Her sene geleneksel olarak bir yere giderdik. Bu sene de geleneği bozmayarak Ohri, Makedonya’ya geldik. Yaz mevsiminin sonlarına gelmiştik. Dolayısıyla Makedonya tatilimizin bitmesine bir hafta kalmıştı. Bu benim için acı vericiydi. Bu güzel güneşi, Ohri’nin muhteşem denizini, burada tanıştığım arkadaşım Roselan’ı ve bu deniz manzaralı güzel tatil evimizi bırakmak çok acı vericiydi. Bu nedenle son haftamızı iyi değerlendirmek istiyorduk.
‘’Baba hadi acele et. Daha hediyelik eşya dükkânına gideceğiz.’’ Dedim aceleyle. Yaklaşık olarak on beş dakikadır babamın garajdan arabayı çıkartmasını bekliyordum. Bu süre son haftayı iyi değerlendirme de eksi puana yol açabilir.
‘’Tamam, Tessa geldim işte atla bakalım.’’ Dedi babam her zaman ki neşesi ile. Bende yüzümde ki sırıtış ile ön koltuğa geçtim annemin yokluğundan fırsat bilerek. Annem bugün bizim turumuza katılmayacaktı. Çünkü Roselan’ın annesi ile buluşacaktı.
Hediyelik eşya dükkânına varmamızla birlikte hızlıca arabadan inip babamın yanına gittim. Birlikte yan yana ilerlemeye başladık. Hediyelik eşya dükkânının kapısı açtığımızda hafif bir şıngırtı sesi geldi kapı süsünden. Yavaşça ilerlemeye devam ettik. Babam sesini biraz yükselterek konuşmaya başladı.
‘’Yardımcı olabilecek biri var mı acaba ?’’. derinlerden bir ‘Geliyorum.’ Duyduk. Sanrım dükkânın sahibiydi. Yaklaşık olarak beş dakika sonra kırklı yaşlarda bir adam geldi. Kırklı yaşlarda diyorum çünkü şakaklarında ki beyazlar ve gözlerinin çevresinde ki kırışıklıklar nedeniyle kırklı yaşlarda gözüküyordu. ‘’Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim acaba?’’ dedi dükkân sahibi hafif aksanı ile. Babam benden önce konuşmaya başlayarak istediğimiz şeyi söyledi. Dükkân sahibi biraz düşündükten sonra konuştu. ‘’Sanırım, sizin için bir şeyimim var. Ancak bu istediğiniz şey satılık değil beyefendi.’’ Nazikçe bizi reddetti. Ancak almak zorundaydık. Koleksiyonumu tamamlamalıydım. Devreye ben girerek nazikçe konuşmaya başladım. ‘’Niçin bize o kum saatini satmıyorsunuz ki?’’
Babam benim çıkışıma şaşırsa da o da merak ediyordu nedeni. ‘’Küçük hanım, bu çok özel ve tehlike bir parça.’’ Tehlike. Ah zamanla oynamayı seviyordum. Tehlikeden kastları bu ise tehlike benim ikinci adımdır. Babam tebessüm eşliğinde beni destekledi. ‘’Ne kadar istiyorsunuz bu özel ve tehlikeli parça için?’’ dedi. Adam elini kelleşmeye ve şakaklarından kırlaşmaya başlamış saçlarının içinden geçirerek ofladı. ‘’Pekâlâ, para istemiyorum ama sonuçlarına siz katlanırsınız küçük kız.’’ Son cümlesini bana bakarak söylemişti. Adam bir şey mırıldanarak içeri doğru gitmeye başladı. Babam kolunu omzuma atarak kulağıma fısıldadı. ‘’Bunu on altı yaş hediyen olarak kabul et tatlım.’’
Minik bir kıkırtı eşliğinde başımı tamam anlamında salladım. Yaklaşık beş dakika sonra dükkân sahibi yaklaşık uzunluğu yirmi santim olan bir kum saati ile geldi. Önümüzde ki rafa koyarak konuşmaya başladı. ‘’Bakın, bu çok özel bir parça kesinlikle kullanılmamalıdır. Yani tek sefer bile olsa asla kumlar yerinden oynamasın. Bu parçanın adı ‘Zaman Saati’. Bu parçayı herkes bilmez bilenlerde arasında ‘Ters Zaman’ olarak isimlendirir. Lütfen bunu alın ancak çok dikkatli olun.’’
