SON BİR BUSE
Hasan IŞIKLI
ÖNSÖZ
Merhaba, öncelikle bu kitabı indirip okumak istediğiniz için teşekkürlerimi sunarım. Bu yazdığım ilk değil ama yayınladığım ilk kitap oluyor. İçinde kitap kokusu barındırmasa da, sevdiğiniz sözlerin altını çizemeyecek olsanızda, ya da kaldığınız yerden daha sonra devam etmek amacıyla arasına bir kitap ayracı yerleştiremeyecek olsanızda, içinde yüklü bir anlam ve anılar barındıran gerçek bir olaydan bahsedeceğim siz değerli e-kitap okuyucularına. Her kelimesinde gerçeklik barındıran bir roman diyebiliriz aslında belki öyle 3-5 yıllık bir aşk değil ama onlara eşdeğer bir aşk olduğu kanaatindeyim, en azından benim için bu anlamı ifade ediyor. Belki de hayatıma yön verecekken beni bir anda dibe batıran bir aşk, hiç bitmeyeceğini bile bile yaşadığım ve her adımımı geleceğe yönelik attığım bir aşk, açıkçası attığımız yazmam gerekirdi, ama yanılmışım sadece kendi attığım adımlar bunlar, beni belki de baştan yaratan adımlar, ne olursa olsun asla yorulmak, bıkmak nedir bilmediğim adımlar, sonu hiç ummadığım gibi bitse de, ‘yeniden yaşarmışın?’ sorusuna ‘evet’ diyebileceğim bir aşk. Birkaç şiirle ve ufak hatırlatmalarla süsleyeceğim kitabımı, sonuna doğruda belki herkesin bildiği ama benim yinede tekrar söylemek istediğim hayata yön veren sözlerle bitireceğim kitabımı. İmkanım olsa bastırmak isterdim ve biliyorum birgün o da olacak. Herşeyi ayrıntısıyla yazmak isterdim. Küçük küçük notlar alırdım her zaman ama bunları kitaba çevirmek sonradan aklıma geldi. Şimdi ise o aldığım notların bir bütün halinde sizlere sunulmuş halini göreceksiniz. Sizlere tekrar teşekkürlerimi sunarım. Sayfayı çevirebilirsiniz.
Başlangıç
Ortalarındaydık temmuz ayının yanılmıyorsam tarih 11.07.2013’ü gösteriyordu. O zamanlar stajerdim PTT’de malum okuduğum MYO’nun zorunlu stajıydı bu. Arada sırada konuşurduk onunla sosyal ortamda ayda bir belki, belki üç ayda bir o yaz görmüştüm onu aslında memleketler aynıydı ama buralara pek gelmezdi ya Balıkesir Merkez’de ya da ailesinin yanında Marmaris’te dururdu. Nasıl anlatılır hoşuma gitmişti belki yürüyüşü, belki hal ve tavırları ama hoşuma gitmişti. Uzun zaman yazmamama rağmen yazmıştım ona yine bu sefer daha samimiydim, daha içtendim o da bunu sıcaklığıyla karşılayabilecek bir insandı. Belki onunda hoşuna gitmiştim, numarasını istedim ondan, o da kırmadı tabiki, verdi. Mesaj attım ona, gerçek bir sıcaklığa ihtiyacım vardı gerçek bir samimiyete onda bunu görmüştüm. Çok hızlı ilerlierduk o bana yazıyordu ben ona ama istiyordum mesaj atsın konuşayım onunla, konuşalım. İyice ilerlemişti muhabbetimiz sabahın ilk ışıklarını görmeden yatmazdık. Yatmamı isterdi çünkü sabah 07:00’de staja girmek için kalkıyordum. Sorun değildi onunla konuşmak daha iyiydi benim için varsın 1 saat bile uyumadan staja gideyim önemi yoktu. Yine böyle sabahlamıştık, içimden ona farklı bir şey yapmak geldi. Arayıp aramamak konusunda çok kararsız kaldım ama aradım gün ışıklarının ilk doğduğu vakit ve “iyi geceler meleğim” diyip kapattım telefonu, sesini bile duymadan kapattım. Heyecanlıydım, sesim titriyordu. Sesini duymak belki o an rahatlatırdı beni ama yapamadım, utandım aslında. Sevgilim değildi, hoşlanıyorduk birbirimizden, konuşmayı seviyorduk ama ortada bir şey yoktu. Biliyorum hoşuna gitmişti bu yaptığım bana söylediklerinden belliydi. Sevgili gibiydik, daha konuşmaya başlayalı çok olmamıştı ama sanki birbirimizi uzun zamandır tanıyor gibi yakındık birbirimize, hızlı ilerliyorduk belki ama önemi yoktu o da, bende kuralları pek takmayı sevmeyen, özgür ve kafamıza göre yaşamayı seven insanız. Her sabah mecburen ondan önce uyandığım için, benim günaydın mesajlarımla açıyordu gözlerini. Bende o kalksın erkenden diye uğraşıyordum sanırım. Çünkü onunla konuşmayınca eksik giden birşeyler vardı. O gün geldi çattı. Kararım belliydi artık, ben hayatına pek insan biri olmadım hiçbir zaman, öyle birkaç insanla çıkmışlığım oldu onlara da hakettikleri gibi davrandım. Kalbimi açmak gelmedi onlara içimden. Onlara benzemiyordu, o sıcaktı kalbi tertemizdi. Hayatımdaki en özel yere sahip olabilme cüretini göstermişti bir kere, ona kalbimi, pek parlak olmasa da hayatımı, hayallerimi, belki de geleceğimi açmak istiyordum.
O sabah güzel uyanmıştım yine o vardı içimde sabaha kadar, günü beraber aydınlatmıştık. Stajdan izin isteyip erken çıktım o gün, atladım motoruma pek bir yere uğramadan doğru eve geldim. Uzandım koltuğa onunla konuşuyorum, ne büyük bir sosyal aktivite değil mi? Ama inanın bu bana yetiyordu. O mesajların ondan geldiğini bilmek, onun sıcacık sözleri bana her zamanda yetmiştir. Kafama koymuştum artık teklif edecektim ve bana ait olacaktı sadece, benim meleğim olacaktı tam anlamıyla. Tarih, “19.07.2013”ü gösteriyordu. Herşeye rağmen iyiydik, güzeldik ama içimde yinede reddedilme korkusu yok değildi. İstemesemde vardı. O kadar yakındık ki birbirimize benden bir parçaydı sanki, bu kadar kısa sürede bende bu kadar yer edebilen olmamıştı hayatımda belki de hiç olmayacak. Korkumu yenip sordum ona, saat 17:49’u gösteriyordu.
Son Sevgilim Olur Musun?
Bu soruyu sordum ona, oysa daha onunla bir kere bile yüzyüze oturup konuşmamıştık, konuşmamıza imkanda yoktu o bu sıralarda Marmaristeydi. Kendime hayret ediyordum, hiç yüzyüze bile konuşmadan, bir oturup kalkmadan, bir insana tüm hayatımı açmak istiyordum. Ama öylesine sıcaktı ki birşeyin önemi yoktu benim için, elbet buluşup görüşecektik. Onun sıcaklığı benim için yeterdi. Beklediğim cevabıda aldım “evet” dedi, kocaman bir evet. Mutluydum benim için yeni bir hayat başlıyordu onunla sonsuza kadar sürmesini istediğim, belki de hayatta yaşadığım tüm zorluklara rağmen beni hayatta tutacak bir aşk..
Mutluydum, mutluydu, mutluyduk. Bir şarkımız oldu bir ara popüler olan bir dizinin müziğiydi “Dinle Sevgili” bu bizim şarkımız olmuştu. Bana bu unutulmaz hisleri yaşatan bir kız, benim geleceğim olmalıydı. Hayat onunla sürmeliydi, amacım buydu artık. Günler onunla çabucak geçiyordu, arada ufak kıskançlıklarımız oluyordu. Öyle büyük şeyler değil ama tartışıyorduk işte. Önemi yoktu benim için, sadece o önemliydi. Sabahlıyorduk onunla her gün, günü beraber aydınlatıyor ve öyle yatıyorduk. “Gün Işığım” diyordu bana.. Hiç unutmam.. Karanlıktan korkardı, elektrikleri kesilirdi arada, ona güzel mesajlar atardım, arardım. Aslında çoğu zaman arayamazdım, babasından çok korkardı. “Koruyucu Meleğim” derdi bana.. Üzülürdü bazen dayanamazdım, babası bazen birşeylere sinirlenir kırar dökermiş her yanı, üzülürdü bu duruma anlatırdı böyle olayları çoğu zaman. Kıyamazdım ona, üzülürdü.
Günler günleri kovalıyordu, mutluyduk, güzeldik biz onunla. Ama onda değişen birşeyler vardı. Birşeyleri çok uzatmaya başlamıştı, beni önemsemez kelimeler kullanıyordu, artık farklıydı. Güzel günlerin yerini artık ardı ardına uzayan tartışmalar, kimi zaman kırıcı sözler almıştı. Ben böyle hayal etmemiştim, bunlar olmamalıydı. Tartışma elbet olabilirdi ama ertesi güne taşınamazdı.
Babam emekliydi, ama emekli maaşı kredi borçlarına gittiği için çalışmak zorundaydı. Annem biber kesimi olurdu oraya giderdi, bende ona yardıma giderdim genelde stajdan sonra. Durumumuz iyi değildi, yani ben hiçbir zaman iyi olduğunu görmedim. Onlarınsa durumları iyidi bizden farklılardı, belkide bu konuda uçurumlar vardı aramızda ama önemli sayılmazdı. Yine bir akşamüstüydü babamın yanındaydım ona yardım etmeye, oturmaya gelmiştim. Fırının önünde oturuyordum. Konuşuyorduk onunla ama öyle eski sıcaklık yoktu. Bu değişkenlik nedendi? Ayrılık kokuyordu artık. Ama bu ayrılığı isteyen ben olacaktım. Hiç sevmezdim birinin karşısındakiyle küçümser konuşmasını, onu yapıyordu. Sevgilisiydim ama sanki onun için bir önemi yoktu. Aradım onu sordum ne yapmaya çalıştığını, benimle alay eder gibi konuşuyordu, umrunda değildi açıkçası. Kapattı telefonu. Çok az zaman sonra fırırnın önünden biraz uzaklaşıp daha rahat konuşmak için, boş bir alana geçtim. Aradım onu. Tekrar sordum ne oluyordu? Bu haller nedendi? Kırdığının farkında değilmiydi? Soğumuştum artık ondan, hayatımı vermek istediğim bu olamazdı. Yinede tekrar sordum. “Uğraşamıcam seninle” diyip telefonu suratıma kapattı. İşte o an ipler kopmuştu benim için, ayrılık gelip çatmıştı. Daha onunla bir kez bile buluşamadan, ayrılık gelip çatmıştı. Uzaktık birbirimize ama önemli değildi. Kalbim onun için attığı sürece, ben dayanırdım. Ayrılmak istediğime dair bir mesaj attım ona o gün tarih “19.08.2013”’tü.
Güvendiğim dağlara kar yağmıştı belki de. Ben böyle düşünmemiştim. Tam bir ay sürmüştü onunla ilişkimiz. Sonunda ayrılmıştık. O an önemli değildi onun için. Alışmıştım ona ben ama bunları yapmamalıydı, herşey için çok geçti artık. Sonraları koymuş ona mesajlar atıyordu bana, karşılık veriyordum ama bir daha olmayacağını söylemek için, öyle kırıcı sözler değil. Ağlamış benim için, üzüldüm gerçekten üzüldüm ben kimse benim için ağlasın istemem, ya da bir insan için. Üstelik bunlar benim için kolay değildi, çünkü beklemiyordum böyle şeyler ondan. Soğukluk girmişti onunla arama artık. Bende üzgündüm bende istemezdim ayrılmak ama o an hiç umrunda değildi. Sonraları gelmişti aklı başına ama iş işten geçmişti. Hani derler ya bir insana nasıl hissettirdiğiniz önemlidir diye, o bunu kötü anlamda yapmıştı. Birkaç gün sonra normalde hiç gitmeyeceğim halde kafamı dağıtmak için Kastamonu’ya geziye gittik arkadaşlarla, tam 15 saat yolculuk dile kolay öyle değilmi? O zamanlarda mesaj atıyordu az az, ama önemi yoktu artık. Kimseyi istemedim hayatımda, hani gider başkalarına fırsat verirler ya işte ben onu yapamazdım. Hiçbir zamanda yapmadım. Dedim ya öyle kalbini herkese açan ayran gönüllü insanlardan olamadım hiç. Onuda, kimseyide istemiyordum artık. Yalnızlık daha güzeldi, kimse kırmıyordu seni, kimse hayal kırıklığına uğratamıyordu.
Eylülün ortalarına yaklaşmıştık, okula gitme vakti gelmişti artık. Okulun ilk haftası okula gitmeyen ben kurtulmak istiyordum sadece bu şehirden, en yakın arkadaşımla gittik. Ki biz okula başlamadan zaten onunla aynı yerde okuyalım beraber ev tutalım diye anlaşmıştık dediğimizde yapmıştık. Gittim, ama okula adım atmadım ilk hafta staj defteriyle ilgili bir sorun vardı. Okul biterken staj defterini evde unutmuştum. Birkaç cümle ile her sayfasını doldurup staj yaptığım PTT şubesine postaladım. Her gittiğim yerde sevilen bir insan oldum, sıcakkanlıydım. Sağolsun müdürüm hepsini imzalayıp, üstüne birde notumu 100 verip bana geri göndermişti. Sevinmiştim o an.
Böyle böyle atlatıyordum günleri, eylül aynın ortasını geçmiştik artık, ne hikmettir bilmiyorum ya parkta çay içiyorduk aklıma o geldi. Atıp atmamakta çok kararsız kaldım, ne olursa olsun ben ayrılmıştım ondan belki onun hatasıydı, ayrılırken hiç değilse biraz önemli olduğumu gösterseydi ayrılmazdık belki ama ayrılmıştık bir kere. Yinede dayanamayıp mesaj attım ona, biraz kötü karşıladı beni, önemli değildi. Öyle herşeye alınan bir insan değildim, ilk önce ne olursa olsun tartardım herşeyiyle. Sert karşılasada konuşuyorduk yine, ben ona kırıcı bir şey söylememiştim ya da ondan ayrılınca gidip biriyle beraber olmamıştım, zaten bu ayıptı dün onunla bugün bununla hiç kimsenin karakterine yakışacak şeyler değildi. Belki de o yüzden daha hoştu artık, kızgınlığı geçmişti. Konuşuyorduk ama sevmediğimi söylüyordum ona belki biraz daha zamana ihtiyacımız vardı, ona cevap atmamazlık yapmıyordum sonuçta belli ki bir şey vardı bendede, anlamını koyamadığım bir şey..
Yanıma gelmek istiyordu ama istemedim gelmesini zaten bir ay var yada yok kurban bayramıydı gelecektim oraya, orada görüşürdük. Kuzeninin “ne olacak sanki, seni orada mı bırakacak” sözüyle borç bulup atlamış gelmiş yanıma. Dikkafalıydı biraz. Aynı ben. Banada hep öyle derdi annemde, o da. Gelmişti. Ev arkadaşımla karşılamaya gittik Nazilli’ye, arkadaşımın alınacak şeyleri vardı o başka yere gitmişti. Ben karşılamıştım onu garajda, gerçekten onu istemeyecek olsam almaya gelmezdim onu, bir o kadarda merhametsiz huylarım vardı. Ama merhametsiz olmama değecek bir şey yoktu ortada, tabiki onu karşılayacaktım. Gelmişti, o kadar konuşmalarımıza rağmen bir kere buluşma fırsatımın olmadığı o kız kalkıp oraya gelmişti. Bu güzel birşeydi, bunları unutamam.. Ev arkadaşımı aldık Nazilli’de gezindik biraz, Gıt Gıt Chicken adlı bir mekan vardı. Oraya gittik acıkmıştı o da, ama pek yemek yiyemiyordu, utanırdı. Bende mesela pek böyle yerlerde yemeye alışkın bir insan değilim, küçük yerde yetiştim ben öyle lüks mekanlar görmedim, gitmedim. Oraya da onunla gitmiştik ilk kez, yemeğimizi yiyip kalktık oradan. Yenipazara geçtik eve bizde kalacaktı o gün. Benim için garip bir duyguydu. Geldik yenipazara, evimizin bir bahçesi vardı, koltukları falan hoş bir yerdi. Oturduk üçlü koltuğa, ikimizde de çekingenlik vardı. Garip bir duyguydu yanımda olması, gerçekten çok garip. Dayanamayıp dizlerine yattım, yakındık birbirimize. O da yüzümü, saçlarımı sevmeye başladı. Ona karşı içimde bir şey olduğuna emindim ama buna tam olarak sevgi diyemezdim, belki de sıcaklığıydı. Ona hep dürüst olmak istedim, oldumda. O gece yanyana uyuduk. Gidecekti ertesi gün, yolcu etmeye götürdüm. Sarıldık, bindi otobüse. Garip bir duygu oluştu içimde, sanki hep kalsın istedim. Ama gitmez zorundaydı, ailesinden gizli gelmişti. Anlayabiliyordum. Yavaş yavaş uzaklaştı otobüs, garajdan çıkana kadar kımıldamadım hiçbir yere. Ona seviyorum diyemiyordum ama bir şey ona karşı içimde bunu o da anlayabiliyordu. Çünkü istemeyen zaten yapmazdı bunları. Ama ben yapıyordum.
Balıkesire varmıştı, ablasının yanında kalıyordu. Ablasıyla pek iyi geçinemezlerdi. Sanırım benide pek sevmezdi ablası, Sındırgılı olduğumuz için serseri damgası yapışıyordu hemen üstümüze, oysa tanısa beni hiç öyle düşünmeyeceğine emindim. Ailesi istemiyordu benimle olmasını, hatta ablası el koymuştu telefonuna, ama dikkafalıydı. Gitmiş kendisine faturalı bir hat çıkarttırmış gizlice, benimle konuşmak için. Dershaneye yazdırmışlardı onu, ama aklında buraya gelmek vardı. İstemedim gelmesini, aslında istiyordum. Birbirimizin sıcaklığını almıştık bir kere. Ama ailesiyle ters düşsün istemedim benim yüzümden, ne yapabilirdim çünkü burada günleri kötü geçse suçlu ben olmasam bile onun için ya da ailesi çin suçlu ben olacaktım, bunlar görülebilir şeylerdi. Ama dedim ya dikkafalı işte, tercihlerinde ilk sıraya İsabeyli’yi yazmış o da tuttu işte şansına, şansımıza. Aileside bir şey diyemezdi artık, gelecekti. Geldi de, onu Nazilli’de bir yurda yerleştirdiler.
