Yağmurun uzun zamandır ilk defa yüzüme dokunuşunda sahip olduğum huzuru yavaş yavaş yitik anılarım aldı. Bir biri ardına sıralanmış sokak lambalarıyla çakışık, menzilini bilmediğim bir yolun üzerindeyim. Omuzlarımda yağmur damlalarının gölgesi ve bütün kaybetmişligimin hikayesi var . Ve aklımdan çıkaramadığın o kadın. Bir kadın göz yaşı döker, ve yürek paramparça. Nicedir aklımdadır kollarını boynuma dolayışı ve benim bir çocuk gibi mutluluğum. Insan adını bilen son kişi öldüğünde ölür. Peki ya sevda? Göz göre göre o kadının gidişi ve ardından sukut. Sadece sukut. Bir sessizlik hali, bir yorgunluk ve yavaş yavaş soğuyan bir volkan haline getirdi sukut. Hayatı yarım, kimsesiz bırakan sadece sukut. Bir kadın göz yarı döker, ardı arkası kesilmeyen topuk sesleri, ayaklarımın beni götürdüğü yere doğru. Turuncu şehirden, bir sokak lambasıyla başlayan, ve bir biri ardına sıra gelen turuncu sokak lambalarıyla devam eden yolculuğum. Ben ilerledikçe, bir sokak lambasından diğerine, yüzümde hem bir gün batımı. Oysa gölgem uzarken ardımda, ıstanbul sokakları, yorgun ayaklarımın altında, yüreğim bir serçe gibi. Ve o serçe celladını giyotinin karşısında bekleyen bir mahkum. Bir kadın göz yaşı döker ve yağmur bana onu getirir