Uzun zaman oldu yazmayalı. Maviş incir ağacının dalından aşağı hiç inmiyor.
İlham perim sırra kadem bastı, ortalıktan elini eteğini çekti bulabilene aşk olsun.
Doruk mu?
Gümüşhacıköy ‘den sonra onu gören hiç yok. Adresini bilen yerini söylerse; anılar Göynücek’ten başlayıp, Diyarbakır’a doğru yola çıkacak.
Hayal Deniz’i ekip dağılınca, oyalanmak için Netflix’teki filmleri izlemeyi seçti.
Bu makalenin adı onun için sinema!
Ne dersiniz?
Yüzücüler filminden kısa bir bölüm özet geçip sonra filmle ilgili çağrışmaları masaya yatıralım mı?
Cevabınız evetse, kendinize rahat bir yer seçin. İster koltuğa isterseniz mindere oturun ve YÜZÜCÜLER filmini siz pür dikkat izlerken bende, kısa bir özet geçeyim.
“Yüzücüler, savaştan harap olan Suriye’den ayrılıp 2016 Rio Olimpiyatları’na doğru yola koyulan iki kız kardeşin hikâyesini konu ediyor. Kendilerini tehlikeli bir yolculuğun içinde bulan göçmen iki kardeş, bu süreçte hem yüreklerini hem de profesyonel yüzme becerilerini kahramanca ortaya koyuyor.
Oyuncular:
Nathalie Issa/ Yusra Mardini’yi
Manal Issa / Sarah Mardini’yi
Matthias Schweighöfer /: Sven’i oynuyorlar. Elbette film senaryosunda birçok figüran da yer almış.
Suriyeli Mardin’i ailesi kızlarını, kendi ülkelerinde yüzücü olarak yetiştirilmek isterken, patlayan bombaları, yıkılan evleri, ölen Suriyelileri görünce: iki genç kız Almanya’ya; gitmek ister.
Babaları gönüllü olmasa da, Yusra ve Sarah Suriye’deki savaşın şiddetlendiği bir gün babalarını ikna etmeyi başarır. Almanya’ya gitmek için önce, Uçakla İstanbul’a gelirler..
İstanbul’da insan kaçakçıları ile anlaşıp, bir tır kasasında, EGE sahiline getirilip ormana indirilir.
Sonra insan kaçakçıları, şişme bir bot getirip, onlarca, kadın kız çoluk çocuğu bota bindirip, dümeni de ellerine verip deyim yerindeyse ölüme yolcu eder.
Elbette filmi baştan sona anlatacak değilim. Birçok maceradan sonra, mülteci ya da kaçaklar, yunan adasına çıkmayı başarır ve birçok meşakkatten sonra Almanya hayali gerçekleşir.
Film ibretlik bir yapıt. Fırsat bulan herkes izlemeli derken, aynı zamanda da düşünmeli derim.
Neyi düşünmeli?
Hani İslam son din ya!
Bizim din tacirlerine göre “İslamiyet bir kavme, bir millete değil, tüm insanlığa gönderilmiş.
Böylece milli ve mahalli peygamberler dönemi kapanmış, yerine Kuran’ın âlemşümul mesajlarını ileten bir peygamber gönderilmiştir. “
Mademki İslamiyet son din, kavim ya da bir millet yerine cihanşümul bir din! Öyleyse niçin; İslam ülkelerinde yaşayan milyonlarca İnsan aç açık, perişan ve Erkek hegemonyası altında yaşıysan milyonlarca kadın, adam yerine konmuyor ya da insan sayılmıyor?
Ülkemizde her 200 m mesafeye iki üç minareli cami yapanlar, Cami yapmanın Müslümanlık ölçüsü olmadığını bilmez mi?
Ezan sesi eksik olmasın derken, orgazma ulaşanlar; Müslüman ülke vatandaşlarının, muasır medeniyet yolunda, demokrasi içinde yaşamak için, çan çalınan ülkelere gitmek için denizde boğulmayı, hudut boyunda kurşuna hedef olmayı seçme nedenine cevap aramak zorunda değil mi?
Film sona erince “Bu filmin gerçek kahramanları “MARDİNİ” ailesi Almanya’da mutlu mesut yaşıyor diye yazdı.
Demek ki Mutlu mesut yaşamanın sırrı çok minareli cami yapmak, beş vakit ezan okumak değil.
Ya
Devlet yönetiminde demokrasiyi ön plana çıkartmak. Hukuku meri kılmak, GSMH’yi Adil dağıtmak ve de insana insan değeri vermek daha öncelikli zannederim.