“Hiçbir şey ertesi güne uzamayacak”
Bizim için birşeyler değişiyordu artık, onu sevmeye çalışıyordum artık, herşeyiyle. Sadece onu sevmeye, bunu başardımda hayatımın merkezi oldu. Onunla geçiyordu artık günlerim, beraber paylaşıyorduk herşeyi. O da bilir, yatmadan her gece dua ederim ben artık dualarımda o da vardı. Herşeyin onunla hayırlısı olmasını diledim. Ona bir şey söyledim o zaman, “ Her ne yüzden tartışırsak tartışalım, sevgimize yakışmayacak bir şey yapmadığımız sürece hiçbir tartışma ertesi güne taşınmayacak ve biz yeni güne güzel bir şekilde başlayacağız.” Ondan yapmasını istediğim en önemli şey buydu gerçi bunada pek uyduğu söylenemezdi ama neyse…
Bayram dönüşüydü, öyle planlamıştık, yurda gitmeyecekti bizde kalacaktık. Dediğimizi yaptıkta çantalarla geldik eve, süslü bir valizi vardı. Dışarıda birşeyler yedik geldik eve, bilgisayarın başına geçtik, şarap bardaklarına bakıyorduk, yaptıracaktık. Ama Allahın işi ya, ailesi yurdu aramış vardı mı diye, tabi öğrendiler yurtta olmadığını. Sonrada onu aradılar, gecenin bir vakti bir telaş, bir korku sardı ikimizide. Koşa koşa arkadaşlarımın yanına gittik, lafta arkadaşı manasına annesiyle konuşturacaktık. Ama tabi annesi dinlermi biliyor yalan olduğunu, kızada bağırdı çağırdı. Geliyoruz oraya dediler, kızdılar fazlasıyla onlarda haklıyı. Bizim beraber olduğumuzuda bilmiyorlardı, bizde apar topar eve döndük hemen, çantasını aldık, taksiyi çağırdık. Ağlıyordu, o ağladıkça sanki gözünden akan yaş benim yüreğime dökülüyordu. Ama yapacak birşeyimiz yoktu. Paramızda yoktu, yinede koyulduk Nazilli yoluna. Yurda vardık, indirdik valizlerini yurda gelmişti. Üzgündük ikimizde, o ağladıkça üzülüyordum. O yurtta kaldı, bizde arkadaşlarla döndük Yenipazar’a 40 liram vardı cebimde, taksi 80 lira tutmuştu. Sağolsun arkadaşım verdi üstünü onuda atlattık. Daha çok korkuyorduk artık, kendim için değilde, ailesi ona bir şey der diye daha çok korkuyordum. Aileside gelmemişti Allahtan ki bir şey olmamıştı yinede. Bugünüde böyle atlatmıştık. O üzülüyordu, onun üzüldüğünü bildikçe ben daha çok üzülüyordum. O ağlayacağına ben ağlardım, buna razıydım.
Doğum Günüm
Vizelerin artık sonuna gelmiştik. 16 kasıma ilk girdiğimiz saatlerde Mert, Kerim ve ben beraber içerek küçük bir pastayla doğum günümü kutlamıştık. Ertesi gün kalkar kalkmaz yanına gitmiştim Nazilli’ye ve yine bekliyordum onu bana hemen gelme diyordu ama evde durup ne yapacaktım. Ben varıyordum o yarım saat, bir saat sonra geliyordu, süslüydü biraz sevdiceğim. İşte aksilik ya bazen çok anlayışsız olabiliyordu, onunla dolaştık, eğlendik Nazilli’de hava kararmaya başlamıştı. Arkadaşlarım mesaj atıyorlardı hep, belliydi bana bir sürpriz hazırlamışlardı. Onun yanından gittim diye kızmıştı bana, ama yapabileceğim bir şey yoktu, anlayışla karşılamasını beklerdim. Bunu yapmadı ama olsun yinede çok uzatmadı. Eve geldiğimde beni sürpriz bekliyordu samimi arkadaşlarımın hepsi oradaydı. Beraber eğlendik, konuştuk, gülüştük. Ama yinede bir kişi eksikti. Keşke o da olsaydı ama yurtta olması lazımdı.
Birkaç gün sonra evime döndüm Sındırgı’ya malum vizeler bitmişti. Eve geldiğimde ailemde bir sürpriz yapmıştı bana. Güzeldi. Hediye alacak paraları olmazdı biliyordum, istemezdim de zaten ama pasta almışlardı yeterdi. En yakın arkadaşım o zaman gelmemişti, vize sonrası kalmıştı Yenipazar’da o da ailesinin yanına gitmişti. Bende birkaç gün durup döndüm hemen zaten, o da gelmişti benden önce Nazilli’ye. Yaklaştıkça onu görme isteğim artıyordu, beni karşılamaya gelmesini istedim. İşlerim var dedi, türlü türlü bahaneler, kızıyordum bu duruma. Çok bir şey değildi ki isteğim gelsin, göreyim sonra yine yap işini. Ama meğer durum böyle değilmiş. Benim dikkafalı sevdiğim evde bir sürpriz hazırlamış bana odamın pervazlarını kapatmış, iki tane kalpli pasta yaptırmış komidinin üzerine koymuş, mumlar döşemiş ve birde mektup koymuş. Ben Yenipazar’ sinirli bir halde geliyorum tabi çünkü gerçekten çok kızmıştım, salak kafam hiç akıl edememişim ki. Geldiğimde arkadaşım kapıda karşıladı beni, ‘odun söyledim onlar gelecek şimdi girmeden içeri alalım’ dedi. Birer sigara yakıp bekledik kapıda. O sırada ev arkadaşımın sevgilisiyle, sevdiceğim son rütuşlarını yapıyorlarmış. Sonra “gelmeyecek heralde” dedi ve girdik içeri. Çantamı aldım tam odama girdim ki birde ne göreyim, şaşırdım. Hiç beklemiyordum. İlk tepkim ise “Bu ne a**na koyim” olmuş ve ardından direkt “Buse Nerde” diye sormuşum. O da içeriden gülerek yanıma gelip sarıldı, açıkçası verdiğim tepkiye herkes gülüyordu bende dahil ama dedim ya gerçekten o an öyle bir şey beklemiyordum. Güzel bir gündü onunla bizim için. Özellikle benim için daha önce hiç kimse böyle doğum günümü kutlamamıştı. Sevinmiştim. Güzeldik biz onunla ya, her zaman güzeldik.
“Seni Hiçbir Zaman Bırakmayacağım..”
Arada tartışıyorduk yine, kıskançlık krizleri tutuyordu atışıyorduk biraz ama herşey yolunda gidiyordu. Haftasonuydu, ev arkadaşlarım falan içelim dedik hep beraber. Yanımdaydı o da beraber kalacaktık. Geceden ben arka kapıyı açık bırakırdım, ev arkadaşlarıma da haber verirdim kilitlemeyin diye öğlene doğru gelirdi Yenipazar’a ya zile basar sürekli beni uyandırmaya çalışırdı ki bunu genelde beceremezdi. Sonra da açmazsam arka kapıdan girerdi eve hemen yanıma sokulurdu. Yumuşacıktı yüzü, göğsüme yatardı hep severdim o gül yüzünü, çok hoşuma giderdi. Biraz eğlenirdik öyle, sonra kalkardık beraber kahvaltı hazırlardık, bulaşıklar varsa onları yıkardık beraber. Hayaller kurardık sanki kendi evimiz, yuvamız olmuş gibi. “Evlenince de artık yıkarız dimi beraber bulaşıkları” derdi. “Yıkarız, inşalah birgün bir yuvamız olsunda beraber” derdim bende. Sarılırdı hemen. Sonra herkesi kaldırır güzelce bir kahvaltı yapardık. Bulaşıkları yıkardı ev arkadaşlarım, sonrada kahve yaparlardı içerdik. Akşam yemeğini dışarıda yedik o gün. “Dede” vardı yani orada öyle derdi herkes orada gidip birşeyler yedik onunla. Sonra arkadaşlarımla buluşup, hep beraber içkileri aldık. Eve geldik. Üstlerini değiştirdi herkes, el birliğiyle kendimize çok güzel bir masa hazırladık. Bilgisayardan da açtık müziği hem içiyor, hem söylüyorduk. Çok mutluyduk o anlarda. Şaraplarımızı içtik ilk önce o şarap içer zaten, öyle bira ile falan arası pek iyi değildir. Şarap sever. Tabi ben bittikten sonra biraz da bira içtim. Yanıbaşımdaydı. Saçlarını kokluyordum. Omzuma koyuyordu başını. Sonra biraz çakır keyif olunca yatmak istedi, onu yalnız bırakamazdım tabiki, geçtik odamıza. Hemen sokuldu yorganın içine, bende yanına uzandım. Saçlarını okşuyordum sadece, küçük küçük buseler konduruyordum yanağına. Baktım ki gözlerinden yaş iniyor, dayanamazdım onun ağlamasına hiç. “Ben seni çok seviyorum, beni hiçbir zaman bırakma olur mu?” dedi. Oysa onu bırakabilirmiydim sanki. Bana bunca güzel hissi yaşatan onu, bırakabilirmiydim? Hiç sanmıyorum. Söz verdim ona o gün; “ seni ne olursa olsun hiçbir zaman bırakmayacağım, sen her zaman benim kalacaksın bende senin” dedim. Sıkıca sarıldı bana sanki hiçbir şey o an koparamazdı bizi birbirimizden. Sonra göğsüme yatırdım onu, saçlarını okşadım, o güzel yüzünü sevdim. Çok farklıydı benim için hayatımda hiç tatmadığım duyguları tadıyordum onunla. İşte bu gece inanmıştım, tam anlamıyla güvenmiştim ona. Beni hiç bırakmayacaktı, geleceğim sen olcaksın dedim ona. İstediğim sadece buydu, geleceğimi ona göre şekillendiriyordum artık, herşeyde o var ve hep o kalacaktı.
“Asıl meselemiz Yağmur”
İlk önce Yağmur’u anlatayım sizlere, üniversitenin ilk senesinde ve ilk başlarında hoşuma giden bir kızdı. Hani dişi kuyruk sallamadan erkek yanaşmazmış derler tamda o hesaptı. O kadar yüz verdikten sonra, beni istemedi. Bende de tabi elde edememenin verdiği bir hırs oluştu. Ama olmadı, sonra başkalarıyla gördüm, o an bitti benim için. Bir önemi kalmadı. Kestim selamı, sabahı tabiki. Adı anılmaya değmez açıkçası. Öyle böyle o sene bitti, mesaj attı sonraları tersledim tabiki. Yeni sene başlamıştı, mesaj atardı arada karşılık verirdim o kadar. Asla iletletmezdim. Zaten onunla beraberdim artık, o vardı benim için bir önemi yoktu birşeyin. Birgün mesaj attı “sana kırmızı çok yakışıyor” diye. Bende “teşekkür ederim” dedim hepsi o kadar. Silmemişim mesajları zaten gelmezdi aklıma, ki hiç aklımdan geçmezdi benim için sıradan bir arkadaştı zaten, meğer niyeti farklıymış. O bu mesajı görünce haklı olarak küplere bindi tabiki. Haklıydıda. O günden sonra inanırmısınız bana hiçbir şekilde kırmızı renkte bir kıyafet aldırmadı. Neyse sakinleştirdim onu daha sonra tabiki, sonra oturup yağmur hakkında herşeyi, yalansız, doğru bir şekilde. Anlatmalıydım, çünkü ondan bir şey saklayamazdım, içime hiç sinmezdi. Anlayışla karşıladığını sanıyordum, aslında yanılmışım. Bir keresinde sabaha karşı bir mesaj geldi, “mutlu musun” diye. Anlamamıştım, hatta yağmur olduğu aklıma bile gelmemişti. Çünkü numarası bile kayıtlı değildi bende. Tabi onunla da konuşuyordum, laf arası bahsettim ona bundan o da numarayı istedi sinirli bir şekilde. Ne kadar vermek istemesemde verdim. Aramış, konuşmuş. Hatta erkek arkadaşlarına verip dalga geçirtmiş. Yaparmı yapardı. Sayfama farklı bir hesaptan mesaj geliyordu. Başka bir sayfa yöneticisi arkadaşım cevaplamış. Bana haber verdi tabiki beni sormuş çünkü yazdım bende tabiki, zaten kim olduğu belli değildi. Sonra anlatmaya başladı pişmanlığını bir sürü şey, olabilirdi. Ama iş işten geçeli çok olmuştu yinede sert karşılık vermedim, çünkü kalp kırıklığı zordur ben insanları kırmak istemem hiçbir zaman. Güzelce anlattım, hayatımın kadınını çok sevdiğimi, onunla çok mutlu olduğumu. Sonrada cevap atmayı kestim. Ertesi gün hayatımın kadını gelmişti yanıbaşıma, bir şey saklamak istemediğimden açtım okuttum mesajları. Biraz tavır yapsada, pek bir şey demedi. Meğer bu fırtına öncesi sessizlikmiş. Ertesi gün erken uyandık onunla, üstümüzü giydik ve dışarı çıktık. Fırından birkaç poğaça aldık, oturduk çay bahçesine. Yedik, çayımızı içtik. Durduk yere telefonumu istedi. Yağmuru arayacakmış, yapmamasını söyledim tabiki huzursuzluğa gerek yoktu durduk yere. Ama tabi aldı aradı bunu, sövdü saydı. Eve kadar geldik yürüye yürüye. Halen konuşuyor telefonda, fazlasıyla sinirliydi. Bana verdi telefonu sonra, bende güzelce anlattım ona, saçmalamamaları gerektiğini ve kapattım suratına telefonu o zaman. Bir dahada aramadı ama nerden bileyim olayları daha fazla uzatmak istemezken, huzursuzluk çıksın istemezken kabağın benim başıma patlayacağını. Bu sefer o başlamıştı bana iyice tavır almaya,”kız bana o kadar şey söyledi, sen tutup hiçbir şey demedin. Bir küfür bile etmedin.” Derdi buydu. Evet belki haklıydı, ama uzatmak istemedim yeterince kaçmıştı huzurumuz durduk yere ve ben böyle yapsam biliyorum ki iş daha da uzayacaktı. O gün boyunca bu laflarını yedim onun, zaten onunlaydım sanki başkasına fırsat veriyormuşum gibi konuşmamalıydı. Bu sorunun nereden bilirdim başıma sürekli kakılacağını, inanmazsınız her kavga edişimizde, en ufak tartışmamızda, hatta bazen durduk yere bile bana bu yüzden laflar söyledi. Sürekli ve sürekli aylar boyunca, el insaf dedim artık hiç mi sıkılmaz bir insan. Duyanda aldattım sanacak. Kaç kere demiştim ona adını anıp durma diye ortada fol yok yumurta yok, bir şey yaptığımda yok. Ama dinler mi hanımefendi sürekli sürekli aynı şey. Bu huyu çok kötüydü çünkü başka sebepten tartışsakta o sebebi bile aylar boyunca söyleyebiliyordu.
“Unutulmaz Bir Yılbaşı”
Bakmayın böyle bir başlık olduğuna, bekide ikimizinde en kötü yılbaşıydı. Yılbaşı gününü yanımda geçirecekti yeni yıla beraber girecektik. Ona partiye gidelim dedim, tepede parti vardı. Ya da bir arkadaşın Yılbaşı kutlaması vardı Kuşadasın da. Ona ne istediğini sordum, paramız yoktu pek ama ayarlanabilirdi. Kuşadasına gidelim dedim istemedi, tepeye gidelim dedim istemedi çünkü beraber eğleneceğimiz arkadaşlarımız yoktu. İstese zaten istediği yerden ayarlayabilrdim, ama istemedi. Belki de paramız yok diye düşündüğündendir. Yakın arkadaşım var Zeynep, erkek arkadaşıyla beraber kalıyordu. Öyle böyle derken en iyisi dedik beraber geçirelim, gittik onlara. Ne eğlenmek ne eğlenmek sormayın, beraber yemek falan yedik. Konuşmacalar ama yılbaşıydı yani bir eğlence lazımdı. Dedim Selim’e gidelim biraz içki falan alalımda hiç değilse kafamız yerine gelir, gittik. O şarap içerdi dediğim gibi, onun sevdiği yaban mersinli şaraptan almıştım. İçtik ama fazla içemedi, midesi almadı artık sanırım. Ben içiyordum, banada meyva suyu gibi geliyordu, yani sert değildi. Selim laptoptan canlı gösterimler falan açıyordu ama saf saf izliyorduk. Hayatımda hiç bu kadar sıkıldığımı bilmiyorum, keşke dedim ben isteseydim de zorla götürseydim bir partiye. Ama o istemiyordu bende o istemediği için bir şey demedim, çünkü bana farketmezdi. Nasıl anlatılır hani onunla her yer güzeldi yani, önemi yoktu. Neyse derken yeni yıla girdik beraber ilk yılbaşımızdı. Girer girmez on dakika geçmeden kalktık onunla, eve gidelim diye. İkimizde inanılmaz sıkılmıştık. Hemen beni suçlardı senin yüzünden diye, ama birazda kendinde aramalıydı isteseydi giderdik zaten bir yerlere. Eve geldik, açtık koltuğu uzandık yan yana film izleyelim diye. Çok sever animasyon filmlerini, buz devrini açtık izledik öyle. Hatta hiç unutmam bir kere bir animasyon filmine gittik sinemaya, seans için bekliyorduk ama çocuklarla beraber, komik bir durumdu. Birde bizden hariç tek çift vardı, gerisi sadece çocuk. Bakıp bakıp gülüyorduk birbirimize, komikti. Girdik, izledik filmi Allahtan pek sıkılmadım, çünkü sevmem animasyon filmlerini genelde aksiyon yada psikoloji filmlerini severim. Halen gülüyorduk kendimize. Gülüşünü sevdiğim, çocuk gibiydi ruhu.
Ruhundan öpülesi..
Ameliyat Zamanlarım
Garip bir şey olmuştu, belimin biraz daha altında bir şişlik vardı. Hastahaneye gittim bunun için, gittiğim doktor baktı, ilaçlar yazdı geri gönderdi. Pek ilgilenmedi açıkçası. İlaçları kullandım ama bir faydası yoktu aksine gün geçtikçe daha kötü bir hal alıyordu. Tekrar gittim hastahaneye bu sefer başka bir doktora, çünkü bir şişlik vardı orada ve gün geçtikçe büyüyordu sanki. Doktora girdiğimde görür görmez burası apse yapmış dedi ve beni lokal operasyon odasına gönderdi. Ben gelmeden başlamasınlar diye de ekledi. Gittim bende söyledim, beni hazırladılar doktoru beklemeye başladım. O sırada sevgilim okulundaydı. Sonra operasyon yaptılar o bölgeye ama fena halde acıyordu. İğne yapmışlardı ama sanki diri diri kesiyorlardı. Bittikten sonra doktor “burada kıl dönmesi var, geçmezse bir ay sonra gel hemen” dedi. Bana kalkmamı söylediler, kalktım. Ama başım fena halde dönüyordu, herşey çift görünüyordu gözüme, duvarlara tutuna tutuna hastaneden çıkmaya koyuldum. Fazlasıyla kötüydüm. Zorla bir çıkış buldum, orasıda arka kapıymış. Çıkıp hemen servisi beklemeye başladım garaja gitmek için oradan evime gidip yatacaktım. Garaja geldim, tabi o da geldi hemen. Dersi bitmişti. O oturdu servise bende yanına oturdum. Ama sadece hareket edene kadar, çünkü acı vardı. Ayakta kalmak zorundaydım. Yenipazara gelmiştik. Ama ayakta duracak hele hele eczaneye gidip ilaçları alacak hiç halim yoktu. Ben eve gittim, reçeteyi ona verdim o da alıp geldi hemen yanıma. İlaçlarımı içirdi, hemşirem diyordum ona. Hele yapma dediğini insanın burnundan getirir. Küser, dayanamazdım o küsmesine hiç. İlaçlarımı içirdi, uzandım bende o da yanıma uzandı. Yine seviyordum saçlarını, çok güzellerdi. Böyle böyle bitirdik günümüzü, o da yurda döndü akşam olunca. Bilirim kalmak isterdi ama dönmesi gerekirdi.
