Aklını başına toplamak için elinden gelen tüm gayreti gösteriyordu ekrem ve doktorunun da söylediği üzere ilk geldiği günden beri hatırı sayılır derecede mesafe katetmişti. O gün gelmiş, ekrem taburcu olmuştu.
- Ekrem – Anne niye yarım saat tuttu ki seni doktor ? Hadi bir an önce gidelim, daha fazla duramam burada.
- Zehra – Hiç sadece prosedür gereği ve bir kaç bir şey söyledi hepsi o.
- Ekrem – Seni çok özlemişim anne, dışarıyı çok özlemişim sanki.. sanki yıllardır buradaymışım gibi.
- Zehra – Canım benim her şey daha iyi olacak , istersen seninle sahile gidelim hem biraz sohbet ederiz hemde sen rahatlamış olursun.
- Ekrem – Çok iyi olur anne, yürüyerek gidelim ama.
Aynı Saatlerde Sedat Ve Babası
Evindeki çalışma odasında bulunan deri kaplamalı sandalyesine oturmuş, duvardaki beyaz eşya reklamı olan saate adeta gözleri hiç kımıldamadan bakıyordu, cesur. Elindeki pilot kalemi bir defa hafifçe masaya tıklatıp iki defa parmaklarının arasında çeviriyor ve bunu istemsizce yani alışkanlıktan dolayı yapıyordu. Daha sonra sol elinde bulunan kalemi zar atıyormuş gibi önünde bulunan laptop un üzerine doğru attı. Derin bir nefes alıyorken boğazını sıkıyormuş gibi hissettiği kravatını sağa sola oynata oynata gevşetti. Tam bu sırada kapı aniden açıldı ve içeriye sedat girdi.
- Sedat – Baba, baba.. bugün ekrem taburcu olmuş, ziyarete gidelim mi ?
- Cesur – Sen.. sen ne diyorsun be çocuk. Galiba ne halt yediğimizi bilmiyorsun. Saçmalama otur oturduğun yerde.
- Sedat – Ama baba!
- Cesur – Güzel evladım biliyorsun. Lütfen uzatma.
- Sedat – Pekala baba yani sen öyle diyorsan. Ben, eğer gitmezsek daha çok göze batarız diye düşünmüştüm yani o yüzden.
- Cesur – Bunu kim nerden bilebilir, bizden kimsenin şüphelenmesine imkan yok. Hem.. kimin ne diye gözüne batacakmışız ki ?
- Sedat – Sen bu çocuğa büyü yaptırmadın mı baba ?
Cesur hiddetlenerek oturduğu sandalyeden hışımla ayağa kalkıp, giderek yükselen bir ses tonuyla:
- Aptal çocuk kapat şu çeneni. Bilmiyorsun, duymadın, bu konuda tek kelime daha etmek yok. Hem sonradan gidip düzelttiğimi de biliyorsun, yani.. en azından.. düzeltmeyi denediğimi.
- Evet, biliyorum. Hatta.. bu kadar erken taburcu olduğuna göre işe yaramıştır belki, ne dersin baba ?
- Umalım ki öyle olsun evlat. Hayatımdaki en büyük aptallığı yaptım evet, umalım ki düzelmiş olsun. Aslında düşündüm de, sen gidip bir gör şu ekremi sonrada durumu nedir, ne değildir izlenimini bana aktarırsın. Hadi bakalım, birde çıkmadan annene söyle müsaitse bana orta şekerli bir kahve yapsın.
- Emrin olur baba, görüşürüz.
Ekrem Ve Annesi Sahile Vardıklarında
Bankların önündeki yemlenen kuşları gören ekrem bir an durdu, annesine çimlere oturmak istediğini söyledi ardından eliyle biraz ilerideki bir ağacı göstererek oraya gidelim, dedi. Ve ufak adımlarla yürümeye başladılar.
- Ekrem – Nasıl hissettiğimi biliyor musun anne ?
- Zehra – Tahmin edemem oğlum, çok zor günler geçirdin, seninle birlikte bende ama sana söz veriyorum düzelecek.
- Ekrem – Gökyüzüne bak anne ve ne görüyorsan bana söyle.
- Zehra – Sen kırgınsın oğlum ve çok duygu yüklüsün değil mi ?
