Ölümsüz değiliz ama ölümü görmezden geliyoruz. Ölüm çevremizde dolanırken biz umursamadan yaşıyoruz. Çevremizdeki insanlar teker teker ölüme yenilirken biz unutuyoruz sadece unutuyoruz. Yokluğuna dayanamayacağını zannettiğin insan bile gittiğinde onun bıraktığı yokluğu da unutuyoruz. Zaman bizi öğütüyor, yok ediyor ve biz de gün geliyor unutulup gidiyoruz.
Doğan her şey ölür ve unutulur doğanın kanunu bu.
Arjantinli yazar Julio Cortazar’ın da dediği gibi; Unutmak, belki de insanın akıl sağlığı için bir gereksinmedir ama aynı zamanda gerçeğin alçakça çarpıtılmasıdır.
Peki gerçekler nedir?
Yaşadığımız dünya, evren hangi gerçekliği çarpıtıyor ?
Hiç düşünmeden yaşamak, aşık olmak, nefret etmek, savaşmak, sevişmek, iyi insanlar, kötü insanlar, kadınlar, erkekler, ihanetler, sevmeler, sevilmeler tüm bunlara hayat diyoruz. Yaşarken her geçen gün ölüyoruz. Sokaklar, duvarlar, yüzler eskiyor. İçimizde bitmek bilmeyen bir ateşle etlerimizi dağlıyoruz. Kazananlar kaybedenler oluyor.
Kırmızı dudaklı orospular, içindeki orospuyla yaşayan erkekler işte en çok onlar kazanıyor. Orospular dostum onlar düşünmeden unutuyorlar. Sadece gülüyorlar. Duvarlarda gölgeleri kırılıyor umusamıyorlar. Akıllarını hiç kaybetmiyorlar. Sadece konuşuyorlar. Yalanlar söyleniyor. Kelimeleri hor kullanıyorlar ama mutlular. Bir tek onlar gülüyor. Çünkü kırmızıyı seviyorlar, beyazın masumiyetini kırmızıya boyuyorlar.
Evren genişliyor yavaş yavaş gezegenler birbirlerinden uzaklaşıyor zaman gittikçe hızlanıyor. Tüm bu pisliği öğütmek ve sonra hepimizi karanlığa tükürmek için. Ama orospular dostum onlar aynada çürümüş dudaklarını kırmızıya boyarken hiç umursamıyorlar, unutuyorlar sadece kazanıyorlar ve gülümsüyorlar..