Aklımıza bir fikir gelmişti Sezer’le kız arkadaşlarımızla İzmir’e gidelim dedik. Finaller sonrasıydı ve o da oradan Balıkesire geçecekti. Gittik sabah İzmir’e ikimizde bindikten sonra uyuyup kalmışız, hatta Sezer fotoğrafımızı çekmiş bize gösterip gülüyordu. İndik İzmir’e onun çantasını emanetçiye verip karşıyaka’ya doğru minibüs’e bindik. Karşıyaka’da beraber dolaştık, resimler çekildi. Sonra Konak tarafına geçtik feribotla , oraya indik. Yemek yiyecek bir yerler aradık, tabi öyle bir caddeden geçince millet dükkana seni çekmek için çeşit çeşit kelimeler kullanıyor, hatta lafta Sezerle hemşehri bile çıktıkları oldu. Neyse en son oturup yedik bir yerde yemeğimizi. Oralarda dolaşırken bir dükkana girdik. Böyle el yapımı malzemeler, eşyalar satıyordu. Orta boylarda bir kutu aldık onunla, içine beraber nereye gittiysek biletlerimizi, alışveriş fişlerini ve mekan yapıştırmalarını falan atacaktık ileride hatırlarız diye. Akşam oluyordu artık karanlık çökmeye başlamıştı. Otobüs bekliyorduk ama oradan da sanırım çok geç kalkıyordu otobüsler. Ailesi aramıştı onu ve artık gitmek zorundaydık hemen, annesi sağolsun idare ediyordu bizi babasının haberi yoktu. Taksilere sorduk pahalıydı, bekledik otobüs gelmiyordu. Bende en son gidip bir taksiye sordum, önemli değildi artık kaç para falan olduğu. Üzülüyordum ona kızdıklarında, hemen otobüse yetişelim diye atladık taksiye, taksicide arabayı fena kullanıyordu sağolsun yetiştirdi bizi hemen. İner inmez emanetçiye gidip çantasını aldık, ah birde tabi o çizmelerinin poşetleri, canını yediğim çok severdi çizmelerini. Hemen bulduk bileti Allahtan yer vardı, saat 19:00 arabasına aldık bileti otobüs kalktı kalkacaktı. Koşa koşa otobüsün olduğu perona gittik. Sezerlerde bize bilet bulmaya gittiler bizde Yenipazar’a dönecektik artık. Çantasını yerleştirdik, sarıldık sıkıca ve bindirdim onu otobüse. Hiç huyum değildir, o otobüse bindiğinde araç gözden kaybolmadan kımıldamazdım, ona bakardım sadece. Telefonum çaldı arayan Sezerdi, bileti bulduk kalkıyor hemen otobüs gel diye. Onun bindiği otobüs perondan çıkınca bende koşa koşa gittim nerdeyse bir uçtan bir uca, otobüs ger geri çıkmaya başlamıştı perondan yetiştim Allahtan son anda. İçimde rahattı onu yetiştirebilmiştim, yoksa anneside kızacaktı bu sefer bize.
Artık rahattım.. o da bende sağ salim varmıştık..
Ameliyat Günleri
Tekrar aynı acıyı yaşamaya başlamıştım, sanırım doktorun dediği çıkıyordu. Bir kıl dönmesi vardı. Doktora gittim, anlattım durumu, o da baktı. Bu ilerlemiş dedi, bana gün verdi ameliyat için. Sonra düşündü biraz, “Seni yarın ameliyat edeyim mi?” diye sordu. Bende “olur”dedim. Tamam o zaman dedi elime birkaç kağıt verdiler ve tahlilleri yaptırtmaya gittim. Onu kalktığımdan, yolda giderken, hastahane’de sıra beklerken durmadan aradım. Dersine geç kalacaktı çünkü. Ama korktuğum başıma geldi zaten derslerinden geri kalıyordu. Dersi yanlış hatırlamıyorsam 09:10 da başlayacaktı ve o tam o saatlerde uyanmıştı. Hemenhazırlanmıştı ama yurtta götürecek servis yoktu. İnsan derse gerekirse kendi yetiştirirdi öyle değil mi? Yurdun sorumsuzluğu. Beni aradı kızdım tabi ona yine dersinden kalacaktı, telefonlarıda açmamıştı. Sessizde unutmuş telefonunu. Ah benim sorumsuz sevgilim. Ordan yanıma geldi, beraber yaptırdık tüm tahlillerimi ve o gece beni hastahanede tutacaklardı. Hemşireye sorduk gidemez miyiz? Diye. O da şu saatte gelecekler diyip yazmıştı. Bende doktora götürdüm o da kabul etti. O gün eve gittik. Erken uyuduk zaten bir şey yiyip içmem yasaktı ameliyat olacaktım. Sabah erkenden gitmiştik ama daha bir şey yoktu neredeyse öğlene kadar bekledik hastahane’de. Koltuklarda bir ara hafiften uyumuş kalmışız onunla. Sonra çağırdılar beni, odaya aldılar. Ameliyat elbisesini verdiler bende giydim. Ama bekliyordum, hiçte sevmezdim beklemeyi, bekletilmeyi. O yanımda bekliyordu, arkadaşıda gelmişti o sıra. Ben halen bekliyordum. Hemşireye gittim “ben sigara içmeye inicem aşağı” dedim. Tabi izin vermedi, ısrar ettim ama yok indirmediler. Sonra geldiler beni almaya, ameliyathane’ye götürdüler. Orada birkaç şey sordular, biraz bekledim ve ameliyata aldılar beni. Buz gibiydi o da. Belimden iğneyi yaptılar, bel altını komple uyuşturmak için. Çok geçmeden doktorumda geldi, ameliyata başladı. Ameliyat olurken bir anda kalp atışım hızlanmaya başlıyor, sonra yavaşlıyordu. Kalp ritmimi gösteren monitör tam karşımdaydı, başımda da bir hemşire bekliyordu. Bir şey hissetmediğim için o an canım sıkılıyordu iyice, bende nefesimi tutuyordum, sonra da bırakıyordum. Kalp ritmim yavaşlıyor, hızlanıyordu. Hemşire’de ne yapsın öyle yapma diyordu ama gülüyordu en nihayetinde. Ameliyat bittikten sonra çıkardılar beni. Sevgilim ve arkadaşı beni kapıda ameliyathanenin kapısında bekliyorlardı. Ellerimi başımın altına koymuşum o an öyle çıkmışım, gördüler ikiside beni görünce. “Herkes yüzünde bir acıyla çıkıyor, sen gülerek çıkıyorsun ameliyattan” dedi bana o zaman. Ah benim sevdiceğim, sen kadar hiçbir şey yakamazdı ki benim canımı. Odama çıkarıp yatırdılar beni, öyle birkaç kelime falan ettiler. Standarttı bunlar. Sonra o arkadaşını geçirmek için aşağı inip geldi yanıma. Sonra annesi aradı durumumu falan sordu sanırım, o yanımda kalmak istediğini söyledi annesine, tabi anneside izin vermedi yarın dere gitmesi gerekiyordu. Anneside haklıydı neticede. Oda da tek kalıyordum, annesi izin vermeyince çıkıştı biraz ona ve kapattı telefonu, gözünden damla damla yaşlar süzülmeye başladı. Kıyamazdım ki ona ben dayanamazdım hiç ağlamasına sarıldım hemen ona. Ağlamamasını, beni merak etmemesini söyledim. Arkadaşlarımdan birini çağırırdım yanıma sonuçta. Ama kim olsa merak ederdi sonuçta. O ağlayarak beni daha çok üzüyordu, sabah dersşne gitmesini ve hemen anıma gelmesini söyledim.
Bel altım yavaş yavaş kendine gelmeye başlayınca, hemen ayaklanmaya kalktım. Çünkü sabahtan beri sigara içmemiştim ve beynim artık nikotin istiyordu. Beni o halde aşağı indiremezlerdi. O da istemedi içmemi “tam olarak kendine gel beraber ineriz aşağı” diyordu. Ama ben dayanamıyordum o da tutamıyordu beni haliyle, zorlada olsa kalktım ayağa. Ona “ aşkım sen kapıyı tut bak bakalım kimse gelmesin” dedim. Bende pencereye geçip yaktım sigaramı. İçiyordum ama başımda içtikçe fena halde dönüyordu. Biraz uzaktı ama çaprazımızdaki odanın penceresinden bana baktıklarını farkediyordum. Umrumda da değildi. İçtikten sonra başım fena halde dönmeye başladı, zorla yattım yatağıma. O kızdı tabi bana he zaman ki huyuydu hep “dikkafalısın” derdi. Ben ev arkadaşımı çağırdım yanımda kalması için çünkü onun gitmesi gerekiyordu yurda. Mustafa diye çok sevdiğim bir arkadaşımda vardı o da duyup gelmişti yanıma. Mustafa’ya onu sağ salim yurda bırakmasını söyledim, sonuçta tek başına gönderemezdim o saatte içim hiç rahat etmezdi. Sağolsun Mustafa’da onu bırakmıştı. Ertesi gün olduğunda geldi hemen yanıma gelmişti. Derse gitmemiş arkadaşı onun yerine imza atacakmış. Hep böyle yapardı dersten kaçardı, sonra da kalırdı o dersten. Zaten ilk dönem çoğu dersten kalmıştı. Hele ki çok kolay geçebileceği bir dersin final ve bütünleme sınavında uyuyakaldığı için o ders alttan kalmıştı. O gelince İsmail’de eve gitmişti. O dururdu gündüzleri yanımda ve beni sigara içmek için aşağı pek indirmezdi. Ah kurban olduğum hep aynısını yaptı, çok inatçıydı. O gün gitti tekrar yurda, Sezer kaldı bu kez yanımda. O sabah dersine gidip öyle gelmişti bu sefer, böyle daha iyiydi. Çünkü derslerinden kalsın istemezdim. Anneme kızardı gelmediği için, oysa annem gelmek için çok ısrar etti. Ben istemedim gelmesini zaten yol parası yoktu birde bu sebepten başkalarına yüz düşürsünler istemedim. Zaten iyiydim kolay toparlanırdım ben, anneide zorda olsa ikna ettim gelmesin diye. Yoksa bilirim bana bir şey olacak ve annem duracak imkansız. Hem annem gelse o gelmezdi yanıma eminim. Çünkü annemle kaç kere görüştürmek istedim ama hiç kabul etmedi. Buraya gelmeden sömestr tatilinde Sındırgıdaydı o da. Ama köydelerdi. Gelmişti o gün benimde Balıkesire gitmem gerekliydi ailemle, görüşmek istedim. Gelmeyecekti falan işleri vardı öyle diyordu. Ama ısrar ettim görmek için, bir arkadaşıyla öğretmenevinde geldiler oturuyorlardı. Ama hiç hoşuma gitmedi yanımda hareketleri bacak bacak üstüne atmalar, pek sigara içen bir insan değildir ama ağızda sigara. Gerçekten hiç hoşuma gitmemişti. Sevmezdim. Konuşmuyordu bile. Kızdım kalktım masadan, hemen kalktı ardımdan birşeyler söyledi ama dinlemedim. Bilirdi böyle şeyleri sevmediğimi, eve gittim. Annemler hazırlanıyordu, aradı aşağı inmemi söyledi konuşalım diye, kırmadım indim tabikide. Zaten ona pek sinirli duramazdım hiçbir zaman. Geldi, söyledim ona kızdığımı bunları yapmaması gerektiğini, onu görmek istemiştim sadece ama garip garip hareketleri vardı, kızmakta haklıydım. Konuştuk anlaştık tabi, uzatmanın alemi yoktu. O ara annemlerde indiler hazırdılar artık araba gidecekti, onları görünce hemen ayrıldı yanımda nerdeyse koşa koşa yolun sonuna vardı, resmen kaçtı. Annemde güldü o an, hiç unutmam orada dediğini “dur be kızım, gelde seveyim bir güzel yüzünü” dedi. Bende gülmüştüm tabi öyle kaçmasına. Ama utanırdı, gelmezdi ve bir buçuk yıllık ilişkimizde hiçbir zaman annemle tanışmaya ikna edemedim onu.
Elimde plastik bir boru, komik bir halde dolaşıyordum hastahanede. Geceleri kaç kere inip çıktığımı sayamam bile belki bir nescafe alır, sigaramı yakar dışarıda dururdum. Ameliyatlıydım ama hiç durmuyordum yerimde. Bu halime çok kızardı. Ama ne yapabilirdim beni bilirdi o da sıkılırdım ben durduğum yerde. En yakın arkadaşım kaldı ertesi günde yanımda, ama aslında onun yapması gereken yanımda hep onun kalmasıydı başka arkadaşlarımın değil, çocukluk arkadaşımdı ve beraber gitmiştik o üniversiteye. Gece yanımda kalmıştı ama tüm arkdaşlarım o geldiğinde giderken en yakın arkadaşım bekleyememişti o gelmeden gitti. Geldiğinde çok kızmıştı gittiğine, beni yalnız bıraktığı için. Haklıydı, bende kızmıştım. Ama yapabilecek bir şey yoktu. Bir anım var hatta ben uyumuşum doktor gelmiş bakmaya bana, o falan o an odadaymış. Beni uyandıramamışlar, doktorda vurmuş sırtıma. Bende aniden “Ananı!” diyip kalkmışım birde baktım ki doktor utandım biraz tabi ama insanda öyle uyandırılmazdı ki be kardeşim. Doktor güldü, hepimiz güldük. Sonraları ise taburcu ettiler beni, gidip pansuman yaptırmalar, en son dikişleri aldırmalar falan hepsi yoluna girdi. Hatta dikişleri aldırmaya gittiğimde benden önce yaşça büyük bir abi girdi o da aynı dertten muzdaripti. Doktor aldı dikişlerini, sonra ben girdim benimkileride aldı ve bana dediği şu oldu. “Senden önceki adam dikişleri alırken ne sızlandı kaç yaşına gelmiş, sende hiç öyle bir şey olmuyor aferin sana” dedi.
. . .
Gelip geçiyordu günlerimiz, güzeldik. Tartışırdık falan ama uzatmazdık çok iyidik onunla. Seviyorduk birbirimizi, beraber bir yuva kurmak en büyük hayalimizdi. Geleceği beraber düşlüyorduk. Gerçi hepsi bir düş olarak kaldı ama olsun onunla düşlemekte güzeldi. Hep kızardı bana, neymiş onun yanına gelmiyormuşum. Hep o geliyormuş. Kendiside bilir aslında ama bana hep yüklenirdi, evet haklı mesela en çok o geldi benim yanıma, bende giderdim Nazilli’ye zaten aramızda yarım saatlik yol vardı. Birçok kere ben gelecekken gelmemi istemedi, o gelecekmiş. Dediği şu oluyordu bana “burda da sıkılıyoruz zaten hem para harcamamış oluruz, evde otururuz orada” diyordu. Böyle olması hoşuma gidiyordu düşünceliydi. Yada ben öyle sanmışım. Gereklimiydi ki? Sürekli hep ben geliyorum sen gelmiyorsun demek inkar edemez elbette geldim birçok kez. Ama genelde Yenipazardaydık kendisi isterdi zaten böyle durmamızı. Bazen hiç anlam veremiyordum, o kadar güzel giderken olur olmadık herşeyden bir kavga çıkartıyordu. Birde Alperen mevzusu vardı tabi, benim hoşuma gitmiyordu. Ne olursa olsun, o çocuğu gözüm tutmuyordu ve hiçbir zamanda tutmadı. Saatleri falan değişmişler. Saatini vermemiş falan, bana birşeyde dedirtmiyordu. Tabi sınıf arkadaşı yaiyi dedim öyle olsun. Bir kere muhasebe derslerine girdim onların, Melih vardı birde arkadaşı o iyiydi konuşurduk falan, hatta unutmam ilk böyle oturduğumuzda ona emanet etmiştim okulda falan. Ama sınıfa girdiğimde Melih falan geldi selamlaştık, lafta arkadaşı olan Alperen hiç gelip selamlaşmadı. Gerçekten garip geldi ve ona bir daha o çocukla muhattap olmamasını söyledim. İçime sinmemişti. O birşeyler söylesede farketmezdi artık gözüm tutmamıştı bir kere.
Küçük Küçük Anılar
Sınıftan arkadaşları parti düzenlemişler ona gitmiştik beraber tanışmıştım arkadaşlarıyla iyi çocuklardı. Samimilerdi en azından. O yüzden pek kızmazdım Melihle falan dolaşmasına. O gün oturduk eğlendi o da ama ben pek değil, çünkü ortam yabancıydı tanıdığım kimse yoktu ve çok sıkılırdım böyle ortamdan. Ama o istemişti gelmemi bir kere kıracak halim yoktu. Sıkılsamda önemli değildi. Onun sarılması yeterdi benim için kalanının bir önemi yoktu. Zaten sıkıldığımı anladı bir süre sonra ve kalktık oradan birşeyler içtik, sonra onu yurduna bıraktım. Bende Yenipazar’a son araba olan 22:30 arabasıyla evime döndüm.
Arkadaşım vardı Mehmet çok kez parti yaptı, geziler yaptı. Hatta geleceğimden o kadar emin ki biletimi ayırırdı, sonuçta yakın arkadaşlarımdan biriydi ve gitmemek olmazdı. Onun yaptığı partilere şuana kadar bir kere gittim o da sadece onunla. Gidecek olduk ayarladık gelicem de dedim Mehmet’e ama sonradan vazgeçti sevgilim. Yine Mehmet’e bahaneler uydurmak zorunda kaldım. Yakın arkadaşımdı ama kırmak zorundaydım, o istemiyordu gitmemi. Tüm arkadaşlarım giderdi ev arkadaşlarımda dahil, ben yalnız kalırdım. Gizlice gitmeyi düşünürdüm bazen ama olmazdı, gitmeyeceğim demiştim. Halen o vakitleri nasıl geçirdiğimi bilmiyorum, tüm arkadaşlarım partide ben evde yalnız başıma ya sigara sarardım kendime ya da eğlenecek bir şey bulurdum çok kez başıma geldi bu. Ama sevdiğim daha önemliydi, gitsem o kızacaktı. O istemedi bende hiçbir zaman gitmedim.
Onunla dolaşmayı severdik hep, çıkardık otururduk. Kendi kendimize eğlence yaratırdık. Bana vurmayı, beni ısırmayı çok severdi. Hele o parmağını burnunun üzerine götürüp bir hareketler yapması yok mu, yanaklarını sıka sıka sevesim gelirdi. Dedim ya ısırmayı çok severdi canı sıkılsın hemen yaklaşır “ısırıyim mı?” Derdi. Bende çaresiz başta hayır desemde ikinci hayır’ı diyemezdim. Isırdı mı da ufak değil koparırcasına ısırırdı. Olsun canım o an yanar geçerdi ama mutlu olurdu. Tırnaklarını geçirmeyi de çok severdi koluma geçirirdi tınaklarını en az üç gün kalırdı orada izi. Hatta bazen sorardı arkadaşlarım da “Sağolsun” derdim gülerek.
Bir defasında sürekli vuruyordu bana, yapma diyorum dinlemiyordu. Bu sefer küsüyordu malum bende bir şey diyemiyordum artık. Vurdukça daha sert vuruyordu kum torbasına çevirirdi bazen. “iyi, ne yaparsan aynısını yapıcam” dedim. Vurdu, bende vurdum yavaşça. Sonra kollarımı sıkmaya başladı. Bende sıktım ama yavaş sıktım, kıyamazdım canı yansa. Yavaş sıkmama rağmen o kadar hassastı ki teni morarmıştı hemen. Üzüldüm tabi, öptüm o moraran yerinden. “Sen vur ne yaparsan yap, ben vurmam” dedim. O günden sonra da hiç öyle bir şey yapmadım. Canımdan bir parçaydı sonuçta bir daha öyle bir şey olsun istemezdim.