- Ekrem – Tam üstüne bastın anne. Tamamıyla canım yanıyor ve bütün bunlar nasıl oldu hiç bir fikrim yok.
- Zehra – Ben.. Ben.. Benim sana söylemem gereken bir şey var oğlum. Doktor bana bir şeyler söyledi ve sana söylemeden yapamayacağım. Seni ilgilendiriyor o yüzden seninde bilmeye hakkın var. Ancak önce bana bir söz vermelisin, üzülmek yok. Elimden ne geliyorsa yapacağım ve bunun üstesinden geleceğiz.
- Ekrem – Daha kötü ne olabilir ki anne ? Pekala, söz veriyorum.
Doktorun Teşhisi
- Doktor Ahmet – Buyurun zehra hanım, öncelikle çok zeki ve güçlü bir evlat yetiştirmişsiniz tebrik ederim. Bildiğiniz üzere oğlunuz bu süreçte büyük ilerleme kaydetti tabii. Her neyse, hemen konuya girmek istiyorum. Şimdi sizin oğlunuz ekreme paranoid şizofreni teşhisi koyduk ne var ki ben kendi deneyimlerimi göz ardı etmek istemediğim için sizinle şunu da paylaşmak istiyorum. Ancak duyduklarınız sizi biraz şaşırtabilir o yüzden beni mazur görün ve dikkatlice dinleyin lütfen. Bu tür vakalarda bazen yaptırım olabiliyor yani demem o ki bilimin kabul görmediği paranormal olaylardan bahsediyorum. Birileri oğlunuza bir şeyler yapmış olabilir.
- Zehra – Biraz daha açık olsanız daha iyi anlarım.
- Doktor Ahmet – Sizin büyük şirketleriniz var ve beraberinde büyük düşmanlarınız da olabilir demek istiyorum.Ama bu bahsettiklerim sadece varsayımlar. Eşinizin vefat ettiğini biliyorum ve başınız sağ olsun, ancak buna benzer çok hadise gördüm ve oğlunuz büyü kurbanı olabilir.
- Zehra – Ne diyorsunuz doktor bey ? Nasıl yani ? Mümkün mü böyle bir şey ? Siz doktorsunuz, nasıl böyle bir şey söylersiniz ?
- Doktor Ahmet – Üzgünüm zehra hanım fakat bunlar olabilecek şeyler ve tıbbın dışında kalıyor. Ben size yardımcı olmak istiyorum, sakın yanlış anlamayın. Size bir adres verebilirim bir hocanın adresi.
- Zehra – Yani.. ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Aslında bende benzer bir şey sezmiştim ama sonra abarttığımı düşündüm ve şimdi siz kalkmış bana aynı şeylerden bahsediyorsunuz.
- Doktor Ahmet – Zehra hanım kesin bir şey söylemiyorum, siz yinede gidin vereceğim adrese, hem zarar gelmez ve eğer ki yanılıyorsam bu beni mutlu eder. Bu arada ayda bir defa gelin ve ekremin durumunda nasıl ilerleme oluyor periyodunu çizelim, daha sonra ona göre yol izleriz.
- Zehra – Ne desem bilemiyorum cidden. Oğlum için elimden geleni yapacağım. Sağ olun doktor.
- Doktor Ahmet – Buyurun hocanın numarası, geçmiş olsun. İlaçları da kullanmayı ihmal etmesin.
Sahildeki Çimlerde
Kuşların hepsi birden, aniden, sanki özel hazırlanılmış gibi koreografik kanat çırpışlarıyla göğe doğru yükselirken, ekremin içindeki kara bulut yağmur olup yağdı gözlerinden ve sadece ‘neden’ diyebildi yaşlar gözlerinden süzülürken, annesi ona bakıp da üzülürken birbirlerine sarıldılar. Sonra annesi kulağına şöyle fısıldadı:
- Üzülmeni istemiyorum oğlum o yüzden istesen de, istemesen de doktorun bahsettiği hocaya gideceğiz hemen, şimdi.
Ekrem hiç konuşamadı, çünkü gözlerinden süzülen yaşlar, ağıtlar yakmıştı onun için.
Osman Hocanın Evi
Neredeyse her ilim kötüye kullanılabilir, ancak osman hoca öyle birisi değildi. Aksine yaptığı iyiliği hizmet olarak görüyor ve Allahın izni olmadan kendisinin bir şey yapamayacağını, kendisinin sadece vesile olabileceğini söylüyordu. Ekremle ilgilendikten sonra onlara, gönüllerini rahat tutmaları gerektiğini söyledi.
