkıştırıp, zamanın olmadığında onları yakacak kadar adamdın sen. Sıcaklığın en yüksek olduğu günde bile, ısınmak için yaktın onları.
Ne yaptın biliyor musun? Küçük bir çocuğun en sevdiği oyuncağını elinden alıp paramparça ettin. Ya da o çocuğun en sevdiği ama son kalmış kurabiyesini yedin. Her gece gökyüzüne özenle astığı onca yıldızı vurdun sen. Güzel olan ne varsa öldürdün.
Ve şimdi
Bekliyorsan ki beni iyi hatırlar diye; son nefesinde dahi iyi hatırlanmayacağını sakın unutma derim ben.
Ki ben;
Hayal kırıklıklarının en büyüklerini yaşamışken,
Sırf vicdanım yüzünden bekleme diyorum sana.
Boşa bekleyeceksin çünkü.
Ne son isteğinde olacağım baş ucunda,
Ne de herhangi bir anında.
Çünkü sen nefretimsin.
Çünkü sen parçalanan umudumsun.
Çünkü sen bir pisliksin.
Ve sen benim için artık yoksun!