Yine yurda dönecekti birgün evden erken çıkmıştık, bir çay içeriz diye. Ailemin durumu kötüydü, çoğu zaman borç alırdım arkadaşlarımdan. O anlattı ben anlattım. Hiç anlatmazdım bunları kimseye, halende ondan başkasında anlatmadım. Zor bir çocukluk geçirmiştim, yokluk nedir, aç kalmak nedir iyi bilirdim, üniversitede de dahil. Çocukluğumdan bahsettim ona. Halen hatırlarım ona bunlardan bahsederken gözlerim doldu, hepde dolar şuan bile. Çünkü anlatması kolay ama yaşanması, kaldırılması zor olan şeylerdi. Oysa ben istemezmiydim çocukluğunu rahatça yaşayan biri olmak, ya da ailem istemezmiydi çocuklarını rahatça yaşatmak ama olmadı işte. O da bahsetti ailesinin karşılaştığı zorluklardan, ama benim gibi değildi. Ona o gün “çocuklarımız ben gibi büyümeyecek, onlar için beraber bir gelecek kurucaz. Hatta doğduklarında bankada bir hesap açtıralım ve para biriktirelim ki ileride okurken bu zorlukları çekmeyip gönüllerinin istediğini yapsınlar.” Demiştim. O da “evet bitanem, beraber maaşlarımızdan belli bir miktar her ay onlar için biriktiririz.” Demişti. Sonra iş seneye orada olamayacağıma geldi. Tam olarak belli değildi ama büyük ihtimalle olamayacaktım. Ama o zamanlar böyle değildi. “ olsun aşkım, hem babam emekli olunca maaşını ben alıcam, hem seneye kyk kredisinede başvururum. Gelip gitmen daha kolay olur zorluk çekmeyiz” demişti. Güzeldi, işte sevdiğim kadın diyordum. Gerçek aşkı onunla bulduğuma zaten inanıyordum da. Böyle düşünmesi beni mutlu etmişti. Olması gereken de buuydu gerçek bir sevgiye mesafeler engel olamazdı…
Nazilli sokaklarında dolaşıyorduk, yine bir dilenci denk gelmişti. Ben hiç dayanamazdım, nerede, ne zaman görsem cebimdeki bozukluklardan verirdim. Belki yalancıydı, belkide gerçekten ihtiyacı vardı ama önemli değildi. Yine böyle birgünde cebimdeki tüm bozuk paraları vermiştim. Allah razı olsun dedi. Sendende dedim. Biraz uzaklaşınca sevdiceğim sordu “Neden hep aynı şeyi yapıyorsun, çoğu yalancı” dedi. “olsun, belkide dediğin gibi ama ben doğru veya yalan olduğunu bilmiyorum. İhtiyacı yoksada günahı onun boynuna, benim içim rahat etsinde” dedim. Güldü, “iyi kalpli sevgilim benim” diyip sarıldı bana. Bende alnından öptüm onu. Yine denk gelmiştik böyle bu sefer cebimde para yoktu, veremeyecektim. Yanından geçip gittim, anladı o da tabi. Onda varmış verdi, dönüp götürdük parayı mutlu olmuştum. Hiçbir şey yapmamışsakta sevgilimle birinin hayır duasını almıştık. Güzel birşeydi.
Balıkesirdeydik, kimse yoktu evlerinde beni kahvaltıya çağırmıştı. Bende erken kalkıp gittim. Beraber güzelce kahvaltı yaptık. Güzel bir kahvaltı sofrası hazırlamıştı bana. Öğlene doğru çıktık evden, işe gidecektim ama eve gidip üstümü değiştirmem lazımdı. Beraber bizim evin yakınlarına doğru yürüdük. Ona dönmesini söyledim artık, sarıldık döndü. Sigara yakacaktım, elimi cebime attım ama sigaram onda kalmıştı. Hemen döndüm koşarak, o da farketmişti. O da koşa dönmüş hemen, tam köşeyi dönerken birbirimizle çarpıştık. Yoldan yaşlı teyzeler geçiyordu. Onlarda güldü bize. Bizde güüldük tabi komik bir durumdu o an. Sonra aldım sigarayı güzel yüzünden öptüm ve o evine ben evime doğru yürüdük. O içimi ısıtırdı, bana ayrı bir keyif verirdi. Hareketleri, gülüşü, tavırları, kimi zaman bana kızmaları bile, herşeyiyle çok özeldi benim için..
“Sevgililer Günü”
Hayatımda bir ilkti. Sevgililer gününde bir sevgilim var ve ben hayatım boyunca sevgililer gününde bir sevgilim olmadığı için ne yapılacağı konusunda da biraz kararsızdım. İnternet’de araştırdım biraz bir çok şey ekledim acaba ne yapsam, ne alabilirdim. Aklıma geldi onunla olan hayatım “iyi geceler meleğim” cümlesiyle başlamıştı. Ona bir hediye sepeti yaptırdım. Altından Melek kolyesi vardı içinde. Küçük bir ayıcık, bir bardak ve mum ve kalpli çikolatalar. O kadar heyecanlıydım ki. Siparişi vermiştim. Gelmişti birkaç güne. Açıp bir kontrol ettim geldiğinde ama tamamen bozmadım. Sındırgıdaydım o sıralar o da Balıkesir’de ablasının yanındaydı. Ertesi gün öğren bindim Balıkesir arabasına, heyecanlıydım. Benim için bir ilkti ve birçok ilki onunla yaşadığım gibi buda onunla olan bir ilkti. Evlerine yakın cadde de indim ve eve yakın bir yerde köşede beklemeye başladım. Zarar görmesin diye büyük bir poşete koymuştum. Sabırsızlanıyordum, bir bitmiyordu hazırlanması ama onu beklemeside güzeldi. Geldi sonra güzeller güzeli sevgilim, sarıldık önce onunda elinde bir poşet vardı. Ben verdim ilk önce ama açılacak gibi değildi, yani sepetin içi kalabalıktı biraz. Ondan evde açarım dedi. Sadece üstündeki notu okudu o an. Güldü. O verdi hediyesini bana bir pantolon almıştı. Tam bedenime göreydi. Sonra hemen hediyesini alıp eve gitti, hızlı hızlı. Açmıştır hemen sevdiğim, içindeki kolyeyi alıp yanıma geldi bir süre sonra. Benim takmamı istedi. O güzel boynundan öpüp, taktım kolyesini. Meleğime, bir melek kolyesi yakışırdı. Sonra çarşıda dolaşmaya gittik beraber. O günüde öyle bitirmiştik benim için özeldi çünkü bir ilkti.
Seçim Zamanıydı..
Seçim zamanıydı, gidip oy kullanmak istiyordum ama yol param yoktu. Annemin arkadaşı AKP kadın kollarındaydı, ismimi falan vermiş yol parası göndersinler diye. Ama mimliydim sonuçta hatta tüm akrabalarım AKPliydi ama ben değildim, asla da olmadım. Çok kez söylemişlerdir, “bizim için çalış sana KPSS’de ya da başka bir yere girecek oldun mu okulu bitirdiğinde yardımcı oluruz” diye ve bunu söyleyen Sındırgı’ya yerleştiğimizden beri tanıdığım, sevdiğim tanıdığım bir abimdi. Belki bir çok insanın reddetmeyeceği bir şey ama bizimki de fakir ama gururlu genç hesabı, cevabım aynen şu olmuştu “Güzel diyorsun hoş diyorsun abide. İstemiyorum. Ben bir yerlere geleceksemde birilerinin yardımıyla değil, şu zamana kadar yaptığım gibi kendi alın terimle gelmek istiyorum. Benim yerime belki orayı hakeden başkaları var onların hakkını yemiş olmazmıyım?” dedim. O da “sen bilirsin” dedi ve gitti. Bu yüzden çoğu akrabamla tartışmıştım. Ama susup bir şey dememekte bana yakışmazdı, büyüğüm olabilirdi saygım vardı ama susmak olmazdı. Daha sonraları oy kullanmam için sevgilimin annesi gönderdi yol paramızı, istemesem de o ısrar edince direnmek nedir ki? Yıkar geçer. Gurur yaptığıma bakmazda harbiden küserdi. İstemesemde kabul etmek zorunda kaldım. Biletlerimizi alıp Balıkesire doğru yola çıktık. O Balıkesirde kalacaktı, benim ise Sındırgıya gitmem gerekiyordu oy kullanmak için. Gittimde, sonra ertesi gün sabah erkenden tekrar Balıkesire gittim ve beraber tekrar geri döndük. Ama unutmadım o parayı birgün bir şekilde geri vericem. Çünkü ayıp olurdu.
1 Mayıs İşçi Bayramı
İşçi bayramıydı ve bende bir işçinin oğluydum. Nazilli’ye gittim sabahtan, onun arkadaşıda gidecekti beraber buluştuk Nazilli’de ve 5-10 kişi binip minibüse Aydın’a doğru yola koyulduk. Orada indik bir yerde malum polisler yine heryerdelerdi. TGB Aydın grubuda gelmişti ve onların yanına geçtik bir sıraya dizildik beraber, üstümüze TGB logolu kıyafeti giyip. Yanyanaydık sevdiğimle ve İşçi Bayramı eylemine gidiyorduk. Marşlar söyleye söyleye, meydana doğru ilerledik. Meydana yaklaşırken beni en öne aldılar, TGB logosunu tutmak için yanımda başka bir çocukta vardı onunla en önde tahtadan yapılma logoyu tutuyorduk. Bir koşturuyorduk alkışlıyorlardı, hırsız kovalıyorduk işte. Meydana gelmiştik artık yerimize geçtik, birkaç fotoğra çektiler oradan elimizdekini yere bıraktık, pek sağlam değildi zaten. Sonra geldi sevgilim yanıma onunla da fotoğraflar çekildik. Türküler eşliğinde eğlendik. Güzel bir gündü. Bittikten sonra TGB toplantı yapacaktı oraya davet ettiler bizde katıldık. Konuştular, durum değerlendirmeleri falan, çaylar içtik. Oradan dağıldık biz geldiğimiz arabayla geri dönecektik artık, vakitte geç olmuştu. Direksiyonda da tam bilmeyen bir insan olunca sağ salim Nazilli’ye vardığımıza şükrettik. İndikten sonra biraz dolaştık, onu yurda bıraktıktan sonra son arabayla geri döndüm.
Ve İlk Kabusun Başladığı Gün
En yakın arkadaşım parti yapıyordu, bunu o da biliyordu ve gideceğimi de. Çünkü diğer arkadaşlarımı kırabilirdim ama bu dinlemezdi. Parti afişlerini falan ben yapmıştım zaten, hatta benimde numaram vardı. Parti İzmirdeydi. Mecbur gidecektim en yakın arkadaşım, buraya beraber geldiğim çocukluk arkadaşım yapıyordu partiyi. Tartışmıştık birgün öncesinde. Hatta sordurmuştum ortak bir arkadaşıma gelsin diye, kendimde sormuştum ama kızmıştı ya inat mı inat gelmeyecekti. Parti günü uyandığımda halen tartışıyorduk, günaydın mesajı atmamıştı bile. Kızgın ya atmaz. Gideceğim için kızıyordu ama gitmek zorundaydım, “o sen hastahanede yattığında bile birgün duramayıp kaçıp gitti” diyordu. Haklıydı. Ama dedim ya baştan beri biliyordu gideceğimi. Sonra iş “sen benim yanıma bile gelmedin” hesabına döndü evet gitmemiştim o gün yanına. Ama anlamadığı bir şey vardı, gitsem ne olacaktı? Bana demediğini bırakmayacaktı, hep yaptığı gibi yine anlayışsız olacaktı ve ben arabanın kalkış saati gelmesine yakın yanından ayrılmak zorunda kalacaktım. Onu tanıyordum, bu sefer daha kötü olacaktı, doğum günümde bile gittiğim için o kadar laf söylemişti bana ve sürekli bunları yüzüme vurmuştu. Bu sefer parti için olunca daha kötüsü olacaktı. Aslında farketmedi de yine en kötüsü oldu. O gün evden dışarı adımımı atmadım onunla konuşuyordum, anlayışla karşılamasını bekliyordum ama hiç yapmadığı gibi yine yapmıyordu. Daha önce o olmadan hangi partiye gitmiştim ki ya da gitmek istemiştim diğer arkadaşlarıma sırt çevirebilirdim ama bu çocukluk arkadaşımdı. Evet yanlışları oldu belki ama olsundu. Bazen cevap atmıyordu bana tekrar tekrar atıyordum ona mesaj, dedim ya çıkmadım bile evden. Arabanın kalkış saati yaklaşıyordu. Gitmekten vazgeçmiştim, artık ne olursa olsundu. Gitmeyecektim. Arabanın kalkmasına on dakika vardı giyinmemiştim bile. Söylemişimte artık arkadaşıma gelmeyeceğim diye, çünkü içim rahat etmezdi. Kalkıp eve gelmişler o da, İsmailde. “Hangi partiye gittin bunca zaman? Dedi İsmail. “Hiç” dedim. “Ben yapıyorum bu partiyi” dedi en yakın dostum. “Beni mi kıracaksın, hadi Mehmet falan yaptı hiçbirine gitmedin, evde boş boş oturdun” dedi. Haklıydı hep böyle olmuştu. Beni zorla kaldırıp, ikna ettiler. O da cevap atmıyordu zaten. Hazırlandım hemen. Pekte bir önemi yoktu zaten. Ona mesaj attım yola çıkıyoruz diye. Cevap atmadı, yola çıktık bir süre sonra cevap attı. Ayrılmıştı benden. Facebook’a falan girdiğimde silmiş, fotoğraflarımızı dahi silmişti. Bir çıkmazın içindeydim sanki, gözlerim doldu. Ağlasam ağlayamıyorum, bağırsam bağıramıyorum. İsmail fark etmişti durumu, o da bir şey diyemedi. Ne keyif vardı ne bir şey, durduğum yerde kendi kendime konuşuyormuşum İsmail fark etmişte o söyledi. “Yok bir şey sadıç” dedim. Gelene kadar mesaj attım ona, partinin olduğu mekana geldikte duramadım çıktık dışarı İsmaille, bana yiyecek birşeyler falan söyledi. Gittimde beş kuruş param dahi yoktu cebimde. Sonra tekrar geldik mekana, onunla konuştuğum arkadaşımda gelmişti. Halen yazıyordum ona cevap vermiyordu ama yazıyordum işte. Şarjım bitene kadar yazdım sürekli, bir süre sonrada şarjım bitti zaten. Eğlenememiştim bile oysa o da inat etmeyip gelse ne güzel eğlenirdik, ama kızmıştı bir kere inatçıydı üstelik ayrılacak kadar bile kızmıştı. Sabaha karşı geldik eve, şarja taktım hemen mesaj attım ona yine. Ağlıyordum, anlayışla karşılasa olmuyormuydu? O olmadan hangi partiye gitmiştim bunca zaman ama bu farklıydı biliyordu o da. Ama nerde inat mı inat. Yanına gitsem yine olacaktı. Yaından gitmek zorunda olduğum için yine aynısını yapacaktı. Oysa daha kötü olmasın diye uğraşırken, daha kötüsü olmuştu. Biliyordu onu ne kadar sevdiğimi, onsuz bir yere gitmediğimide biliyordu. Hiç uyumadım, o uyandıktan sonra gittim hemen Nazilli’ye . Tren garının arasında merdivenin oraya oturdum, o da geldi yanıma oturdu. Kesin kararlıydı ayrılmaya, kızmıştım bu yüzden bitemezdi. Ama kararlıydı, tamam dedim canın sağolsun kızgın bir şekilde döndüm gittim. Gittimde sor bakalım öyle gidebiliyormusun? Hiçbir zaan gidemedim ki virajı döndükten sonra az ilerde bekledim gelmesini. Yüzü düşmüştü onunda görebiliyordum, beklediğimi gördü. “Neden gitmedin, biraz önce gidiyordun” dedi. “Ben senden ne zaman gidebildim” dedim. Sıkıca sarıldım ona, o da bana sarıldı. Seviyorduk işte birbirimizi, tanıyordu beni. Ben sevgime yakışmayacak bir şey yapmadım ki sadece biraz anlayış bekledim ondan. Yine düzeldik. Çok seviyordum ki onu nasıl gidebilirdim, ama giderdi. Aynısı Sındırgı’da da olmuştu şuan hatırlayamadığım bir sebepten ötürü, hava hafif yağışlıydı. Buluştuk bir yerde, yine ayrılmıştı benden. Konuştuk ama inatçı keçinin tekidir. Ah kurban olduğum, ikimizde dönüp gittik. Arkasına bile bakmıyordu ağır ağır yürüyordu. Bu kadar ne olabilirdi sebep? Hiç cevabını bulamadım. Sonra koştum gittim arkasından, sarıldım yine sıkıca. Yapma dedim böyle yapma. Her defasında aynı şeyi yapma. O da sıkıca sarıldı bana, alnından öptüm. Elele tutuştuk ve gideceği yere bıraktım onu. Seviyordum onu hemde fazlasıyla onun tek bir kelimesi bile beni dağıtmaya yeterdi. Ondan başka hiç kimse yapamazdı bunu…
İzin vermedim ondan başkasına, vermezdim…
Sanırım birkaç gün sonra oradaki en yakın arkadaşı olna Özge’nin doğum günü vardı ben gitmiştim yine erkenden, o da geldi biraz sonra dolaştık. Birer çay içtik. Pek sigara içmezdi anca ben içersem o da biraz alırdı o kadar, kızardım ama dinlemezdi. Sonra Barcode denen mekana gittik orada kutlayacaktık. Biz ikimiz gittik sonrada arkadaşları geldi, masada ki tek erkek bendim. Utanıyordum haliyle. Hatta Özge’nin abisiyle falan konuştum merak etmemesi için. Etmemeliydi, bir şey olmasına izin veremezdim sonuçta. Pastası geldi Özgenin, mumları üfledi. Mutlu olduğu anlardan biriydi. Fotoğraflar çekildik beraber. O günü bitirdik güzelce, orada Nazilli’den arkadaşlarımda vardı. Saat geç olmuştu eve gidemezdim zaten. Araba yoktu. O arkadaşlarım falan buluştuk, beraber onların yurdunun karşısında fast food mekanı vardı oturduk oraya. Acıkmıştık. Güzelce yedik hatta, Leventle ikişer tane yemiştik. Yurtlarına bıraktık onları oradan da eve geçtik. Onlarda kalacaktım bugün. Kaldımda.. Sağolsunlar misafir ettiler beni.. Ertesi gün yine buluştuk sevdiğimle, günlerimiz beraber geçiyordu.. Mutluyduk.
. . .
Üniversitenin bahar şenliklerinde Aydın’a gitmiştik beraber, Zakkum konserine. Çok güzel geçmişti başlarda sıkılıyorduk ama birşeyler yedik falan beraber tabi ben yine çok yedim. Garip olsa eve annem çok yemiyorum diye şikayetçi o ise tam tersine çok yiyorum diye. Sanırım onun yanında iştahım daha çok kabarıyordu. Ama o yokken ne iştah vardı ne başka bir şey garipti, fazlasıyla garip. Eğlenmiştik bayağı, beraber sarıldık bağıra bağıra şarkılar söyledik. Çok güzeldi. Giderken de erik aldık bol bol tuzladık yedik beraber çok severdi. Hep böyle yapardık onunla, Nazilli’de uzun çarşı’da dolaşırken çilek alırdık, leblebi alırdık, yada vb. şeyler işte elimizde yürüye yürüye yerdik onları. Dedim ya güzeldik biz çok güzeldik.
Bir keresinde yağmurda dışarı çıkmıştık onunla sevdiceğim hastalanmıştı hemen, doktora gidelim derdim dinlemez gitmezdi. Aynı ben işte. Ama götürdüm onu zorla sağlık ocağına doktor dört adet ilaç yazdı. Çıkınca telaşla aradı annesini hemen söyledi. Doktor bu kadar ilaç verdi… Çok tatlıydı o an annesine anlatırken.
Beni babasına benzetirdi hep. Hatta annesine de böyle söylemiş. Anneside “kızlar babalarına benzeyen erkeklere aşık olur” demiş hatta. Bana da “babama huyların çok benziyor ama iyiki içince onun gibi olmuyorsun, iyiki onun gibi sinirlenmiyorsun hemen” derdi. Bu iyi birşeydi babasına benzetmesi hoşuma gitmişti. Bir kez daha demiştim kendime “işte benim geleceğim”..
Bazen çok huysuzdu, bunları kaldırabilirdim. Ama söyledikleri çok sorumsuzcaydı, kızardım. Anlatırdım kızdığımı, herşeyi kaldırabilirdim sorun değildi o olduktan sonra ama cümlelerine dikkat etmezse hele birde ortada bir şey yokken, o zaman işler değişiyordu. Fazlasıyla sinirleniyordum. Anlatıyordum ne olduğunu, dikkat etmesi gerektiğini, çünkü bazen o kadar kötü hissettiriyordu ki kendimi, belki farkına bile değildi.. Özür dilerdi arada, çoğu zaman dilemezdi bile.. Yapmıcam derdi ama yinede yapardı işte..
