Yazmak isteyip yazamamak, konuşmak isteyip konuşamamak gibiydi.
Her zamankinden daha fazla suskundu. Yüzünde onanmaz yorgunluk. Dışarıda cıvıldayan kuşlar ve baharı temsil eden ağaçlar, içinde kopan sessiz çığlıklar.
Sabah saatleri, güneş ışıklarının odasını ziyaret edeli henüz birkaç saat olmuştu. Etrafına bakındı, sessizliği dinledi, yelkovan eşlik etti. Kalkmak istedi, sanki bedeni ağırlaşmıştı. Güçlükle ayağa kalktı, penceresini açtı, bahar havasını hissetmek iyi gelmişti. Uykunun temsil ettiği halsizlikle odadan çıktı. Yüzüne vurduğu soğuk sular onu kendine getirdi. Aynada, başka biri varmış gibi garip bir bakış sergiledi. Ellerine baktı, sanki ona ait olmayan bir beden taşıyordu.
Bir süre masasında duran boş sayfaları inceledi, sonra dinlediği sessizliği yazmak istedi. Denedi; kalemi ile oynamak tatmin edici. Cesaretini toplamış olsa gerek, yazmaya koyuldu. Birkaç saat sonra, mürekkep ile doldurduğu boş sayfalara ve dışarı baktı. Her zamankinden farklı bir hava vardı.
Sözler uçtu, yazı kaldı..