Zehra’nın özel Şoförü şemsiyesini açıp arabadan indi ve aracın ön tarafından dolaşıp Zehra’nın kapısı açtı.
- Zehra – Sağ ol delikanlı, koluma girer misin, yerler hep çamur olmuşta?
- Şoför – Ne demek Zehra hanım ama başka şemsiye yok.
- Zehra – Madem öyle gel şöyle şemsiyeyi ortalayalım.
- Şoför – Pekala.
Aniden çok şiddetli bir şekilde gök gürleyince..
- Zehra – Acele edelim, yağmur daha da şiddetlenecek.
- Şoför – Sizce de havada bir tuhaflık yok mu Zehra hanım?
- Zehra – Haklısın 49 Yaşındayım daha önce böyle bir hava görmedim. Bilirsin, belkide haarp projesinin bir eseri olabilir ama belkide değildir.
- Şoför – Belkide öyledir Zehra hanım, belkide.
- Zehra – Hadi biraz daha hızlı gidelim.
- Şoför – Hay hay Zehra hanım.
Malikanenin kapısına, ön giriş kapısına geldiklerinde Ekremin annesi Zehra kendi anahtarıyla kapıyı açmaya koyuldu. Fakat kapıyı bir türlü açamayınca şoförüne..
- Zehra – Hay aksi şeytan bir de sen dener misin mesut, galiba gücüm kalmamış ?
- Şoför – Tabi ki Zehra hanım.
Bir kaç defa zorlasa da Şoför Mesutta kapıyı açamayınca.
- Zehra – Kesin oğlumun başına bir iş geldi, Mesut..mesut kır şu kapıyı.
- Şoför – Ama Zehra hanım bu kapı çok sağlam, camı kırmama ne dersiniz, kırar ve içeriden açarım?
- Zehra – Tamam öyleyse, hızlı ol.
Şoför Mesut üstündeki ceketini çıkartıp kapının hemen sol kenarındaki geniş camı 5-6 yumrukta yere indirir.
Ve içeriye girdiğinde hemen karşısında mumları, mumların ortasında Ekrem’i, Ekrem’in etrafında ise tamı tamına sekiz kişi görür. Biraz daha ilerler ve çok yüksek olmayan bir sesle Nilüfer’in yani Yalnızlığın bir şeyler söylediğini işitir. Zehra kapıyı çalınca hızla koşup kapıyı açar. Böylece bütün olanları Zehra da görür, yaklaştıkça dahada, dahada fazla.
- Zehra – Bunlar..bu adamlar, bu kadınlar, bunlar ne yapıyor böyle, hey size diyorum.
- Şoför – Zehra hanım kusura bakmayın ama ne yaptıkları belli değil mi sizce de? Bu bir ayin Zehra hanım.
- Zehra – Oğlumun ortada ne işi var, hey size diyorum?
- Şoför – Belli ki oğlunuz kurban Zehra hanım niçin bu kadar rahatsınız hiç mi korkmuyorsunuz ? Hadi onu da alıp çıkalım buradan ve lütfen biraz sessiz olun.
- Zehra – Vay sürtük nilüfer vay, seni hain kadın. Bana bak, yüzüme bak.
- Şoför – Kusura bakmayın Zehra hanım ama ben Ekrem beyi de alıp buradan çıkıyorum, ister gelirsiniz, ister geceyi burada geçirirsiniz.
Şoför Mesut, Ekremi sırtlandığı gibi arabaya doğru koşar adımlarla ilerler ve ekremi arabanın arka koltuğuna sırt üstü uzanır pozisyonda yatırarak kapıyı kapatır. Zehra hanımı da almak için malikaneye geri döner.
- Zehra – Bana bak Nilüfer, bana bak diyorum seni cadı bozuntusu aşüfte.
- Şoför – Zehra hanım son kez söylüyorum geliyor musunuz? Gelmiyor musunuz?
- Nilüfer – Zehra diye birisi yok ki gelsin. ha-ha-haaa!
Nilüfer yani nam-ı diğer Yalnızlık yani esas adı Hatşepsut olan ilk en güçlü Firavun kadın, sütyenine sakladığı hançeri çıkartıp sanki yıllardır bu anı bekliyormuş gibi Zehra’nın boğazını delik deşik eder. Boğazından kan fışkırırken Zehra bir şeyler söylemeye çalışır ancak ağzından çıkan yalnızca kandır, koyu kırımızı kan.
- Hatşepsut – İşte bu. İnsan başka türlü ölümlü olduğunu nasıl anlayabilir? İşte sen genç adam ve gözlerindeki o korku.
Şoför ölümü koklayınca ardına bakmadan koşarak evden uzaklaşırken..nilüferin hançeri döne döne gelir ve sırtına saplanır. Güçlü bir aahhh nidasının ardından arabanın kapısını açar ve sırtını koltuktan uzak tutarak eli ayağına dolaşmış bir şekilde arabayı çalıştırmaya koyulur. Sekiz kişi koşar adımlarla ona doğru geliyorken birden aklına dank eder, torpidoyu açar ve browning model silahını çıkartır. Ama ateş etmeye zaman yoktur. Araba son anda çalıştığında gazı kökleyerek oradan uzaklaşırken, Hatşepsut ve beraberindekiler arabanın peşinden koşmaktadır. Mesut hala peşindeler mi diye arkasına doğru baktığı bir sırada bir anda frene bastığında Aahh diye çok.. çok daha güçlü bir şekilde haykırır. Hançer dahada derine girmiştir. Üstelik camın önünde kanlar içinde bir adam vardır, Mesut’un son hızla giderken çarptığı adam. Silahı beline koyarak arabadan iner ve Ekremi kollarından tutarak sık ormana doğru sürükleyerek ilerlemeye başlar. Az biraz gittikten sonra Ekrem ayılır.
- Ekrem – Ne..neredeyiz, siz..niye?
- Mesut – Ekrem sana sadece şunu söyleyebilirim, karın ve arkadaşları evin girişine onlarca mum yakmış seni mumların ortasına yatırmış ayin yapıyorlardı.
- Ekrem – Ne? Sen ne saçmalıyorsun? Nilüfer mi?
- Mesut – İnanmıyor musun? Öyleyse buradan dümdüz git ve yola çık hatta belki yola çıkmana bile gerek kalmaz karını görürsün ve seni boğazından keserek öldürür, tıpkı anneni öldürdüğü gibi. Yani şey..
- Ekrem – Annem..annem öldü mü? (Ağlamaya başlar)
- Mesut – (Ekreme sağlam bir tokat atar) Kendine gel ve sessiz ol, kaçmamız lazım. Onlar buralarda bir yerde, bizi arıyorlar ayrıca seni kurban edecekler. (Sırtını döner) Şu hançeri görüyor musun? Bunun sahibi Nilüfer, onu sırtıma bizzat kendisi sapladı. Biraz daha ilerleyelim ve lütfen onu çıkar sırtımdan, çok canım acıyor.
- Ekrem – Ama annem..
- Mesut- Artık çok geç Ekrem. Seni çıkartıp arabaya bindirdim ve Zehra hanımı almaya gittiğimde o.. çok geç Ekrem. Hadi lütfen toparlan, gidelim.
- Ekrem – Başım zonkluyor, Imm pekala hadi gidelim buradan.
- Nilüfer – Senin için geliyoruz Ekrem..bebeğim şu lanet adam seni güzellik uykundan uyandırmış olmalı, onu bize getir ve senin için onu doğrayalım.
Devamı Gelecek…