Marmarise gidecekti. Otobüsü bekliyorduk garajda. Arabası daha gelmemişti, açıkçası biz öyle sanıyorduk. Hatta geçerken ÖzDiyarbakır arasını gördüm gidiş saatiyle aynıydı bu olmasın dedim. “Yok hayır, ben Topçam’dan aldım” diyordu. Bekledik bekledik halen yok, sonra biletini çıkarmasını istedim. Ne görelim meğer ÖzDiyarbakır otobüsüymüş, o anda otobüs perondan çıkmış garajın çıkışına gidiyordu. Koşa Koşa durdudum hemen otobüsü. Aceleyle çantasını yerleştirip, sarılıp bindirdim otobüse. Giderken de bir mesaj attım “Millet sevgilisi gitmesin diye otobüs durdurur, ben mecbur kalacak diye durduruyorum, şansımı seveyim” dedim. O da güldü mesajda “olsun aşkım” diyordu. Ve gözden kaybolmuştu otobüs..
Kuşadası Tatilimiz
Arkadaşım Sezer ve onun sevgilisi ve biz. Kararlaştırmıştık ama sıkıntı maddi durumdu. Öbür ayın burslarından hallettik bir kuyumcuda sağolsun nakite çevirdi. Artık herşey hazırdı, o da yurttan çıkmış yanımda kalıyordu Allaha şükür final sınavlarından sonra bütlere bile kalmamıştım. O kalmıştı. Onunla okula gider gelirdik. O sınavlara girer bende beklerdim dışarıda. Herşeyi halletmiştik artık, Sezer’in kız arkadaşının sevdiği bir ablası vardı onun erkek arkadaşının arabasıyla gidecektik. Sabah çantalarımızı aldık, çay bahçesinde birşeyler atıştırdıktan sonra yola çıktık. Güzel günler bizi bekliyordu, çünkü ondan sonra herkes memleketine gidecekti görüşemeyecektik. Aslında okul benim için bitmişti arkadaşlarımın hiçbiri mezun olamamıştım ama ben son dönem büte bile kalmadan mezun olmuştum, olmak zorundaydım. Ama gitmedim tabiki, çünkü o büte kalmıştı, hem arkadaşlarımda oradaydı hepsiyle son günlerimizdi. Git diyordu istersen bana ama gidebilirmiydim sanki, durdum elbette. Hem daha beraber tatil yapacaktık öyle değil mi? Kuşadasına varmıştık. Bir otelin önünde bıraktılar bizi, onlar başka bir yere gitti. Bizde ileri doğru gittik oda fiyatlarını falan sorduk, dolaştık biraz. Sonra Özgelerin olduğu yere gittik minibüslere binip. Yani Kadınlar Plajı. Onların kaldığı apartta tutacaktık ama apartlara bakınırken daha uygun bir yerle karşılaştık. İki günlüğüne kiraladık odaları, sabah kahvaltısı falanda vardı. Çıkıp üstlerimizi değiştirdik, eşyalarımızı yerleştirdik ve artık denize girmeye hazırdık. Sahile indik oradan, şezlonglar kiraladık. Güzel birgün geçirdik hep beraber, keyfimiz yerindeydi. Akşamına da güzelce içtik tabiki, eğlendik. Sezer’in kız arkadaşı iyice sarhoş oldu. Onu yatağına yatırdık. Eğlenceliydi. Bizde odamıza geçtik sonra. Yattık uyuduk, ertesi gün kalkıp kahvaltımızı yaptık. O uzanıyordu yatağın üzerinde, bende dolaptan su alacaktım. Açıp aldım, sonra kapattım. Sevdiği bir parfümü vardı yeni almıştı. O da tam ucunda duruyormuş nerden bileyim ben. Çat indi aşağı. Kırıldı, tüm parfüm döküldü. Söyledim ama başta inanmadı, bende kırık şişeyi gösterdim. O an birden patladı “Of Hasan ya dikkat etsene biraz ya, yeni almıştım o parfümü kaç para verdim ben ona” diyordu. Kırılmıştım o an ne olacaktı ki parfümdü sonuçta. Bunun yerine “Canın sağolsun” diyebilirdi. Ama demedi tabiki. Kızmıştım bende. Bilerek yapmamıştım ki. Kalkıp hazırlandı o da. Kızgın kalamazdım ki ona zaten çok kırdığı oldu kalbimi söyledikleriyle ama yinede ben tamir edebiliyordum. Uzatmazdım. Minibüse binip Kuşadasının içinde dolaşmaya gittik, birşeyler yedik. Dolaştık. Sonra döndük tekrar, biraz denize girdik. Çok durmadan odamıza geçtik zaten. Gece olduğunda dışarı çıktık, dolaştık kadınlar plajında. Sonra içki ve biraz çerez alıp sahilde oturduk. Sohbet, muhabbet iyi gidiyorduk. Sonra nerden çıktıysa bir laf çıktı ortaya denize girelim diye. Sezerle ikimizde de laf aynıydı “sen girersen bende girerim”. O istemiyordu girmemi hasta olurum diye hatta “sen girersen bende girerim” diyordu. Ne yapıp edip ikna etmeyi başardım. Çıkardık üstlerimizi aynı anda koşa koşa denize girdik Sezerle. Su çok güzeldi. Hatta gündüzden daha iyiydi diyebilirim. Gecenin bir yarısıydı. Kızlar “Çıkın” diye bağırıyordu bize. Çıktık sonra tekrar girdik, gerçektende güzeldi. Unutulmaz bir an yaşadık orada. Sonrada çıkıp odalarımıza gittik. Ertesi sabaha da yolcuyduk beraber unutmayacağımız bir tatil yaşamıştık. Ertesi günde merkeze gidip giden minibüslere binip, evimize döndük.
. . .
Bir çocuk vardı eskilerinde, facebook’a girdiğimde onu arattığını gördüm. Onu engellemesini söylemiştim. Engelledim demişti. Birgün izin günümdü dolaşıyorduk Massa’da oturduk. Konu bu mevzuudan açılmıştı. Sordum engelledim dedi. Bakmak istedim göstermedi. Kim olsa şüphelenir bu durumda öyle değil mi? Sonra lavaboya gitti. Telefonuda yanına almıştı. Daha çok şüphelendim. Geldiğinde bakmak istedim bu sefer verdi. Ama inanmamıştım tabiki. Çünkü o telefonu normalde yanına almazdı. İçeride gidip engellemişti ki. Şimdi rahat rahat veriyordu. Sonunda doğruyuda söyledi. O an bırakıp gitmek istedim o masada tek başına ama ayıp olurdu. Yapamazdım. Kalkalım dedim. Kızgındım ve bu gayet normaldi. Ablasıyla hamama gideceklerdi kıyafetler falan bizdeydi. Dediklere yere gittik ama konuşmuyordum gerçekten çok kızmıştım. Sonra ablası aradı, oralardaydı. Benide pek sevmezdi zaten. Konuşmadım oradan ayrıldım, beni resmen aptal yerine koymuştu. Sanki anlamayacaktım. Sinirim yatışsın diye bir şey demedim. Aradı ondan sonra yine yumuşadım elbette. Ama böyle şeylere gerek yoktu. O an belki unutmuşum aşkım bile dese bir sorun çıkmayacaktı beni herkesten iyi tanıyordu, bana birşeyleri güzelce dürüst bir şekilde anlatsa keşke ama birşeyleri yapmamaya her zaman olduğu gibi diretiyordu işte.
Annesiyle İlk Tanışmam
Annesiyle tanışacaktım ve yine bir ilkti benim için. Gerçekten fazlasıyla heyecanlıydım. Çağırdı, hazırlanıp gittim hemen. Buluştuk. Viva’da oturup bir çay içtik. Hayatımda ilk kez geldiğim bir yerdi. Böyle mekanlar beni aşardı. Biraz oturup yemek yemeye gittik. Onların bildiği bir yerde oturup İskender söyledik. Masa güzeldi, pek konuşamıyordum. Haliyle o an normal tabiki. Ben yedim İskender’İ. O Haliyle yiyemedi hepsi hep böyle olurdu zaten, Yenipazar’da oturup pide yerdik yarısı kalırdı onuda ben yerdim. Yine aynısı oldu kaldı yarısı. O yememi söyledi ama istemedim normalde yerdim o da çok iyi biliyor. Ama bu sefer annesi vardı. Tabi o da yiyeceğimi bildiğinden ısrar etti, annesi de girdi araya bende yedim. Sonra kalkıp tekrar Viva’ya gittik çay içmeye oturduk, bir çay, iki çay derken iyi gidiyordu. Anneside hoş sohbet kadındı. Hatta annesine şikayet etti beni sabah aç karnına sigara içiyorum diye. Bende bir şey diyemedim tabiki. İçmememi söyledi annesi, bende o günden sonra içmedim zaten. Daha sonra gitmem gerekliydi kalktım yanlarında. Güzel oldu o gün, bir aksilik çıkmadı. Hoş bir sohbet olarak geçti. Bu iyi birşeydi benim için, annesine iyi bir imaj bırakmak tabiki çok güzel birşeydi.
. . .
Balıkesire taşınmıştık, okulum biter bitmez geldiken bir hafta sonra. Hemde ablasının evine çok yakın bir ev bulmuştum. Taşındık. Hemen iş aramaya başladım, borç defterimiz zaten fazlasıyla kabarıktı. Hatta motorumu falan da satmıştım önce. Öbür ayın bursundan da almıştım. Babam Balıkesir’de çalışıyordu. Bizde oraya gitmeyi daha uygun bulduk hem benimde iş açısından daha kolay iş bulmam için. Bu arada finansbank’a başvurmuştum görev yeri İstanbul’du ama Online Sınav daveti gelmişti. Online Sınava girdim. Geçmişim. Aradılar sonra beni, mülakat için İstanbul’a çağırıyorlardı ama gidebilecek yol param yoktu. Aradıklarında gelemeyeceğimi söyledim. Zaten orada çalışacağıma gider Nazilli’de çalışırım hem sevdiğimin yanında olurum diye düşündüm. Bir markette işe başladım geçici olarak çalışmak için, alışmıştım. Hem o da ablasının yanına gelmişti. İşten geç çıkardım, aradım onu nescafe alırdım o da su ısıtırdı, beraber oturur onların evine yakın bir parkta içerdik. Defalarca yaptık aynı şeyi. 19 Temmuz yıldönümümüzdü, çalışıyordum. O gece yine nescafe aldım o da su ısıttı içtik beraber. Yıldönümümdü koskoca bir yıl, hayatımın en uzun ilişkisiydi bu ve sevdiğim yanıbaşımdaydı. Saat 00:00 olduğunda sarılıp öptüm onu. İyiki vardı. O gün geç gittim eve zaten oturduk onunla bayağı. Ertesi gün izinliydim ama kızgındı bana sorduğumda ise “yıldönümü, yıldönümü diyordun. Beraber girdik yıldönümüne ama güzel bir mesaj bile atmadın” diyordu. Haklıydı belkide atmalıydım. Ama yanında olmak o an ben istemiştim. O olsa yeterdi bana. Bunuda sürekli söyledi tabiki bana ve yaz boyu belkide benden 3 günde bir ayrılırdı. Ayrılmanın gereği neydi bu kadar anlayamamıştım. Neden sürekli bir ayrılık bir ayrılık. Yinede yoluna koyuyorduk herşeyi. Başarabiliyorduk.
Ziraat bankası sınavına hazırlanıyordum, bir yandan geceye kadar çalışıp bir yandan da gelince saatlerce ders çalışıyordum. Bir yandan geçim sıkıntısı tabi, hayatımın resmen bir vazgeçilmezi. Ama hep bir sorun vardı hayatımızda bazen olur olmaz herşey, gerçekten bazen neden ayrılıyor hiç anlam veremiyordum. Herşey üst üste gelirken sınavı başarıyla geçip, geleceğime bir adım atmak isterken destek olmak yerine benimle tartışmayı seçiyordu. Sürekli ayrıldık, sürekli ayrıldık. En son dayanamamıştım artık, o kadar kızmıştım ki. Hayatımda sığındığım tek liman beni dışlıyordu sanki. Ders çalışamıyordum ve bu defalarca oluyordu. Bana aldığı ne varsa hepsini toplayıp gece yarısı ablasının evinin önüne bıraktım. “Al onları” diyordu. Ama almadım. Bıraktım sabah karşı almış onları. Sabah arayıp uyandırdı beni, yanına çağırdı. Gittim. O an anlamıştı hatasını. Yanına yatırdı beni sarılıyordu, özür diledi. Tabi bende yumuşadım hemen. “Böyle şeylere gerek yok, ortada bir sorun yok. Sürekli ayrılıktan bahsetme bana, senin söylediğin tek bir kelime bile beni dağıtmaya yeterken, hele ki ayrılığı ağzına alma” dedim ona. “Tamam bir daha yapmıcam” dedi. Aldı yine gönlümü canını yediğim. Böyle bitirdik bunuda.. Gitmemeliydi çünkü, biz bitmemeliydik.. Bu kadar hayalimiz varken bunları gerçekleştirmeye adımlar atmak varken, o adımları geriye atmamalıydık..
Marmaris Yolculuğu
Çalışıyordum, Marmaristeydi. Kuzenide yanındaydı. Erkek arkadaşı yanlarına gelecekmiş. Benimde gelmemi istediler, başta istemedim çünkü param yoktu, birde onun arabasıyla gidecektik. Utandım bir an eşten dosttan istedimde hepside hayırsız çıktı. Cebimde para yokken yola çıkmak, hele birde özel arabayla gidecektik. Bir erkek olarak illa ki birşeyler yapmak lazımdı, ama gerçekten olmayınca olmuyor şans ya maaş günüme denk gelmedi. Yinede gidecektim artık, gerçektende utanıyordum ama onuda kıramazdım. Hem onu görecektim, çok güzel birşeydi. Ama insan gerçekten çekiniyor cebinde paran yok yola çıkıyorsun demezler mi? Allahtan kuzeninin sevgilisi tek kuruş para sormadı çok sağolsun. Ona bu yüzden gerçekten çok minnettarım. İlk planladığımı gün gidemedik çünkü o gün izinliydim ama izin iptal olmuştu. Pazara sarktı. Tamda seçim günüydü. Cumhurbaşkanlığı seçimi. Geçde olsa beraber çıktık yola, akşama doğru oradaydık. O birşeyler aldı sevgilisi için, kahretsin ki ben alamadım o gün o çok koydu bana. Parada isteyemedim almak için, ama ne yapabilirdim. Hatta tutup söyledim ona “alma bir şey fincan aldın zaten yeter, bende para yok sevdiğime bir şey alamıyorum utandıracaksın beni” dedim. Eveledi geveledi aldı yinede aldıklarıda ucuz şeyler değildi. Gerçekten keşke gelmeseydim dedim. Siz olsanız utanmazmıydınız? Oraya vardığımızda bir ara başka yere gitmişiz tekrar geri döndük. Sonra bulduk dedikleri yeri bindiler arabaya, arabayı bir otoparka park ettik. Arabadan indik aldıklarını verdi hemen tabiki sevgilisine ama ben bu kadar üzülmemiştim o an. Yaşadığım hayata küfrettim. Utandığım yüzümden belliydi. O da yanıma geldi başımı eğip anlatmaya çalıştım. Anladı da. Bir kez daha sevdim onu. Sonra gidip birşeyler yedik, yine arkadaş verdi parasını. Hatta üstüne bahşişte verdi. Ben yine kalakaldım tabi. Dolaştık sonra beraber, gidip kahve içtik gece kulüplerinin olduğu caddelerde dolaştık. Dövme fiyatlarını sorduk. Eğlendik beraber. Annesi arayıp duruyordu, babası kızmaya başlamıştı tabi. En fazla iki saat durduk yanlarında sonra sarılıp vedalaştıktan sonra arabaya doğru ilerledik. Yola koyulduk dönüş yolculuğu başlamıştı. Gece yarısı geldim eve. Allahtan yolda hiçbir sıkıntı çıkmamıştı.
Kuzeni Balıkesir’de ev tutmuştu onunla uğraşıyorlardı, işten çıkınca yanlarında gidecektim. Konuştuk, ayarladık. Park’ın oradan caddeye indiğimde kuzeninin sevgilisi bekliyordu beni, bindim arabasına. Acıkmışlardı, bende acıkmıştım. Birşeyler yaptırıp gittik evlerine. Yemekleri yemiştik. İçeriye geçtik. Kuzeni ve sevgilisi tartışırlardı sürekli, yine aynısı oldu tabi, en son kızıp gitti evden. Arkasından çıktık hepimiz ama çok geçti. Arabaya binip gözden kayboldu. Kuzeni şaşkın şaşkın dolaşmaya başladı bomboş sokakları gecenin bir yarısı. Bizde takıldık tabiki sevgilimle peşine, öylece bırakamazdık. Sonra döndü dolaştı, bizde arkasındaydık. Eve geldi, geldik bizde. Oradan bende gideyim dedim. Balıkesir’de de yeni olduğum için tam olarak bilmiyordum nereden gideceğimi. Neyse dedim bulurum yolumu çıktım evde. Gidiyordum ama nereye olduğunu bilmeden, sonra aradım arkadaşımı etrafı tarif ettim gelip aldılar beni. Birer çay içtik. Oradan eve geçtim. Sevgilim ve kuzeni içeceklerdi, eğer tartışmasalardı zaten hep beraber içecektik. Ama olmadı işte. Tabi içtikçe kafası güzel olmaya başladı. Hiçbir şey yokken beni arayıp saçma saçma cümleler söylüyordu. İnsan içince sevdiğini özler, yada söyler. O bana hakaretler ediyordu. Hemde anlamadığım halde, sebep neydi? Kızdım kapattım telefonu. Tekrar aradı. Bu sefer kayda aldım sesleri, ertesi gün çünkü ne yaptığını pek hatırlamayacaktı bende dinletecektim. Kırılmıştım söyledikleri karşısında, ortada hiçbir şey yokken bu durumun sebebi neydi? Bir sürü kötü cümleler söyledi bana sonra gelmemi istedi. Saat sabaha yaklaşıyordu, sabah işe gidecektim. Üstelik nereden gideceğimi bilmiyordum bile. Neyse dedim sonra gelicem, heralde bulurdum bir şekilde. Sonrada vazgeçti gelmemi istemedi. İyice garip olmuştum ne kırdığının farkındaydı, nede başka birşeyin. İçip böyle yapmasının sebebi neydi? Üstelik bu zamana kadar olmamıştı böyle bir şey. Ertesi gün ses kaydını attım ona. O bile inanamıştı böyle şeyler dediğine, hatırlamıyordu düzgün bir şey. Kırılmıştım bu yaptığı karşısında ama neyse dedim. Özür diledi bende uzatmadım..
Okula gitme vakti gelmişti artık ev tutucaklardı orada ailesiyle gittiler. Güzel bir ev tutmuşlar. Line’da konuşuken “sen yoksun” diyordu. Oysa olmak istemezmiydim sanki. En mutlu olduğum yer senin yanınken olmak istemezmiydim hiç. Yavaş yavaş değişmeye başlamıştı. Başka birisi oluyordu. Yoksa son zamanlarda dediği “sen yanımda kalmazsan bu ilişki yürümez” cümlesi gerçeğe mi dönüşüyordu. Arkadaşlarıyla Barcode adlı mekana gitmişlerdi. Bir şey demedim elbette. Çünkü o nereye giderse gitsin, kısıtlamadım onu. Çünkü bu fazla sıkıcı olurdu, o duruma getirmek istemedim hiçbir zaman. Bunu kendiside çok iyi biliyordu. Yazın sürekli ayrılmalarından, bir yandan bşka sorunlarla uğraşırken, Ziraat sınavını düşünürken psikolojim fazlasıyla bozulmuştu. O zaman aradığımda geç olduğunu ve birazdan eve gitmesini söyledim. O ise kalmaya diretiyordu. Ama konuşurken ne aşkım ne başka bir kelime kullanmıyordu. Zaten hali tavrı bu kadar değişmişken bunlarında beni sinirlendirmesi normaldi ama yinede kızmazdım o kadar taa ki rahat bir şekilde bana “Sanane” diyene kadar o kadar sinirlenmiştim ki. Öyle konuşuyordu ki sanki karşıındaki sevgilisi değildi. Kendimi kaybetmişim o an kırıp dökmüşüm heryeri. Sonra eve gitmiş, aradı beni sinirim biraz geçtikten sonra. Yaptığı yanlıştı, bunu bilmesi gerekiyordu. Zaten uzaktık, birbirimize daha sıkı sarılmamız daha çok önem vermemiz gerekirken o bun tam aksini yapıyordu. O gün yine ayrılmak istediğini söyledi, gözyaşlarımı tutamıyordum artık bunca şeyin üstüne biraz olsun önem vermek varken yine mi bu ayrılık kelimesiydi. Sonra konuşup yine düzeltmiştik, bana bu hissettirdikleri hep acı veriyordu.. Ama yinede vazgeçemiyordum ondan..
