13.11.18 15:44
Dışarıda tek basınaydı. Hava ruhunu dondurmak istercesine soğuktu. Ve sadece hava değildi soğuk olan kendisi de öyleyi. Soğuk hissediyordu, üşüyordu. Bu üşüme de sadece fiziksel değildi, üşüyordu çünkü birisini özlüyordu, tanımadığı, bilmediği, hiç görmediği birisini… ve bu özlem onu içten içe yiyip tüketiyordu.
Çıldırmışçasına esen rüzgâr ensesine sürtünüyordu, sanki yeterince üşümüyormuş gibi, sanki yeterince kötü hissetmiyormuş gibi… Hislerini tam olarak açıklayamıyordu; hem kendini berbat hissediyor hem de bu durumu umursamıyor gibiydi. Hissetmekten, özlem çekmekten ve üşümekten yorgun düştüğünü sanıyordu. Bunları düşünürken bir yandan da yoluna devam ediyordu her ne kadar kar üzerinde yürümek zor olsa da ve bu ayağında ki eskimiş botlar da durumu daha beter yapıyordu. Sanki her şey ona karşıydı, sanki bütün dünya canını sıkmak için vardı. Aradığı kişiyi, özlediği kişiyi şimdi bulabilmeyi, yanı başında olmasını diledi. Bütün ihtiyacı olan oydu sanki kendisini her şeyden kurtaracaktı o gizemli kişi.
Bulunduğu yer artık kullanılmayan fakat oldukça yeni bir ilkokuldu. Okul kapanalı birkaç ay olmuştu. Tam olarak neden kapandığını bilmiyordu ama hakkındaki dedikoduları duymuştu. Öğrencilerden birisinin intihar ettiğini ( sınıfta kendini astığını) duymuştu. Yaşları 12 yi geçmeyen çocuklardan oluşan bir ilkokulda… Kimisi de çocuğun öğretmenlerinden birisi tarafından öldürüldüğünü (hatta tecavüz edip öldürdüğünü) söylüyordu.( Bir insanın neden küçük bir çocuğa böyle bir şey yaptığını veya nasıl yapabildiğini anlamıyordu. Nasıl yapabilirdi? Bu kadar mı gözü dönmüştü? Çocuklara bir düşkünlüğü mü vardı? Öyleyse neden onu öldürmüştü? Bunlar bir yana bu kişi bir öğretmendi. Belki o öğrencinin babası sayılabilecek kadar yakın olabilecek birisiydi.)
…Düşüncelerinden sıyrıldı tekrar. Bu karanlık düşünceler onu daha çok sarsmıştı sanki. Okulun girişine geldi, içeri girip girmeme konusunda tereddüt ediyordu ama sansını deneyebileceğini düşündü ve kapı koluna uzandı; zorlamasına rağmen açamayınca bıraktı. İçeri girmenin bir yolunu bulmalıydı bu soğuktan bu karanlıktan kurtulmalıydı, etrafındaki her şey beyaz olmasına karşın ona göre karanlıktaydı.
Başka bir giriş bulmak üzere okulun çevresinde dolanmaya başladı umutsuzca. Bir elini duvara sürterek ilerliyordu. Rüzgâr biraz sakinleşmişti, önceki kadar öfkeli değildi artık ilerlemesine izin veriyordu. Elinin duvardan çekti ve bahçenin ortasına doğru yürümeye başladı. Bahçenin belirli yerlerinde bodruma inen merdivenler vardı “belki oradan geçebilirim” diye düşündü. 2 kapak vardı yerde; merdivenlere açılan kapaklar. Durduğu yerden birisini görebiliyordu; bankın yanında koyu gri bir kapak vardı. Sakin adımlarla ilerledi, eğilip açmayı denedi- sıkışmıştı. Aklına yine aynı düşünce geldi- ya cidden her şey ona karşıydı ya da gerçekten çok şansızdı. Diğer kapağı aramaya koyuldu. Üstünde durduğu kapak dışında bahçede her şey kar altındaydı, ikinciyi bulmanın imkânsız olduğunu düşündü.