- Osman Hoca – Allahın izniyle oğlunda bir sıkıntı yok kızım o yüzden boş yere hüzünlenmeyin, korkuya kapılmayın. Hem ben usulüne uygun olarak rukyede yaptım rabbimin izniyle. Eğer gönlünüz hoş olacaksa muskada yazarım ama inşallah delikanlıda bir sıkıntı yok.
- Zehra – Allah razı olsun hocam ama inşallah diyorsunuz yani belki de olabilir demek mi oluyor bu ?
- Osman Hoca – (Hafif tebessüm ederek) Yok kızım yani yoktur demek istiyorum.
- Zehra – Tekrar teşekkürler hocam eğer kabul ederseniz sizin bize yaptığınız gibi size yardımda bulunmak isterim.
- Osman Hoca – Allah razı olsun kızım gereği yok, dua edin yeter.
- Ekrem – Çok teşekkür ederim osman hoca Allah senden razı olsun.
- Osman Hoca – Senden de delikanlı senden de.
Tam bu esnada ekremin telefonunun zil sesi yabancı bir şarkının remiksidir ve çalmaya başlar. Pek tabii ekremin yüzü istemsizce kızarır.
- Ekrem – Müsaadenizle hocam.
- Osman Hoca – (Yine hafif tebessüm ederek) Mühim değil delikanlı, telefondakini bekletme belki acildir.
Ekrem onaylayan bir tavırla başını öne doğru eğer ve biraz uzaklaşarak telefonu açar:
- Ekrem – Alo.. seni dinliyorum sedat.
- Sedat – Taburcu olduğunu duydum kardeşim ve seni görmeye geliyorum iyi misin, neredesin ?
- Ekrem – Teşekkür ederim ama biz kavgalı falan değil miydik ? Tam hatırlayamıyorum.
- Sedat – Hatırlıyorsun işte baksana, ancak o kadar yaşanmışlığı bir çırpıda silmek bize göre değil be kardeşim yoksa yanılıyor muyum ?
- Ekrem – Hayır, yanılmıyorsun, yanılmıyorsun ama benim bir müddet kafa dinlemem gerekiyor.
- Sedat – Hadi ama yapma, seni görmem gerek çok merak ettim. Ziyaretine de gelemedim, sen hastanede kafayı dinlemedin mi zaten ?
- Ekrem – Doğru ya bir de o var, yani ziyaret meselesi. Neyse bu gün olmaz belki yarın.
- Sedat – Pekala, ısrar etmeyeceğim. Umarım yarında başka bir güne sarkıtmazsın.
- Ekrem – Bir dakika bir şey soracağım, ımm kardeşim şey.. ben sana yalnızlık diye birisinden bahsettim mi hiç ?
- Sedat – Evet, ne oldu ki ?
- Ekrem – Yoo bir şey yok sadece.. yani nerede olduğunu biliyor olabilir misin, acaba ?
- Sedat – (Gülerek) Evet biliyor olabilirim ama neden ?
- Ekrem – Yahu sanane be kardeşim sen biliyor musun onu söyle ? Hem ne yapacaksın ki neden olduğunu ?
- Sedat – Annen o kızdan şüphelenmişti de ondan sordum.
- Ekrem – Niye şüphelenmiş ki ?
- Sedat – Senin hastanelik duruma gelmenin perde arkasında o kızın olduğunu düşünüyordu bir ara, ancak sonra öyle düşünmekten vazgeçti diye biliyorum, yani bende annemden duydum.
- Ekrem – Her neyse sedat bana onu nerede bulacağımdan bahset.
- Sedat – (Alaycı ses tonuyla) Sence nerde, nerde haa.
- Ekrem – Bence hastaneye birde sen uğra sedat, ciddiyim.
- Sedat – Biraz neşelen diye espri yapıyorum hemen kızıyorsun be oğlum.. boş versene, onu kafede bulabilirsin, hatta belki hep aynı masada.
- Ekrem – Tamam , teşekkürler, kendine iyi bak.
Görüşmeyi sonlandırıp telefonu tamamen kapatır ve annesinin yanına döndüğünde hoca gitmiştir.
- Anne osman hoca nereye gitti ?