24 Eylül Doğum Günü
Doğum günü yaklaşıyordu, ona özel bir şey yaptırmak istiyordum. Aklıma ona daha öncede bahsettiğim karakalem resimler geldi. İnternetten araştırıp bir yer buldum, mail attım numaram ile birlikte. Ertesi gün geri dönüş yaptılar. Her konuda anlaştık. Onun Kuşadasında çektiğim ve kendisininde çok sevdiği bir resim vardı. Onu yaptırmak istedim. Aslında ikimizin resminide yaptırmayı düşündüm ama bu onun doğum günüydü. Ona özel olmak zorundaydı. Fotoğrafı gönderdim, onlar bitirdikçe whatsapp’tan fotoğrafları attılar. Bir çok kez beğenmeyip değiştirdim. Çünkü içime sinmemişti. En az 5-6 kez değiştirttim sanırım. Ertesi günlerde çarşıya gittim Marilyn Monroe’yu çok severdi. Büyük bir posterini buldum onuda aldım getirdim eve. Karakalem resmi gelince ikisini birden gönderecektim. Eninde sonunda bitti resim ve gönderdiler bana. Aslında pek beğendiğim söylenemez ama idare ederdi. Özel birşeydi sonuçta. Birde arkasına “Benim için en güzel hediye sensin. Seni sana armağan ediyorum.” Yazdırmıştım. Oysa gidip kendim vermek isterdim ama çalışıyordum, gitme imkanım yoktu. Kargoladım birgün önceden Allahtan ertesi gün sabah varmış kargo çok hızlılardı. Aslında sormuştu bana hatta söylemişti o dediğin resmimi yapırdın diye ama hayır demiştim. Pek şaşırmamıştı ama mutlu olmuştu elbette ona özel bir hediyeydi. Geceden kutlamıştım doğum gününü. Mutlu olmuştu, mutlu olmuştum..
. . .
Ertesi günlerde bayram dolayısıyla Balıkesire gelmişti. Yine saçma sebeplerden tartışıyorduk, ama orta yolunu buluyorduk tabiki. Benim Ziraat Bankası sınavımda yaklaşıyordu. Sınavdan önce çalıştığım işyerinden ayrıldım, bana göre bir iş değildi ben okuduğum mesleği yapmak istiyordum. Sınav için Bursa’ya gitmem gerekti. Dönüşte de Nazilli’ye gidecektim. Açıköğretimde dikey geçiş yapmak içinde başvuruyu orada yapacaktım. Sınava gideceğim gün yine tartışmıştık. Hazırlanırken gittim yanına, konuştuk bana “sınavın var diye ayrılmıyordum senden” diyordu. Ama bu biraz yalana kaçıyordu çünkü ben sınava hazırlanırken defalarca ayrılmıştı benden. Ben söylemiştim en son ona bari sınava hazırlanırken yapma diye. Sinirlenmiştim o an. Sinirimi ağaçtan aldım. Elim kanıyordu yine. Sonra yumuşattı beni. Beraber bizim evin oraya doğru gittik otobüs saatim yaklaşıyordu çünkü. Ama bir türlü ayrılamadım ondan sarıldım sürekli. Hatta elimdeki kandan gömleğine de bir damla bulaşmıştı sanırım. En son o çarşıya doğru gitti bende eve gittim. Çantamı alıp Toplu Taşıma Merkezine oradanda Teminal’e gittik kuzenle. Beni yolcu etti. Bursa’da üniversite’den arkadaşım Furkan karşılayacaktı beni o gün onlarda kalacaktım. Varmıştım artık, evlerine gittik. Annesi sağolsun güzel yemekler hazırlamıştı. Yemeğimizi yedikten sonra odasına geçtik Furkan’ın film izledik oradan yatmışız. Sabahına Görükle’ye gittik sınav için, İnsan doluydu her taraf. Koca yerde gireceğim binayı arıyorduk. Bayağı yol yürükten sonra bulduk en nihayetinde. Sınava girdim. Sınavdan çıktıktan sonra aradım onu. Anlattım nasıl geçtiğini falan. Oradan çarşıya gelmiştik Furkan’la birer çay içtik. Ben biletimi almıştım zaten 14:00 arabasına, oradan minibüse bindim. Furkanla vedalaştık. Nazilli’ye doğru yolculuk başlamıştı. Saatler ilerlemiyordu sanki yolculuk hiç bu kadar uzun gelmemişti. Yakın bir mesafe’de değildi. Varmıştım artık. O gün gelememiş ailesi tabi o da gelememişti. Arkadaşlarımda kaldım bende. Ertesi gün oldu artık sabırsızlıkla bekliyordum. Ama yine kötü bir haber , cenaze varmış sanırım. O yüzden yola geç çıkacaklardı. Tahmin edebiliyordum onun geç saatte babasının yola gitmesini istemeyeceğini ve dediğim gibide oldu. Bugünde onsuz uyuyacaktım. Ama haklıydı göndermemekte o saatte gerek yoktu. Gündüz vakti giderlerdi. Sabaha karşı ev arkadaşı’da gelecekti. Garajın oradaki yolda inmişti. Emreyle onu almaya gittik. Evlerine kadar bıraktık. Çantaları vardı. Gitmeden küçük bir ameliyat olmuştu zaten. Bende evi öğrenmiş oldum. Hatta cebimden düşmesin diye telefonu Özge’ye vermiştim. Evlerinin bulunduğu kata kadar bıraktıktan sonra geri dönmüştük. Telefona bakacaktım k Özge’de unutmuştum telefonu. Hemen aradım tabiki, o da anlamış hemen. Aşağı indi, uyku vardı gözlerinde. Uykulu halini sevdiğim. Telefonumu verdi ve oradan uzaklaştık hemen ailesinin beni görmesi doğru olmazdı. Eve gittik Emre ile. Ertesi gün ailesi gitmişti. Liberta’da buluştuk onunla, ne kadarda özlüyorum onu. Sonra Emrelerden çantalarımı falan alıp onlara gittik. Yedik içtik beraber, her akşam dışarı çıktık. Maaşımıda almıştım zaten param vardı. Sezer’de gelmişti Adana’dan Mezuniyet belgemizi alacaktık. Beraber ilk önce Yenipazar’a gittik. Yeni pideci açılmıştı lüks bir mekan yapmışlar. Orada aynı önceki gibi yedik pidelerimizi. Sonra okuldan gerekli belgeyi alıp, Mezuniyet belgeni almak içinde Aydın’a doğru yola çıktık. Orada belgeleri verip, geçici mezuniyet belgemizide aldık. Sonrasında ise biz Nazilli’ye döndük. Sezer Yenipazar’da kaldı. Ertesi gün gidecekti zaten o günde onu yolcu ettik. Güzel geçiyordu günlerimiz yanyanayken hiçbir sorunumuz yoktu. Bende ertesi gün Açık Öğretim kaydımı yaptırmak için Aydın’a gittim. Sabah 10’du sıraya girdiğimde ve o kadar kalabalıktı ki akşamüstü 17:30 gibi sıra bana geldi. İşim bitmişti ama onca saat ayakta beklemekten harap olmuştum üstelik kahvaltı bile yapmamıştım. Sevdiceğimde okuldaydı, konuşuyorduk. O “kıyamam ben aşkıma” dedikçe zaten kendime geliyordum. Oaya beraber geldiğim ve arabda tanıştığım bir arkadaş edindim. İşimiz bittikten sonra onunla birer pide yedik orada. Beraber ayakkabı alalım dedi. Bende kıramadım tabiki sabahın kaçından beri beraberdik onunla. Gittik bir yere sorduk kalmamış Forum’a gitmemizi söylediler bizde gittik ama ayıp olur diye diyemedim de ben gideyim diye. Bu yüzden de tartışıyorduk onunla, gelemedim hemen diye. Oysa Normal bineceğimden sadece yarım saat geç binmiştim. Konuştuk beni beklemelerini söyledim yemek için ama beklemediler, bende o arkadaşla birer kahve içmeye gittim. Oradan yanlarına gittim. Burger King’de birşeyler yiyorlardı. Oturdum yanlarına konuşmadı bile benimle, sinirlendim kalktım gittim. Karşı taraftaki parkta oturdum. Aradı sonra, söyledim bende. Geldiler yanıma. Oradan Liberta’ya gidip birer kahve içtik onlarlada. Sonra da eve döndük birşeyler aldık atıştırmalık. Balkonda oturur sigara içerdim genelde, o da yanıma otururdu. Güzeldik o anlar ne olursa olsun güzeldik. Anneme kızardı birde, bazen bende kızardım sürekli arardı. O da merak ettiğine başım çok ağrırdı çünkü. Hastaneye gitmiştik onunla doktor migren dedi birkaç ilaç verdi. Annem arıyordu tabi merak ettiğine o kızıyordu bu duruma, bende kızıyordum bazen ama ana yüreği işte. Anneme bir şey yüzünden kızdım. Gelmemi istiyordu sürekli, hatta kız kardeşim Merve’de kızmıştı o zaman. Ama ana işte bir şey diyemiyorsun. Ama sıkıyordu bir süreden sonra. Öyle böyle vakitlerimiz geçerken, benim gitme zamanımda gelmişti. Bir an önce iş bulup çalışmak zorundaydım, param kalmıyordu çünkü. Babamın aldığı 900 lira maaşla bir ev geçinemezdi üstelik emekli olmasına rağmen emekli aylığı krediye kesiliyordu, maaşın yarısı kadar ev kirası vardı, üstüne faturalar ve kardeşimin dershane parası da cabası. Zordu geçinmek, fazlasıyla zor.Bir haftayı geçmişti geleli. Gitmemi istemedi hiç yanımdan, bende istemedim ama gitmek zorundaydım. Yine en kısa zamanda gelcektim zaten. İlk fırsatımda bir gün bile olsa yanındaydım. Ona aldığım küçük bir oyuncak vardı. Adı “Roodie” parfümümden onun üstüne sıkmıştı gitmeden önce.. Bir kez daha sevmiştim onu.. Garajda sarıldık beni yolcu etti… Bende yola çıktım..
Yaşadığım en kötü günlere ramak kala..
Gelmiştim, iş arıyordum artık kendime. Geleli bir hafta olmuştu yanından ama çok özlüyordum onu.. 25 Ekim gece yarısına doğru hiç ummadığım bir şey olmuştu. Normal bir şekilde konuşurken birdenbire ayrılmak istediğini söyledi ve üç mesaj attı sadece. Defalarca aradım açmadı..açmadı..açmadı.. O kadar koymuştu ki bana ne olmuştu birdenbire sorun neydi? O kadar delirmiştim ki.. O gece kırıp dökmediğim bir şey kalmadı.. Sakin olamıyordum, o kadar sevdiğim, özlediğim insan nasıl olur da böyle birdenbire gidebilirdi. Sakinleştiremiyordu annem, babam, kardeşim.. Telefonlarıda açmıyordu.. Özgeyi aramıştım o da meşguldü sonraları açtı telefonu.. Ona vermesini istedim evde olmadığını söyledi. İnanmamıştım, ama birşeyde diyemezdim. Bana bu durum karşısında “herşeyi biliyorum Hasan, olabilir” demişti. Olabilir olan neydi? Böyle pat diye ayrılmak mı olabilirdi? Üstelik yanından geleli daha bir hafta olmuşken. Daha sonraları açtı telefonu verdiği cevap ise açar açmaz “ne var” oldu. Tanıyamamıştım.. Bu kimdi? Bu düşman gibi tavırlar niyeydi? Binlerce soru kemirip durdu kafamı uyuyamadım.. Tek kelimesi bile beni yıkmaya yeten insan bana neler söylüyordu.. Bunu yakıştıramamıştım ona, ben bunu haketmemiştim.. Ağlaya ağlaya kapattım telefonu. İçim acıyordu artık. Twitter’da birşeyler paylaşmıştı onu merak edip aradım bu sefer ise “ne var ya yinemi sen” diye açtı telefonu bir kez daha yaralamayı başarmıştı beni.. Şaşkındım.. Ne oluyordu durduk yere bir sebep yoktu ortada tartışmamıştık bile ama o kadar farklıydı ki sanki o gitmişte yerine başkası gelmişti. Günler geçmiyordu artık benim için herşeye rağmen ona mektuplar yazdım böyle rahatlatıyordum kendimi.. Takarken yanlışlıkla koparttığım tamir ettiğim ama giderken yanımda götürmeyi unuttuğum bileklikleride yollamıştım.. Daha sonraları sorduğumda bana “sende bana aynılarını yaşatmıştım, ben senin için geldim buralara senin yüzünden ailemi karşıma aldım ben, senin için hayatımı değiştirdim ama sen yanımda değilsin beni bıraktın gittin” diyordu.
Haklıydı, belki hayatını benim için değiştirmişti. Ama ben onu yalnız bırakmamıştım. Geldiğinde ben ona sırt mı çevirmiştim? Aksine elimde ne imkan varsa ona sundum. Onu hayatımın merkezine koymuştum. Haklıydı, yanında olamıyordum olmak istemediğim için değil olamıyordum. Ailem zor geçiniyordu 900 lira maaşla nasıl geçinirdi bir ev , ev kiraları, faturalar, geçim masrafları bunların hepsi bu maaşla nasıl karşılanabilirdi. Ben istemezmiydim onun yanında kalmak ailem bilmiyormuydu nerede olmak istediğimi, biliyordu. Bende çalışmak zorundaydım daha iş bile bulamamıştım. Onlara destek olmak zorundaydım, siz olsanız ne yapardınız? Sizi bu yaşınıza kadar binbir türlü zorlukla getiren, üniversiteyi bile borç harç bula bula bitirmemi sağlayan aileme sırt mı dönmeliydim? Bunu düşünemeyecek bir insan değildi o.. Kim olsa düşünürdü.. Ya da beni gerçekten sevmemişti. Yoksa gerçekten seven insana mesafeler engel olabilirmiydi? Yada bir ayrılık sebebi. Olmazdı. Benim için olmadı, ben yinede çok seviyordum onu yanına gidip gelecektim sürekli.. Onada söylemiştim en az 1,500 lira alabileceğim bir iş olsaydı orada gelebilirdim.. Çünkü destek olabilirdim aileme o zaman.. İş başvuruları bile yapmıştım oraya, yinede deneyecektim soracaktım. Daha sonuçlanmamıştı bile başvurular.. Ne kadar anlatsamda anlamıyordu, ben mi istemiştim böyle olsun.. Ben istemezmiydim onun gibi rahat bir hayat yaşamak, geçim sıkıntısı olmadan.. elbette isterdim ama olan buydu..
Günlerim fazlasıyla kötüydü, her gün krize giriyordum, ettiği her laf kalbime bıçak misali saplanıyordu.. Bir tek o yapabilirdi bunu ve çok iyi yapıyordu..
Hani baştan beri okuduysanız hatırlarsınız Yağmur vardı benim twitter’a o kadar şey yazmış. Ben açıp bakmamıştım bile ama o görmüş.. Aradı ne yaparsan yap kimle olursan ol ama o Yağmurla asla olmayacaksın demişti. Benim aklıma bile gelmiyordu oysa.. Bir kere açıp ne yazmış diye bakmamıştım.. Mesaj atardı arada kiminle konuşuyorsun diye? Sebepsiz yere ayrılan insan bunları soruyordu bana. Çok garipti, fazlasıyla garip..
Son bir mektup atmıştım ona,o günden sonra benim için o olmayacaktı. Her an aklıma gelsede, onu ne kadar özlesemde olmayacaktı.. Yazıp gönderdim ve hiçbirşey söylemesini istemedim..
Ama beklemediğim bir şey oldu mektup eline geçince beni aradı “mektubunu aldım, doğum gününde yanıma gelebilirsin” dedi. Bunu niye yapıyordu sebebi neydi? Madem ayrılmıştı bu niyeydi. Hayır diyemedim. Ailem istemiyordu gitmemi. Haklılardı. Halen hatırlarım sinirime elimi duvara vura vura, ağlaya ağlaya haykırırken.. Annemde benim halime dayanamayıp sinir krizi geçirmişti.. Anne yüreğiydi sonuçta dayanamazdı.. Tek bir kişi tüm aileyi darmadağın etmişti.. Buna ben izin vermiştim..
Onları bir şekilde ikna etmiştim. Tek sorun paraydı yol param yoktu.. Hayatta istemeyeceğim insanlardan bile sırf onu görebilmek için istemiştim.. Beklediğim cevabıda almıştım.. Yoktu.. En sonunda arkadaşlarımdan bir şekilde buldum.. Gidiyordum yanına aslında bir gece önce gelmek istedim.. Aradım onu ama o istemedi.. Oysa olur dese herşeye rağmen ne kadar mutlu olacaktım..
O kadar halimi görmesine rağmen, tek kelime etmeyen babam bana gitmeden önce şunları söylemişti “ şu zamana kadar sana hiçbir şey demedim. O kadar gözyaşı döktün, herşeyi kırıp geçirdin, ellerini parçaladın. Sana hiçbir şey demedim. Ama doğum gününde akşama kadar bizim yanımıza geleceksin.” Dedi. Tamam demekten başka çarem yoktu.
Doğum günümden bir gün önce gittim.. Hiçbir şey düşünmeyerek, ne olur ne olmaz diye düşünmeyerek gittim.. Üç hafta önce ayrılmıştı benden.. Şimdi ise o eve bir yabancı olarak adım atıyordum.. Çok garip duygular içindeydim.. Mutfakta kahvaltı yapıp oturduk.. Sonra pazara gittiler birşeyler almak için.. Bende odasındaydım.. En son Edward’s Coffee adlı mekanda otumuştuk ve oradaki peçeteyi almıştım. İçine gitmeden küçük bir not yazıp, odasında bırakmıştım.. Bu peçeteyi okuduğu kitabın kitap ayracı olarak kullanıyordu.. Güzel birşeydi.. Geldiler sonra.. Konuştuk onunla, bana “sende beni o yurt odalarında ağlattın” diyordu. Oysa sebep neydi bu kadar ve söylediği herşey neredeyse bir yıl önceki şeylerdi.. Siz olsanız bunların bir bahane olduğunu düşünmezmiydiniz? Madem öyleydi niye o zaman ayrılmadın demezmiydiniz? Ben ne yapmıştım ona, bana ne yapmıştı.. Onunla konuşurken ister istemez yaş iniyordu gözümden.. Dayanamıyordum artık.. Herşeyi tüm açları unutmaya hazırdım.. Sadece sarılmasına ihtiyacım vardı.. bitirdik sonra konuşmayı.. O hazırlanmaya girdi.. Yanındayken farklıydı.. Onunla yine dışarı çıktık ..Karga adlı mekana oturduk.. Orada birşeylerden bahsederken bana “aşkım” demişti.. Ağzından o an çıkmıştı bu çünkü soğuktuk biraz birbirimize o da bende birbirimize bakıp güldük o an telefonu aldı eline büyük ihtimal Özge’ye o an olanı anlatıyordu.. Daha sonra Emre gördü bizi.. O da şaşkındı.. “Liberta’ya gidin geliyorum” hemen dedi.. Ekip tam kadro oradaydı zaten.. Levent “ben ayrılmaz demişlerdim zaten. Hem siz niye ayrılıyorsunuz ki biz sizi örnek çift olarak görüyoruz” demişti. Bu hoşumuza gitmişti tabiki.. O gece yarısı doğum günümdü.. Elele yürüyerek eve doğru ilerliyorduk.. Kahve durağında da oturduk..Şarap severdi, şarap aldık. Çektiğim tüm acıları, söylediği herşeyi unutmuştum bile.. O bana yetiyordu, ısınıyordu içim.. O kadar çok seviyordum ki onu.. Saat gece yarısına geldiğinde sıkıca sarıldı bana.. Bende ona sıkıca sarıldım.. Lafta içip film izleyecektik ama izleyemedik yanyana uzandık koltuğa.. Göğsüme yattı yine, o kadar huzurluydum ki.. Sonra beraber güzelce uyuduk.. Ama ertesi gün dönmek zorundaydım babama söz vermiştim.. Ama ona verdiğim sözüde çiğnedim.. Yalan söylemiştim arkadaşlarım ısrar etti kalmak zorundayım diye, çünkü bunca olandan sonra, o hallerime tanık olanlar onlardan başkası değildi.. Onun için kaldığımı söyleyemezdim.. İnanmadıklarını biliyordum ama tamam dediler.. Kahvaltı yapacaktık, ekmek almaya gittim. Aradılar, üzüldüğümü biliyorlardı. “Üzülme oğlum sen tamam kal bizim birşey dediğimiz yok. Yanlış anlama” dediler. Anne Babaydı işte evlatlarının üzülmesini istemezlerdi..
