Arkamı dönüyorum ve biiiir, ikiiii, üüüççç…
Hop, gidemedim. Olmadı.
Bir kez daha…
Arkanı dönüyorsun ve biiiirrr ikiii üüüüç…
Karşına geçiyorum.
“Gitme.”
Vedaya yakışamıyorum, üstümde durmuyor.
Bir yerlerden hala batan hatıralar var.
Öldüremiyorum.
Omuzlarıma oturmayan bir sevmek yükü…
Alttan biraz dar gelen sarılmaların…
Oturtamıyorum üzerime vedayı.
Gitmem gerek?
Evet, gitmem gerek.
Ellerini tutuyorum veda etmek için, olmuyor.
Ellerin vedamı kesiyor bir giyotin gibi.
İdam.
Şiir susuyor.
Ya aslında yan yanayken o kadar mesafe vardı ki aramızda salladığım eli “merhaba” anlamıştın. Oysa ben… Gidiyordum. Uzattığım eli de anlamamıştın. Açmış radyomu dinlerken, herkes “o kendini biliyor”una yollarken şarkıları, ben ” kendini bilmez”ime yolluyorum. Tutmadığın için sallanan elimin tercümesini iliştirdiğim şarkım sana gelsin… “Hoşça kal”