Kırık bir melodi gibi kaldın kulaklarımda
Boğuk bir ninni
Iflah olmaz düşünce….
Hançer gibi saplanmışsın ciğerime
Soluğumda sanki acın her seferinde
Yağan onca yağmur kokusunda aradığım toprak kokusu sendin belki de….
Sağanak sağanak aradığım.
Kalbimin kaç ince teliydin ki tının kaldı yüreğim de
Kaç puslu yağmur da seni hatırlmalı….
Bitmeyen kaç damla yağmurda sen ıslanmalısın bende
Sonuna kadar derken
Bata çıka mı ıslanmalısın zihnimde
Yok yok bu kadar sevda yeter bana
Üşütüp aşık olmak istemiyorum
Yılgınmışım gibi durmasın ama
Bir vaadine bakar ömrümün hezimeti
Yıkanmak için bekleyen ama asla geçmeyen beyaz önlüğe işlemiş vişne lekesi gibi
Geldi kondu bu ağırlık ciğerime
Ciğerime ya tabi ciğerime
Solumak kolaymıydı her seferinde
Kokun efendim kokun
Sonsuzluğu duymak gibi
Şeker verilen çocuğun mutluluğunu görmek gibi bir şey
Kaç kaşık çaldım sizden o kokuyu bilmiyorum ama
Canım çekti işte…
Can bu çeker tabi
Yokluk kekine kaç şeker katıldığını bilsem yaparım belki
Yok yapmayayım kalsın
Yokluk kekini sevmem ki
Sevemem
Malum siz yoksunuz.
Doğru tabi sevilmeyen kekleri de yedik misafirlikte
Önümde koca dilim yokluk keki
bir bardak çay
Bir avuç vişne lekesi önlüğüm
Ve ciğeri boşta
Nefes almayı bekleyen ben…
2 comments
Sevgiliyi yağmura benzetmen, aşk acısını yağmurda ıslanıp üşütmeye benzetmen gerçekten çok sağlam olmuş
Teşekkür ederim. 🙂