Babam adamın dediklerini dikkatlice dinliyordu. Ben ise eve gidip yeni kum saatim ile oynama derdinde idim. Ah! Adamın dediklerini tabi ki de dinlemeyecektim. Beni küçük bir kız çocuğu zannediyordu herhâlde. Benim, o nadide olan özel parçayı kırıp ve ya elimden falan düşüreceğimi falan zannediyordur. Ah saçmalık bu, adam ben bunları düşünürken bizim için kum saatini paketlemişti. Babam hediyelik eşya dükkânından çıkmadan önce dükkân sahibine elini uzatarak konuştu. ‘’Thomas Collen.’’
Adam geldiğimizden beridir ilk kez kahkaha attı. Ve bu çok ürkünçtü. ‘’Adımı öğrenmenize gerek yok. Beni bir daha burada bulamayacaksınız zaten.’’ Dedi bir yandan da beni süzerken. Kahkahasının ardından bu bakışları iyice korkmama neden olmuştu. Başımı yere doğru eğerek elimle üzerinde minik çiçekler bulunan elbise mi düzeltim. İsmini vermeyen adam babam ile tokalaştıktan sonra dükkândan çıktık. Dükkânda iken korkmuştum.
Ancak baba kız günümün eğlencesi ile bütün korkum gitmişti. Dükkândan çıktıktan sonra babam ile birlikte lunaparka gelip bütün tehlikeli oyuncaklara binmiştik. Annem olsaydı kesinlikle babam ve ben azar işitirdik. Eve vardığımızda gece yarısı olmak üzereydi. Annem çoktan uyumuştu. Bizden sessizce merdivenlerden çıkıp üst kata geldik. Babama iyi gecelerimi ilettikten sonra kucağımda kum saatim ile odama vardım. Kum saatini yatağımın üzerine koyarak üzerimde ki elbiseden kurtuldum. Onun yerine daha yumuşak olan pijamamı giydim. Saçlarımı yukarı da bir topuz yaparak yatağa oturdum.
Elimden gelen bir hızda kum saatinin paketini açtım. Kum saatini ilk görüşte gözlerimi kamaştırmaya yetmişti. Siyah oymalı tahtası ve altın renginde kalın kumları ile fazlaca ihtişamlıydı. Kum saatini elime alıp hafifçe kaldırdım. Bu saatle oynamak eğlenceli olacaktı. Ve İngiltere de ki koleksiyonuma çok yakışacaktı. Hafifçe kaldırdığım kum saatini ters çevirerek yatağımın yanında ki komedinin üzerine koydum. Kum saatinin altında kazınmış bir şekilde ‘reciproca temporis’ yazıyordu. Elimi o iki kelimenin üzerinde yavaşça gezdirdim. Sanki tırnak ile kazınmış gibiydi. Kum saatini bırakarak bilgisayarımı kucağıma aldım. Arama motoruna reciproca temporis yazdım.
Karşıma şuan benim komedimin üstünde bulunan kum saati çıkmıştı. Bu yabancı kökenli kelimelerin anlamını öğrenmek için çeviri programına bu iki kelimeyi yazdım. Ve karşıma sadece büyük harfler ile ‘TERS ZAMAN’ yazısı çıktı. Bu biraz ürkmeme neden olsa da bu sefer arama motoruna ‘TERS ZAMAN’ yazdım. Karşıma sadece tek bir internet sitesi çıktı. Daha doğrusu bir bolg sayfası idi ve sadece bir blogger yazı paylaşmış merakla yazının üzerine tıkladım ve yüklenmesini bekledim. Çıkan yazıyı okumaya başladım.
‘’Elinde zaman saati olan varsa kesinlikle onu kullanmasın. Dünya da sadece üç adet olan bu zaman saatleri zamanı geri alma gücüne sahip biraz saçma gelebilir ama reciproca temporis lanetlidir. Eğer çevirdiyseniz bile kum bitmeden tekrar geri çevirin. Kumlar insanların ölümü..’’ yazı kesilmişti. Okuduğum yazı ile kafamı kum saatine çevirmem bir oldu. Ancak içimde ki ufacık korku şimdi tüm bedenimi sarmış damarlarımda kanla birlikte dolaşıyordu.
Ters Zaman diye nitelendirdikleri bu kum saatinde kumlar bitmişti ve ben onu ters çevirememiştim.
1 comment
Bilim-kurgu’nun iki paylaşım olması kötü ama bir yerden başlamış olmak lazım 🙂 Yalnız neden adlar yabancı? Türk adları olsa daha hoş olurdu diye düşünüyorum