Oradan o gün Yenipazar’a gitmek için evden çıktık.. Yolda annesi aradı ve bugün geleceklerdi.. Ben ne kadar şanssızdım. Kabak yine bana patladı, Salı günü git demeye başladı bu sefer.. Ama bu sefer gitmek zorundaydım ve iş için biriyle de konuşmam gerekiyordu.. Oysa ailesi gelmeyecek olsa hiçbir sorun olmayacaktı.. Şanssızdım işte.. O gün Yenipazar’a gidip geldik.. Gelince Liberta’ya gidip kahve içtik yine.. Ailesi gelmişti onlara anahtarı vermek için eve gittiler hemen özgeyle.. Bekliyordum.. telefonumunda şarjı bitmişti.. şarj aletimde ondaydı.. bir şey söyleyecek olsa ulaşamayacaktı.. Bekledim.. Bekledim.. Bekledim.. Sonra geldiler yaklaşınca koşa koşa gelip sarıldı ama hoş ses tonuyla “aşkım” diye.. Bu çok hoşuma gitmişti.. Sonra biraz oturup kalktık geç kalmamaları gerekiyordu.. Ailesi bekliyordu evde.. Yolda giderken telefonu çalmıştı.. Özge aldı hemen.. Şüphelenmiştim haliyle..
+Kim o?
-Özge’nin arkadaşı
+Özgeyi neden aramıyor
-Telefonu kapanmıştır
İnanmadım haliyle.. Özge kapatınca yaklaşıp aldım telefonu.. Baktım kimin aradığına.. Biz gelirken “Meliscimm” diye mesaj atan gavattı. Bu Özge’nin değil Buse’nin arkadaşıydı.. Bana yalan söylemişti o an.. Kızmıştım.. Kızacağını biliyordum söylemek istemedim dedi. Özge’de araya girip zaten ben açınca Hasanla beraberler ddim diyordu ama kim inanırdı artık.. Çünkü böyle bir şey olsa o açıp söyleyebilirdi ya da telefonu bana verebilirdi.. Bunu yapmamıştı.. İnanmamı beklememeliydiler.. Kızdım elbette ama uzatmadım o kadar.. O anlamıştı beni haklıydımda.. Böyle yapmak yerine açıp yanımda konuşsa kendisi bir şey demezdim.. Ben hiçbir zaman bir hata yaptığında güzelce anlattığı takdirde bir şey demezdim ki ona.. Kızdığımı biliyordu.. Şarjımda yoktu.. Emrelere gittim.. Şarja taktım telefonu.. Mesaj atıyordu hatasını anlamıştı elbette.. Bunu anlamasıda bana yeterdi.. Konuşuyorduk sürekli yine eskisi gibiydik.. Sabaha kadar uyumaya niyetim yoktu çünkü sabah gelecekti yanıma.. O kadar mutluydum ki.. Ama birdenbire cevap atmamaya başladı yine.. Kızmış.. Neden dediğimde ise yarın gidiyorum diye.. Oysa ailesi gelmese şuan onun yanında uyuyor olacaktım.. Dengesizdi her zaman sağı solu belli olmuyordu alışmıştım elbette katlanabiliyordum ama söylediği kelimelere dikkat etmediği zaman sınırı aşıyordu.. Bir anda yine değişmişti.. Sabah gelmeyeceğini söylüyor hatta uyanırsa bir şekilde çıkarım görüşürüz diyordu..
Şaşırdım haliyle ama bunu kabul edemezdim. Sabah oluyordu artık. Sen bilirsin, ben evden çıkıyorum almaya geliyorum seni dedim. Çıkma dedi. Dinleyemezdim artık zaten ailesi gelmişti sıcaklığı yoktu yanımda, saçma bir şey yüzünden böyle yapmasına izin veremezdim. Gittim evlerinin tam karşısında bekledim. Babası çıksa bir şey dese de önemli değildi artık, göze almıştım herşeyi. Geldiğimi söyledim. O da haliyle biraz sonra indi aşağıya. Ah benim tribi fazlasıyla bol sevdiğim. Dolaştık biraz sabahın körüydü.. Sonra Emrelere gittik. Uzandık, yine yanyanaydık onunla. Çok güzeldi. Göğsüme yattı yine ama pek durduramadım, hastayım öksürüyordum. Ama bu güzel yüzünü ve saçlarını sevip koklamama engel değildi.. Bende öyle yaptım.. Öğlene geliyordu artık saat.. Çıktık evden onu eve bırakacaktım.. Giderken yolda fırın vardı “ekler” çok severdi. Ondan aldım ikimize birer tane, yedik beraber. Evlerinin köşesinde sarıldık birbirimize. Şu diyalog geçti aramızda;
+Biz bitmeyi haketmiyoruz, hiç haketmedik
-Evet aşkım
Bu bana yetmişti. Alnından öptüm onu, oysa ne çok isterdim kalmayı. Kokusunu sanki son olduğunu bilir gibi doldurdum ciğerlerime.. O gül yüzünü öptüm.. O da “ayy aşkımm” diyip sıkıca sarıldı. Oradan o eve geçmişti bende Emrelere gidiyordum. Onlarla vedalaşıp çıkacaktım. Gidiyordum ama ruhum kalıyordu.. Gözlerim doluyordu yolda giderken.. Sanki son olduğunu bilircesine defalarca arkama bakmıştım.. Emrelerle vedalaştım ve çıktım evden.. Oysa ne güzel olurdu o beni uğurlasaydı.. Ama imkan yoktu işte.. Terminale varmıştım otobüsüm geldi, kimsesiz insanlar gibi yapayalnız ayrıldım Nazilli’den.. Mesaj attım ona. “En kısa zamanda tekrar gelicem bitanem” diye. O da “bekleyeceğim hayatım” diyordu.
Balıkesire gelmiştim artık.. Babamın bahsettiği adamla görüştüm ama iş bana göre değildi üstelik sigortası bile yoktu.. İnince aradım onu anlattım durumuda.. Binip geldim evime beni bir sürpriz daha bekliyordu evde ailem doğum günü pastası almıştı bana.. Sevindim haliyle bekliyordum zaten..
“Özel gün beklenilmez, özel gün yaratılır”
Gelir gelmez ona bir çiçek siparişi verdim ona bilerek cumartesi’ye çünkü sınavları vardı. İstediğim mutlu olmasıydı, o sıcacık gülümseme yüzünde oluşsun istedim. Beni arasın şaşırarak, sevdiğini söylesin istedim. Ama o çiçek vakti gelene kadar yine değişmeye başlamıştı, sanki yine önemsemiyordu beni. Yapmamasını istedim, konuştuk güzelce özür diledi. O bana güzelce anlatınca ben ne zaman sert çıkmıştım ki? Uzatmadım. Şu konuşma geçmişti aramızda,
-Aşkım biz tartışmayalım ben o zaman çok sıkılıyorum
-Biliyorum güzelim, bende çok sıkılıyorum ama senden istediğim çok bir şey değil bana önemsemez, umursamaz davranıyorsun farkında değilmisin?
+Haklısın aşkım özür dilerim
-Seni çook seviyorum
+Bende seni çok seviyorum 🙂
Bu konuşma çok güzeldi, keşke hep böyle olsaydı. Cuma günü gece bir şey sormuştum ona. Özel gün beklenilir mi? Yaratılır mı? Dedim. O da yaratılır dedi. Tamda ondan beklediğim bir cevaptı. Neden sorduğumu merak etti tabi. Meraklıdır biraz. Bende zorda olsa ikna ettim öylesine sorduğuma. Ama gerçek cevabı yarın alacaktı.
Hatta o yağmur meselesi vardı ya fotoğrafımızı atmış ona bizde durumlar böyle diye.. Hey canını yediğim..
Ertesi gün saat 14:30 gibi gelmişti çiçekleri kapısına ve üstünde küçük bir not yazıyordu. Özel günün yaratıldığına dair ve bende 491. Günümüzü kutlamıştım. Çok mutlu olmuştu. O kadar içten söyledi ki birtanem diye. Ya da ben öyle sanmıştım. Onun mutlu olması bana yeterdi. Yetti de.
Sınavları bitmeden birgün önce yine tartışmıştık. Çünkü yine aynıydı, yine umursamaz, yine beni önemsemeyen bir hal almıştı. Bu zoruma gidiyordu çok mu zordu bunu yapmak bir anda nasıl böyle olabiliyordu. O gün düşünmek için benden birgün süre istedi niyeti ayrılmaktı. Bana “beni zorla elinde tutuyorsun” dedi. Zorla elimde tuttuğumdan mı önce durduk yere üç mesaj atıp ayrılmıştı. Birgün geçmiş son sınavına girmişti ben cevap bekliyordum. Biliyordumda cevabı. Sordum bir hafta düşüneyim dedi. Neyin bir haftasıydı bu neredeyse bir buçuk yıla varan bir ilişkinin sonu bu muydu? Üstelik daha yanından geleli on gün olmuştu. Dedim ya yine aynı hali almıştı o kadar şaşırıyordum ki bu haline. Anlam veremiyordum artık. Söylediği bu olmuştu artık; “seni sevmiyorum, sen mesaj atmayınca hiçbir boşluk hissetmiyorum” bu nasıl olablirdi. Sizce nasıl mümkündü bu? Beni yanına daha fazla acı çektirmek için mi çağırmıştı? Çağırmasa benim içinde şimdiye kadar bitmişti. Öldürüyordum ona dair ne varsa içimde. Diyorum ya anlam veremiyordum. Bana yine aynı şeyleri söyledi “Sen benim için hiçbir şey yapmadın bunca zaman, seni kaç ay boyunca çektim, yeter artık” diyordu. Siz şaşırmazmıydınız? Beni nasıl çekebilirdi bunca zaman mutluyduk onunla. Sevdiğini söylüyordu hep. Gerçekten bir şey yapmamışmıydım? O zaman nasıl sürmüştü bunca zaman. İkimizinde karşılıklı bitireceği fırsat vardı o bütün eşyalarını kapısına bıraktığımda o zaman niye yapmamıştı. Dayanacak gücüm kalmamıştı artık. O kadar ağır geliyordu ki lafları. Ama ayrılmıştık artıkve o yoldaydı yinede sağ salim varmasını diledim. İnince annesinden aradı beni “ ben vardım merak etme” diye. Neden aramıştı? Ne gereği vardı o zaman. Benimle oynadığını bile düşünmeye başlamıştım siz düşünmezmiydiniz? Bir öyleydi bir böyle? Sorun neydi bu kdar bahsettikleri ep geçmişti. O an olan bir şey yoktu. Bana birşeyleri yapmakta geç kaldığımı söylüyordu. Aslında düşünmediği bir şey vardı. Geç kalmamıştım ki birşeylerin geç kaldığına inanmam eğer gerçekten ortada bir sevgi varsa. Yapmam gereken zamanda yapıyordum, çünkü bu sefer aramızda 10 dakikalıl yol yoktu. Şehirler, saatler vardı aramızda. Gerçek sevgi asıl böyle belli olmazmıydı mesafelere inat çabalamak. Böyle belli olurdu. Ben böyle düşünüyordum. Çünkü boşuna demezlerdi “mesafeler, geçekten sevmeyenlerin bahanesidir.” Diye. Ama ne söylersem söyleyeyim bir faydası yoktu aynı tas aynı hamam. Ayrıldık. Ama koymamıştı bu sefer önceki gibi, çünkü ben gideceğinden, o geleceğimden emindi. Belki de bunun rahatlığı vardı onda ama bu kadar çabuk beklemiyordum.
Birkaç gün geçmiçti aradan bir yerde ne online’dı nede bir haber vardı. Merak ediyordum, kim olsa merak eder sevdiğini. Kaç kere aramaya kalktmda çalmadan kapattım. Kapatmak zorundaydım istemiyordu, sevmiyordu artık. Ama tam o gün kafama koydum öneli değildi arayacaktım. Çarşıda CV dağıtıyordum iş bulmak için, halen bulamamıştım. Günü birlik bir yerlerde çalışıyordum ama o da ihtiyaç olursa düzenli bir işe ihtiyacım vardı. Bulmak zorundaydım. Cadde’den aşağı doğru inerken onu gördüm, aramızda birkaç adım mesafe vardı. O an başka bir yere dönme ihtimalim bile yoktu. O cadde’de elele dolaşırdık hep. Ama bu sefer öyle değildi iki yabancı gibi yanyana geçip gitmiştik. Beni farketmemişti bile. Kolum çarpabilirdi geçerken, çarpmasın diye kolumu çektiğimi hatırlıyorum. Sonra dönüp baktım arkama, elinde çantası, belinden biraz aşağı kadar inen montuyla annesine doğru ilerliyordu. İçimden bir şey koptu o an. Çünkü buralarda biz elele yürürdük, şimdi böyle iki yabancı gibi geçip gitmek, acı vericiydi. Dönüp geldim eve sonra.. Ne yapabilirdim ki.. Belki içimde bir umut olsa belki ama o umutlarımıda tüketmişti.. Yüzüm düşmüştü.. Üzgündüm..
Beni görebilmek için geldiğini sanmıştım başta.. Bir şey dese, anlatsa bana ne olursa olsun, ne kadar gözyaşı dökmüş olsamda onun için, ne kadar acısada içim, ne söylediyse bana affetmeye hazırdım onu. Gurur falan hikayeydi. Severken ne gururuymuş? Erkek adam ağlamaz derler ya, işte o külliyen yalan. Hayatımda kimse için bu kadar gözyaşı dökmemiştim ben, kimseyi onun kadar sevmemiştim, kimse onun kadar yer etmemişti içimde, kimsenin onun kadar beni üzmesine izin vermemiştim. Erkek adam ağlamazmış.. Peh. Adam gibi seven erkek ağlar kardeşim, hemde oturur hüngür hüngür ağlar..
Atatürk parkında check-in yapmıştı. Yemek yiyecektik, bir işim var deyip hızlı hızlı çıktım evden. Koşa koşa vardım parka, o kadar dolaştım koca parkı, geçtiğim yerden tekrar geçtim ama bulamadım.. Yüzümü asıp mecbur döndüm evime.. Yemeği yedik, mesaj attım ona. Dayanamadım, attım. Sordum, biriyle mi diye.. ama cevap yine belliydi “sanane, sana hesap vermek zorundamıyım?” sonra bana durumumu kaldırmamı söyledi. “Be happy” di durumum. Onunla aynısını yapmıştım. Neden diye sorduğumda “can sıkıcı” dedi. Sebebini sordum, nasıl can sıkıcı olabilirdi ki. “Bilmek istemezsin” dedi. “Bilmek istiyorum, söyle” dedim. Bana bir resim attı, başka birisiyle aynı durumu yapmışlardı ve ben yaptığım için can sıkıcıydı. O kadar kötü olmuştum ki. Resimde belliydi sabahın, 05:10 yazıyordu resimde. Birbirlerine bir sürü fotoğraflar atmışlardı ve bu kişiyi tanımıyordum. İlişkimiz boyunca adını bile duymadığım, o an kimseyle çıkmıyorum sadece arkadaşım dediği insandı bu. Ama sohbetleri ilerlemişti ki sabahlara kadar konuşuyorlardı. O kadar kötü olmuştum ki, Allahından bulsun istedim. Daha ayrılalı olmamıştı bile. Siz olsanız ne düşünürdünüz? Üstelik bana bilmek istemezsin diyordu. Sonra engelledi beni. En iyisini yaptı o an. Nasıl bir insan olmuştu böyle? Daha ayrılalı bir hafta olmadan başkalarına fırsat vermek neydi? Hiç mi sevmemişti? Nerdeyse 1,5 yılı doldurmuştuk onunla. Hiç mi?
Ertesi gün kuzenle çarşıda dolaşıyorduk, sıkıldık eve dönecektik artık. Köprüye yaklaştık, birde ne göreyim aradan yanında başka birisiyle çıkmıştı. Üstelik bu dün gönderdiği resimde adı yazan çocuk değildi. Gidemedim o an oradan. Onlar yürürken peşlerine takıldım. Arkadaşı olabilirdi belki, ama bu arkadaşını ilk kez görmüştüm. Daha önceden bildiğim bir insandı ve bizim ilişkimiz boyunca adı geçmeyen bir kere anılmamış bir insandı. Kim olsa garipser değil mi? Hiç mi sızlamazdı bir insanın içi, gördüğümü bile bile yanındakine güle güle birşeyler anlatıyordu. Hiç bir şey konuşmayabilirdi. En azından biraz olsun düşünceli olabilirdi. Ama bunu yapmadı. Biraz ilerleyince onun kuzenide geldi yanlarına, az yürüdükten sonra seslendim arkasından. Sesleneceğimi anlamıştı zaten, geldi.
-Sen beni mi takip ediyorsun?
+Hayır, koca Balıkesir’de ne hikmetse karşıma çıkıyorsun?
-Olabilir
+Daha ayrılalı bir hafta oldu, dün başka bir resim bugün başka bir çocuk. Onca söylediğin kelimeler, bu yaptıkların senin karakterine yakışıyor mu? Acım bu kadar tazeyken bunu neden yapıyorsun?
-Sanane, sana hesap vermek zorundamıyım.
+Bu kadar olma
-Bilmediğin şeyler var. Defol git başımdan Hasan.
Dedi ve gitti. Arkasına bile bakmadan. Kendimi kaybetmişim o an, önüme gelen durak, ağaç, çöp kovaları heryeri yumruklamışım, elimden kan akıyordu. Kuzenim söyledi, arkasına bakmamış bile. Ne kadar acımazsızca öyle değil mi? O kadar işliyordu ki içime söyledikleri. Kim olmuştu? Ben böyle birini mi sevmiştim. Evet, tamda böyle birini sevmiştim.
Eve dönük ağır ağır, elim halen kanıyordu. Şişmişti, sağ elimde daha önce bu sebeplerden oluşan doktorun boksör kırığı dediği bir şey vardı, tam serçe parmağımın bağlı olduğu kemikte. Ama bu sefer tüm sağ elim şişmişti, ve kullanamıyordum. Üstelik yarın açık öğretim sınavım vardı. Mecbur anneme yalan söylemek zorunda kaldım. Elime pansuman yaptık. Ertesi sabah sınava gittim, elim sarılıydı. Nasıl yaptım ne yaptım hatırlamıyorum bile zaten sol elimi pek kullanmayı becermediğimden, büyük ihtimalle çok kaydırma yapmıştım. Ertesi gün tekrar sınavım vardı ve ondada durum böyleydi.
