Yazıyorum ulan bu gece, kahkaha atarak ağlayarak. Değişken duygular içindeyim ah tanrım nedir bunun çaresi kalmadı gönlümün neşesi. Kaçıp gitsem bütün diyarlardan dünya üzerinde ne kadar sokak varsa geçmek istiyorum o sokaklardan. Mevsimi gelmiş hüznün bir sonbahar almış başımı yalın ayak koşuyorum merdivenlerden yukarı. Yukarda sen yoksun kırık cam parçaları var kırık plaklar var neden yoksun? Ne zaman oldun? Sana ne zaman koşsam sen birden kayboldun. Hiç sevmemişsin beni, sanki başkası tutmuş elimi. Bir başkası gülmüş yüzüme bir başkası sahiplenmiş bedenimi. Öyle yabancısın öyle uzaksın kime baksam ordasın sen herkessin sen herkes gibisin artık. Sahtesin, bu saatten sonra sahte olan tek gerçeğimsin. Ortadan ikiye yırtılmış pahalı bir resimsin. Manevi değeri kalmamış pahalı bir avizesin. Parfüm şişen kalmış odamda eski bir resmimiz var sehpada, geldiğinde altında oturduğumuz veranda bile üzgün yağmuru dinlediğimiz o köhne çay bahçesi bile bizsiz. Kapıdan girdiğinde sana gülümseyen piano, tuşları toz tutmuş, dokunulmamış hani her notada farklı güldüğün. İçtiğimiz rakıların şişeleri dizili raflarda içim kadar boş, sana olan duygularım kadar ölü. Sana son notum bu gece yarısı bir ölünün doğum günü.