Arşı karışlardık birlikte,
Misal, yollar uzundu biz yürürken,
Fakat zamanlar kısaltılırdı.
Daraltırdık birbirimizi,
O darmadağın caddelerin içinde.
Şu sokaklar senin,
Bu caddeler benim,
Bu tabelaları ez,
geçelim!
Buluşuruz en nihayetinde,
Karanlığında sirtaki oynanan,
Satirik gecelerde.
-Fışkırır ruhi mücerret gibi yerden naaşım ile aşkım-
Safi karanlık mı biriktirdik yıllar var ki?
Oysa istemezdin elbet gündüzleri gecelere denk!
Geceler ki, olmalı sence hep/tek.
Koynuma ilk yatışın geceydi,
Yataktan son kalkışın gündüz,
Sırf bu sebeple bile,
Ben geceleri,
-elbet sen kadar olmasa da-
Gündüze şart koşmayı yeğlerim!
Gündüz olacaksa gece daha da olsun.
Kalkışın olacaksa yatışın da olsun.
Ah ne zavallıyım hala diliyorum seni,
Sabahları az,
Yatsıları çok rekât.
Oysa dilemek sadece makinalara özgü kurduğum distopyaların hepsinde.
Sen gelmezsin,
Sen gelmezsin,
Sen gelmezsin ve ben makineleşirim.
Bu dudaklarından süzülen kimin türküsü,
duymadıydım evvelden?
Yalnızım ve paslı,
Diledikçe makineleşiyorum,
Diledikçe ruhsuzlaşıyorum.
Diledikçe bir şeftali bin şeftali,
Diledikçe küçük kara balık,
Diledikçe küçük prens,
Diledikçe cin ali,
Diledikçe heidi,
Diledikçe çocuk kalbi,
Diledikçe ayşegül,
Diledikçe oluyorum.
Diledikçe küçülüyorum karşında,
Diledikçe balkondan sarkan bir küçük çocuğum.
Ben, o küçük çocuk;
Okumağı yeni sökmüş ve hevesli,
Yazmağa sol eli azıcık teşne,
Yumurta çerçeveli gözlüğümde büyür sevgin,
Ben o küçük çocuk,
Elimden tut da paytak yürüyeyim,
Çarpık güleyim,
Kaytararak seveyim,
Çocukken sevdiğim futbol takımı kadar,
Samimi olayım er varlığımın ayırdına varmadan.
Ben sarılmak için diz seviyenden kollarımı açarım sana,
Sen dersen “yorgunum”,
El çeker, etek çeker, fren çeker, kepenk çeker, kapıları içerden çeker
bu şehir.
Ancak ben diliyorum.
Çocukluğum makineleşiyor.
Hayallerim soluksuzlaşıyor.
Evren içime sığacak kadar küçülüyor.
Ben bir makineyim,
Bir komutunla yok oluyorum.