Blog sayfam vardı, oraya yazılar yazardım. Hepside onun hakkında. Onun içi belki biraz olsun sızlamıyordu ama benim içim gidiyordu içim.. Sorunumda aşk değildi, bu yaptıklarıydı. Çünkü hiç yakıştıramadım ne yapsada yakıştıramadım. Bana en çok koyan buydu. Ona yakıştıramıyordum, o böyle bir insan değildi. Herkes yapardı ama o yapmazdı. Çünkü o kadar özeldi, o kadar seviyordum ki onu ne yapsada, beni ne hale getirsede ona yakıştıramıyordum. Böyle böyle geçiriyordum günleri, her gece sabah kadar aklımdaydı, gözyaşlarım akardı damla damla ama ne yapabilirdim. O böyle bir insan olmuştu. Vefasızdı. Söyledikleri o kadar işlemişti ki içime. Ben bunları haketmiyorum, ben tertemiz sevdim seni, sen böyle bir insan olamazsın diye tekrarlıyordum sabaha kadar. Yinede iyi olsun istedim, dualarımda hep o vardı..
Bu şehirden kurtulmak istiyordum artık, her yerinde bir anımız vardı ve istemesemde aklıma geliyordu. Karşıdan karşıya geçerken o korkup bağırararak geçişleri, elele yürüdüğümüz yerler.. Oturduğumuz cafeler.. Elimize fıstık yada sıcak leblebi alıp yemelerimiz.. Beraber girdiğimiz mağazalar.. İstemesemde geliyordu aklıma.. Üstüne gittim bir defasında bu anıların.. Evden çıktım tek başıma hep beraber gittiğimiz bir çiğköfteci vardı.. Tek başıma oturdum, ama iki tane söyledim sanki o varmış gibi.. Yedği hiçbir şeyi tam olarak bitiremezdi ama çiğköfteyi çok sevdiğinden bitirirdi.. Bende onu gibi bol bol nar ekşisi sıktım içine.. Sanki karşımda oturuyordu.. Delilik belki ama yapıyordum.. Dedim ya birtek çiğköfteyi tam olarak bitirirdi.. O yüzden onunkini yemedim.. Bıraktım.. Kendiminkini yiyip kalktım oradan.. Hesabı ödeyip çıktım.. Yürüdükçe aklıma geliyordu, deli olduğumu düşünebilirsiniz haklısınızda.. Ama elimde değildi, aşk zaten iki kişiyle olmak zorundamıydı ben böyle de yaşayabiliyordum.. Yeter ki yürekten sev öyle değil mi olmasada hisset sevdiğini.. Ama sonra yaptıkları, söyledikleri geliyordu aklıma.. Tekrar kan bürüyordu gözümü.. Onun sevdiği susamlı fıstıktan almıştım, olduğu gibi attım çöpe.. O bloğa, profillerime ne kadar yazsamda.. İçim böyle diyemiyordu.. Özlüyordum.. Keşke onun yanında yaşama imkanım olsaydı.. Keşke benim aileminde sıkıntıları olmasaydı dedim.. Ama elimden bir şey gelmezdi..
Mesela evimde bir köşe yaptım ona. Yapıştırmalı not kağıtlarından alıp, ona hitap ettiğim her sözü yazıp yapıştırdım duvarlara.. Yaban mersinli şarapta aldım.. Çok sever.. Sonra beyaz şarapta aldım mesela yanında da limonlu soda.. Çok sever.. İki tanede bardak koyuyorum her gece yanıma.. İkisinede şaraptan dolduruyorum.. Birgün birinden birgün birinden.. Karşılık onunla içiyorum gibi..
Sonra düşünüyorum..
Zaten gerçekten seven bir insana mesafeler önemsizdi öyle değil mi? Zaten böyle ayrılan bir insan yanında olsamda askere gidince bırakıp gitmezmiydi? Sanırım giderdi. Ama başkaları dokunursa ona? Ya zarar verirse? Bu düşünceler beynimi kemiriyordu adeta, zaptedemiyordum. Benim gibi sevebilirlermiydi onu? Kendimden çok değer verirdim ona. Bunu yapabilirlermiydi? Bana gün ışığım derken, beni karanlığa gömen oydu, şimdi başkalarına umut olacaktı. Düşün, düşün, düşün.. Ama dedim ya gerçekten seviyorsanız o yanınızdaymış gibi oluyorsunuz, sanki varmış gibi.. Bunları o yapmamış gibi, o kelimeleri o söylememiş gibi..
12 Aralık 2014
Evdeydim. Şuan okuduğunuz bu kitabı yazıyordum laptobun başında. Saat akşamüstü beş’i geçiyordu. Telefonum çaldı arayan oydu. Odamın kapısını kapattım ve efendim diyip açtım telefonu. Hiçbir şey demen bağırıp çağırmaya başladı kızgın bir ses tonuyla. Kızdığı ise bloğa ve profillerime yazdıklarımdı. “Sen ne biçim insansın, eski sevgilinin arkasından bunları yazıyorsun. Bana karaktersiz diyorsun, asıl karaktersiz sensin. Ortak arkadaşlarımız var onlarda görüyor bunları hiç mi saygın yok. Acınası haldesin” Diye diye aralıksız konuşuyordu. Gözüm dolmaya başlamıştı. Kızdığı, o bu için değil, sesini duyduğum için. “Ben yalan bir şey yazmadım” dedim. “Hepsi yaptıklarındı. Senin saygın var mı ki ayrılalı bir hafta olmadan başkalarına fırsat verdin. İnsanların önünde bana defol git dedin. Arkana bile bakmadan gittin. Senin saygın bu muydu hiç mi düşünmedin beni?” dedim. O ise “ kaldır onları ben senin hakkında bir şey yazıyormuyum, benim hakkımda hiçbirşey yazma, beni insanlara rezil ediyorsun” dedi. Garip bir durumdu, ben yalan bir şey yazmadım. Arkadaşlarım onunla nasıl gidiyor? Diye sorduklarında ayrıldık diyordum. Nedenini soruyorlardı ister istemez. Yazdıklarımdan değil, ki evet yazdıklarımda ki en kötü kelime “karaktersiz”di. Gerçektende düşündüğüm buydu çünkü. Madem bu kadar düşünen insan bunları yapmaz, bu kadar vicdansız olamazdı. Hiç mi mutlu olmamıştı. Tekrar söyledi “ sen beni o yurt odalarında ağlattın, sen bu zamana kadar benim için hiçbirşey yapmadın. Şimdi yapsanda çok geç” diyordu. Ağlatmışım, ne yaptım yalnız mı bıraktım onu? Ayrıldım mı? İhanet mi ettim? Bir kere söylesin şu zaman benden ayrıldın diye. Söyleyemez çünkü bunu hiç yapmadım. Tartışırdık, kavga ederdik ama ayrılmak bir kere olsun aklıma gelmezdi. Çünkü benim geleceğimdi o. En başında söylemiştim sevgimize yakışmayacak bir şey yapmadığımız sürece herşey çözülürdü.. Gerçekten bir şey yapmamışmıydım? Öyleyse nasıl sürdü bu ilişki? Nerdeyse 1,5 yıl olmuştu. Söyledikleri çok yanlıştı ama farkında değildi ve hiçbir zamanda olmadı. “Sen beni zorla elinde tuttun bunca zaman” diyordu. Allahtanda mı korkmuyordu. Daha önce ayrılabilirdik hemde birbirimizi kırmadan, özür diledi, bende bir şey demedim yine barıştık madem geçmişe bu kadar takıldı o zaman ayrılabilirdi öyle değil mi? Bahane olduğunu düşünmekten başka bir şey gelmez aklına kim olsa. “Seni zorla elimde tutuyorduysam ondan mı üç mesaj atıp ayrıldın ve sanki düşmanmışım gibi davrandın bir anda, üstelik ne tartışıyorduk ne başka bir şey birdenbire yaptın. Ben sana ne yapmıştım?” dedim. Yine farklı şeyler söylüyordu. Sordum neden diye o zaman o gün benden neden ayrıldın. Başta bir şey söyleyemedi ama en son söyledi “seni sevdiğimi sanmışım” bu kelime beni yıkmıştı. Gözlerim dolmuştu zaten, ağlamaya başladım. Tamam dedim demek buydu herşey o kadar yaşanmışlık, o kadar anı bir sanma yüzünden miydi? O anlık söylenmiş bir söz olabilirdi ama yıkılmıştım bir kere bunca şeyin üstüne yıkılmıştım. “Madem umrunda değil ne diye arıyorsun” dedim. bırak unutmaya çalışıyorum seni, unutamasam sen varmış gibi yaşamaya başlıyorum bırak bari yapayım bırak kiminle konuşuyorsan, kim için değiştiyse gülüşün ona git. Ben kimseyle çıkmıyorum diyordu. Farketmez dedim ayrıldıktan bu kadar kısa süre içinde fırsat verebiliyorsan, bana bu kadar vefasız konuşabiliyorsan farketmez. “Sanane, istediğimle konuşurum, yaparım” dedi. Hiç şaşırmadım. Ne kadar inkar etse de başkaları vardı onun için hissedebiliyordum, yoksa böyle biri bir anda bu olamazdı, şimdi başkalarına dokunacak, başkalarını kıskanacaktı, başkaları olacaktı belki mutluluğu. Ağlıyordum, istemesemde ağlıyordum. “Tamam” dedim “bırak git başkalarına, başkalarına dokun, başkalarına umut ol. Yinede sesini duymak güzeldi. Git tamam git..git..git” dedim ağlayarak o an elimden düşmüş telefon. Ağlıyordum, “sen böyle bir insan olamazsın” diye diye ağlıyordum.. alışmışken o yokken onsuz yaşamaya yine mahvetmişti.
Mahvolmuştum.. Ne kendimde kalabildim, ne de başka bir şey.. Hayatımda hiç yaşamadığım acıları, ayrılıkları yaşatmıştı.. Üstelik en çok sevdiğim, en çok inandığım, en çok güvendiğimdi..Sevdiğimdi.. Kendimden bile çok sevdiğim.. Yıkılmıştım artık.. Ve bu daha güçlü bir ayağa kalkışın son adımı oldu..
Birşeylerin yeni aklıma geldiğini sanıyordu. Yanlıştı. Çünkü asıl olması gerektiği zaman yapıyordum.. Mesafeler.. Ah o mesafeler.. Bu mesafelere sevginle göğüs gerebiliyorsan.. Ondan başkasına bakmıyorsan.. Adamsın kardeşim.. Kimse görmese de Allah görür meraklanma.. Döktüğün her gözyaşının intikamını alır.. Sevmeyi bil kardeşim.. Kimseyi kullanma.. Ben bunu yapmadım.. Benimde bir kız kardeşim var, sevdiğim var.. Bunları yapmıyorsan adamsın kardeşim.. Korkma..
Nereye gidiyorsun?
Nereye gidiyorsun be kadın, daha seninle mutluluklarımı anlatacağım insanlar vardı..Daha güzel günlerimiz vardı görecek.. Daha kıskanacaktım ben seni, minibüste yanında oturandan bile.. Seni en güzel halinle yazacaktım daha.. Güzel günlere uyanacaktık beraber.. Aynı evin çatısında yaşayacaktık daha.. Hem kendimize iş kuracaktık ya unuttun mu? Nereye gidiyorsun be böyle canımı yaka yaka.. Derdin neydi be kadın.. İş mi bu yaptığın şimdi.. Daha kızdıracaktım ben seni.. Isırıp morartacaktın yine kollarımı.. Daha sarılacak günlerimiz vardı birbirimize.. Daha kokunu içime çekeceğim günler vardı.. Nereye gittin be kadın aniden.. Ne için gittin? Kime gittin? Değermiydi bütün bunlara?
Neyse be yinede git tamam kalmak isteyeni kim tutabilir ki.. Zorun ne ise git.. Yolun açık olsun..
Sevin Kadın..
Yinede sevinmelisin kadın,
Şiirlere, kitaplara, mısralara ilham olabildiğin için,
Kimseye açılmayan bu kalpte yer edebildiğin..
Seni kendinden çok seven biri olduğu için..
Senin için hiç dökmediği gözyaşları döken biri olduğu için..
Onca derdin arasında en büyük derdini sen yaptığı için..
Seni tertemiz duygularla sevdiği için..
Sevin kadın..
Sevin..
Başkalarıyla olma ben gibi..
Zarar verirler, üzerler seni..
Başkasına dokunabilecek kadar katılaştı mı yüreğin?
Öyleyse git kadın.. Kim için değiştiysen, ne için değiştiysen..
Beni kimlere ya da nelere tercih ettiysen onlara git..
Son mısraları sana bu merhametli adamın..
Seni yazdığı son satırlar..
Sevin kadın.. Yine gülücükler saç etrafına..
Bana bunları yaşattığın için gurur duy.. Eserinle övün..
Sevin kadın.. Sevin..
Çocuklarımın annesi olmayı hayal ettirdiğin için sevin..
Resmini kelimelerle çizdim kadın ölümsüzleştirdim seni,
Hiç bir şey için sevinmiyorsan, bunun için sevin.
Öğrendim..
Hayal kurmamayı.. Sevmemeyi..
Sevmenin ne kadar acı olduğunu öğreneli çok olmuştuda..
İnandığın, seninle yaşanmışlığı bu kadar çok olan birinin bir anda bırakıp gitmesinin verdiği acıyı yeni öğrendim..
Seni sensiz yaşamayı öğrendim mesela..
Olmadığını bile bile varmışsın gibi davranmayı..
Sevgimin gözümü kapatmamasını öğrendim..
Kimseye güvenmemeyi, inanmamayı..
Her gelenin biraz daha kanatıp gittiğini öğrendim..
Sevmenin sadece bir sanmadan ibaret olduğunu öğrendim mesela..
Tüm yaşanmışlıkları hiçe sayabilmeyi, ayrılığın birgün sonrası bile tanınmayacak hale gelebilmeyi öğrendim..
Duvarlarla konuşmayı öğrendim mesela..
Her gece yatmadan hayalime resmini çizmeyi öğreneli çok olmuştu da..
O resmi karalamayı öğrendim..
Kimsenin gerçekten sevmediğini, dürüst olmamayı öğrendim mesela..
Sevdiğin herşeyimden nefret etmeyi öğrendim..
Herşeyi öğrendim de bir ben olarak kalmayı öğrenemedim.. Beceremedim..
Öğrenemeyeceğim..
Öğrenmekte istemiyorum..
Ne için gözyaşı dökmeli?
Ne için gözyaşı dökmeli? Kim için? Ne için olur ayrılıklar? Sevdiğiniz insanın buna değmediğini gördüğünüz için mi? Yoksa tekrar birini sevmenin ne kadar zor olduğu için mi?
Ne zaman anlardı sizi? Aynı şeyi yaşadığı zaman değil mi? Böyle kelimeleri sevdiğinden duyduğunda.. İçinin nasıl acıdığını hissettiğinde.. Aynı davranışı bir başkasının ona yaptığı zaman anlardı.. Yüzüne karşı birinin defol git başımdan dediği zaman.. Onca yaşanmışlıktan sonra üç mesajla birinin onu terkettiği zaman.. Aradığında biri ona “ne var yine mi sen” diye karşılık verdiği zaman.. Aynı acıyı bir başkası yaşattığı zaman.. Birinin ona “seni seviyorum sanmışım” dediği zaman.. O olmadan varmış gibi yaşamak neymiş gördüğü zaman.. Yarınlara onsuz bakamazken, başkasının onu karanlık yarınlara ittiği zaman.. Sevdiğinin tek kelimesiyle yıkıldığı zaman.. Sabahlara kadar uyku nedir bilmediği zaman.. Verdiği değerin ona değmediğini gördüğü zaman.. Gözyaşlarının yanaklarından aşağı nasıl süzüldüğünü hissettiği zaman.. Gözyaşlarının o tuzlu halini dudaklarında hissettiği zaman.. İşte o zaman anlardı neymiş güvendiğin, sevdiğin, inandığın bir insanın bunları yapması ne demekmiş.. İşte o zaman anlar sevmek gerçekten neymiş..
Ve bilirim ki Allah hiçbir şeyi karşılıksız bırakmaz buna defalarca şahit oldum.. “Birilerinin intikamını birilerinden bir başkası her zaman alır” bu dünyanın kanunudur. Her zaman da olur. İşte o zaman anlar. İstediği kadar vicdansız olsada, vefa nedir bilmese de anlar.. Kim olursa, ne olursa anlar..
Unutma..
Kim olursan, ya da ne olursan ol. Ama asla kendini beğenmişlik yapma.. Egon asla kişiliğinin üstüne çıkmasın.. Çıktığı an bil ki ileride pişman olacağın biri olursun.. Nefsin asla köreltmesin vicdanını ne olduğunu bil.. İnsanları ayırma o, bu, şu diye.. Kim olursa olsun insanı insan olduğu için sev.. İnsan olduğu için değer ver.. Bil ki insanlığın, cinsiyetin ne olursa olsun senin en güzel makyajındır.. Kimseye de güvenme fazla, çünkü seni incitmediğine en çok inandıkların, seni ertesi gün tanımayabiliyor, bir hiç yerine koyabiliyor.. O yüzden kendini sev ve insanlığını koru.. Seni sevene ver değer.. Çünkü gerisi canını acıtmaktan, içini deşmekten başka hiçbir şey yapmıyor.. Sen ne kadar öyle biri olmadığını düşünsende, tam olarak öyle biri olmuş olabiliyor.. Sana “seni seviyorum” derken yarın öbür gün bunu başkasına elbette diyecek.. Ve ona da “seviyorum sanmışım” diyebilir bu böyledir.. Bir hafta önce “elini başkası tutarsa ben ölürüm” diyen insanın bir hafta sonra seni nasıl başkalarına bırakmaya meyillendiğini göreceksin..Alış insan olmayan insanlara..
Asla unutma en çok güvenip sevdiklerin canını en çok yakanlar olabiliyor.. He konu aşka geldiğinde de gurur falan hikaye bırak, içinden geleni yap.. Gurur yapıyorum diyen koraktan başka bir şey değildir onlar yapamadıkları için durur derler.. İçinden geliyorsa yap, korkma.. Ben hep öyle yaptım.. Sonradan yapmadım diye pişman olacağıma yapayım da o değmesede olur dedim. O yüzden içinden geleni yap, ama seni sevenleri asla üzme, sevmediğin biri seni seviyorsa da, bunu ona kırmadan anlatmanın bir yolu vardır merak etme kendimden biliyorum.. O yüzden yap ne yaparsan, ama asla insanları kırma.. Temiz bir kalbi kırmak yapabileceğin en kötü şeylerden biri.. Kim olursan ol ama yapma..
Son Söz
Bunları yazdığım için kimse aşık falan sanmasın beni, sadece içimde kalan artıklarını en temiz yere gömdüm o kadar.. Onun yaptığını bilirim ki ben asla yapmazdım.. Üzüldüm, hemde fazlasıyla üzüldüm.. Ama ona değil, ona verdiğim değere üzüldüm, sevdiğim o sıcacık kalbin yerini bambaşka, taştan bir kalbin almasına üzüldüm.. Ağladım, hemde fazlasıyla ağladım.. Ona değil kendime ağladım, sevdiğim birinin nasıl bu hale gelebildiğine.. Ona yakıştıramazken hiçbir şeyi, bunlara yakışmasına ağladım.. Beni bende bırakmadığı için ağladım.. Yanıldığım için ağladım.. Sonra ise bıraktım, bu kitap yeni bir adamın doğuşu oldu.. Ve o doğurdu bu adamı.. Bilir ne kadar yazmayı sevdiğimi, kendimi böyle rahatlattığımı bilir..
Güzelce koyuyorum artık başımı yastığa, onu düşünmemeye çalışarak. Onun yaşattığı hayal kırıklıklarını değil de ileride görebileceğim güzel günleri düşünerek.. Ve ben artık ileride hakeden birini sevip onunla yaşayacağım mutlulukları düşünürek koyuyorum başımı yastığa..
Şimdi nasılmıyım? İyiyim, hemde hiç olmadığım kadar. Güçlüyüm, hiç hissetmediğim kadar..
He sevgi mi diyorsunuz?
Gözünüzü seveyim beni bu işlere artık karıştırmayın..
Sakın karıştırmayın..