- Hep yanımızda mı dursun oğlum ? işimiz bitti evine girdi adam, bende sen rahat konuş diye bölmek istemedim.
- Hadi anne eve gidelim çok yorgunum ve yarın yalnızlığı görmeye gideceğim.
- O nerden çıktı şimdi ? Adını bile bilmiyorsun.
- Dedim ya onun adı yalnızlık.
- Bak oğlum o kızda ters giden bir şeyler var.
- Çok haklısın anne o kız yapayalnız. Neden burada bekliyoruz ki gidelim bir an evvel. Bir dakika ne.. ne ? Sen o kızı nereden tanıyorsun ?
- Hani bi gece gelip ağlayarak onu anlattın ya bana oğlum iki gün sonrada eve getirdin hani ?
- Ben.. hayır, ben hatırlayamıyorum. İşte bundan bahsediyorum anne nasıl, nasıl olur da hatırlayamam.
- Lütfen, yapma! Bunları artık düşünmemelisin oğlum. Geçti ve el birliğiyle bir daha yaşanmaması için mücadele edeceğiz. Eğer illa gideceksen bende yanında geleceğim.
- Buraya çadır mı kursak anne ? Daha ne bekliyoruz gidelim hadi.
- (Gıcık olmuş gibi gülümseyerek) Haklısın artık gidelim.
Bütün her şey rayına oturmuş gibiydi, doktora gide gele hastalığından da eser kalmamıştı ekremin. Ki zaten osman hocaya gittiği yani hastaneden çıktığı gün hastalığının kırıntıları kalmıştı denilebilir. Peşi sıra unuttuğu ne varsa hatırlamaya başlamıştı ekrem, sanki zaman ve mekan değiştiriyor gibi anımsadığı o gerçek dışı olaylar hastalığının bir parçasıydı ve anılarını kendi zihninde istemsizce deforme edişinden kaynaklanıyordu. Ne var ki, o günler zorda olsa geçip gitmişti. En nihayetinde ekrem, Komfiya Dünya Teknolojilerinin başına geçmişti.Her türlü imkan var denilebilirdi fakat o annesininde rızasıyla nişanlandığı nilüfer nam-ı diğer Yalnızlık ile gökdelenlerinden birisinin en üst katında yerden göğe kadar yalnızdı, yalnızdı ama tanıdığı insanların neredeyse hepsinden daha kalabalıktı duygusal olarak. En azından o öyle hissediyordu. Ancak cesurun yaptırdığı büyü dönüp dolaşıp kendi oğluna, sedata dadanmıştı. Ekrem onlara osman hocadan bahsetti ve gittiler ne var ki yaptırılan büyü çok kuvvetliydi. Aptal bir adam gencecik oğlunu aptalca hırsları uğruna yakmıştı. Ekrem hastaneye yatırılan sedata bakmak için babası cesura yemin edip üzülmemesi gerektiğini söylediyse de, bir sabah karısı onu banyoda kendisini asmış halde buldu, tabi o manzarayı görünce o da tımarhanelik oldu. Çok yazık oldu.. çok.
Bütün o korkunç ve karamsar günler geride kalmıştı. Öyle olmalıydı.
Nilüfer düğün istemediği için sadece evlendiklerini duyurdular o kadar. Şehirden çok uzakta, denize yakın bir malikaneye yerleştiler, belkide ekremi çok kıskandığından. Ancak annesininde dediği gibi yalnızlıkta garip bir şeyler vardı. Anneler böylesine sezebiliyor muydu yoksa ? O, sanki milyon küsur yaşındaydı. Her şeyi.. her şeyi.. ama her şeyi biliyor gibiydi, belkide onun için bu kadar ıssız, tenha ve sessizdi, sınırları zorlanmadığı sürece tabi. Ancak öylesine güzel, zarif ve naifti ki cidden o denli bir yalnızlığa değerdi. Çözülmesi gereken bir gizem vardı sevdiği kadında, ekrem ilk başlarda hiç oralı olmasa da. Yani.. yoksa o, milyon küsur yaşında mıydı ? Piramitler inşa edilirken görmüş müydü ? O, kaç lisanda konuşmayı biliyordu acaba ? Annesi, babası hiçbir akrabası da yoktu. Kimliğindeki ismi nilüferdi. Kimdi bu YALNIZLIK ?