Rüzgâr gene şiddetini arttırmıştı; karda yürümek artık işkence gibiydi; yürürken birisi bacaklarına sarılıyormuş gibi bir his veriyordu. Vazgeçmeyi düşünürken diğer kapağı gördüğünü fark etti…
…Düşüncelerinden sıyrıldı tekrar. Belki kızın ruhuyla karşılaşırım diye düşündü. Batıl inançları yoktu ve böyle şeyleri saçma bulurdu bu saçma şey nerden aklına gelmişti bilmedi, galiba kendini bu hüzünlü havadan çıkarmaya çalışıyordu. Bu düşünce yüzünde hafif bir tebessüme sebep oldu ama içindeki karanlığı bir nebze azaltmamıştı. Hissettiği hüzün ve özlem hala içini parçalayan, geri kalan bütün duygularını felç eden bir çığ gibiydi; ağırdı, kalkamıyordu altından.
Yüzüne vuran şiddetli rüzgar kendine getirdi onu tekrar. Şimdi önünü görebiliyordu gerçekten, aklından geçenler kapatmıyordu gözlerini. Ve tekrar ilerlemeye başlamışken tuhaf bir şeye rastlanmıştı, orada olmaması gereken bir şeye. Üzerinde küçücük bir taşı olan parlak bir küpe. Yavaşça eğilip küpeyi eline aldı, inceledi: Sahibinin kim olabileceğini merak ederek(ve burada ne aradığını?). (Oldukça tuhaf bir yolculuk olmuştu bu, önce hislerini allak bullak etmişti şimdi de zihniyle oynuyordu? )
Küpeyi cebine koydu ve tekrar devam etti bu ürpertici okulun girişini aramaya. Karda yürümek sanki her saniye daha zormuş gibi geliyordu. Sakin adımlarla ilerledi bahçenin sol tarafına doğru. Ve kapıyı gördü. Tahmin ettiğinden daha yakındaydı muhtemelen tipi yüzünden görememişti girişi. Kara bata çıka kapıya doğru yürüdü (daha doğrusu denedi). Tipi tekrar şiddetini arttırmıştı, gözün önünü bile zor görüyordu. Kapıyı gördüğü yöne doğru ilerlediğini sanıyordu ama gerçekten nereye gidiyordu bilemedi. İlerlerken ayağına bir şey takıldığını fark etti. Takılan şey az önce yanından geçtiği bodrum kapağıydı. Ki bunun anlamı da bir daire çizmiş olduğuydu, boşuna çabalamıştı (gene). Soğuktan ayaklarını hissedemiyordu. Arkasını dönüp ters yöne yürümeye başladı bu kez de, doğru tarafa gittiğini umut ederek. Henüz birkaç adım atmışken bir sesle irkildi, olduğu yerde durdu; birisi inliyor muydu? Yoksa aklını mı kaçırmaya başlamıştı bu şeytani beyazlıkta? Rüzgarın sesine aldırmamaya çalışarak dinledi; ses solundan geliyordu, bir çocuk sesi miydi emin olamadı. Duyduğu ses sanki aklını ele geçirmeye çalışıyordu, aklını kaybetmesini istiyor gibiydi. Artık rüzgarın, tipinin sesi yoktu sadece cocugun(?) inlemesi vardı. İçinden bir his ne olursa olsun o yöne gitmemesi gerektiğini söylüyordu ona, gittiği yerde uğursuz bir şey olduğunu söylüyordu. Ama gitmeliydi de belki ona yardımcı olabilecek gerçek bir insan bulurdu( veya sadece belayı bulurdu). Her türlü hiçliğin ortasında yalnız kalmaktan iyiydi.
Koşmaya başladı ayaklarına hissetmeyerek, düşe kalka koşuyordu bilinmeyene. Sese oldukça yaklaştığını sanıyordu ve aniden durdu. Ses tamamen kesilmişti ve gene tek basınaydı.