Hiç sevmiyorum resimsiz yazmayı, ama engel olamıyorum kendime.
Teknolojinin her nimetini kullanmayı seviyoruz ama insan olmanın nimetini de kıymetini de bilmiyoruz.
Günler inanılmaz kıymetsiz olmuş. Üretmek için saatlerimizi ayırmıyoruz. Tüketmek daha heyecanlı çünkü…
Yalnızlığın manifestosu değil bu satırdakiler…
Çift olanlara bilidiri…
İyi dinleyin..
Kahverengi erkek çorabı yarım ayakkabısından kat kat dışarı çıkan, çocuğunun elinden tutup simitçinin yanında onu lafa tutup satılan tozlu simidi görmesin diye uğraşan anneler var asgari ücretle çalışan…
Çizgili takım elbisesini ne zaman değiştireceğini düşünen birçok naif memur var…
Ayakkabı boyamanın bir sanat olduğunu düşünenler de var…
Yanında biri olmasa da yalnız olmadığını düşünecek kadar akıllılar da…
Otobüs şöforleri de burada yarım kilo kuru pasta ile akşam gezmesine son servisi attıktan sonra gidecek. Hürmet gırla, yorgunluk daha fazla…
Karşıdan 30 yaşında ama 50 görünümlü amcalar mı geliyor? Peugeot marka minibüsten inmişler. Montlar pek yeni değil. Emekçi bu gelenler. Belli, siyah poşetin içinde mandalinalar var…
Benim anlattıklarımın yakası mavi değil, her renk var…
Renksizlerin olduğu bu dünyada çok düşünmemek gerek, yaka rengi ne olursa olsun anlam veremedikleri bir hadise vardır; ölüm…
En çok onlar unuttuğunu düşünür soğuk yüzünü gördüklerinde. Kaybedeceklerini düşünürler.
Benim babamın kaybedeceği bir montu vardı, bir de iki kilo mandalina. Monttan daha çok üzüleceği götüremediği mandalina olurdu.
Renkli yakalıların kaygısı çok büyük değildi nihayetinde.
Ölümü ; ölümde düşünenler için kaygı vardır..