
Yaklaşık yirmi dakikadır aynı tabloda can çekişiyordum sanırım. Yarım saat önce sergiye girmiş ve sadece iki tabloya bakabilmiştim. Çünkü can çekişiyordum sen gelene kadar, gelip de gerçek dünyayı bana gösterene kadar.
-Kaç saattir bu resme bakıyorsun biliyor musun?
-Bilmem, dedim gözlerimi ayırmadan, Peki sen kaç aydır beni arayıp sormuyorsun biliyor musun? diyemedim sustum.
– Ne geliyor aklına? Ne hissediyorsun?
– Pişman oluyorum yanlış yaptım
– Ne konuda?
– Çocuktan o mendili alırken yüzüne bakmalıydım. Neden bakmadım ki belki bir şey söyleyecekti.
– Onlar sadece parayla ilgilenir Selin. Seninle değil. Ama ben seninle ilgilenmiştim ve evet bir şey söyleyecektim eğer yüzüme baksaydın giderken..
– Haklısın ama o da bir insan. Bakmalıydım.
– Belki de şimdi benim yüzüme bakabilirsin sadece sesimle konuşuyorsun benimle değil. İki yıldır görmüyorsun beni, değişmiş olabilirim
– Değiştin, çok değiştin. Bu yüzden bakmak istemiyorum ya zaten, gözlerinden içini göremeyeceğim diye.
Dedim işte sonunda, imada bulundum, anlamış mıdır kızgın olduğumu, affedilmesi gerektiğini?
– Resimdeki tanrıyı görüyor musun?
– Ay mı
– Ay nankördür üstelik yalancı, ben affedici olanı soruyorum.
– Gece mi? (Gece affedici olsa her gece sana tekrar tekrar kızmak yerine affederdim çoktan. Tek affedici olan gece o beni yürüyerek eve bıraktığın geceydi) Sana döndüm. Gülümsedin..