J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi (The Lord of the Rings) ve George R.R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı (The Song of Ice and Fire, diziye uyarlandığı adıyla Game of Thrones) serilerini karşılaştıracak olsak neler söylememiz gerekir? Gönüllerde yer etmiş iki eseri de etraflıca düşünmek şart.
Lord of the Rings’i taraftarı bir görüş
lord of the rings’teki felsefi derinliğin game of thrones’da olmadığını düşünüyorum. yüzüğün yok edilmesi içsel bir hikayedir. dini açıdan bakarsan nefsin öldürülmesi, felsefi açıdan bakarsan güç istencinin yok edilmesi, uzak doğu kültürünün gözünden bakarsan nirvana’ya (ateşi söndürmek) ulaşmaktır. got’da ise aksine, herkes gücün peşinden koşar ve bu konu ile ilgili bir alt metin de yoktur (çok sevilmesini anlıyorum. günümüz insanı got’un menfaat çatışmalarını, devamlı değişen konumlarını, entrikasını “zeka” zannediyor. bayılıyor bu tür ucuzluklara. araya da iki meme oldu mu ergenler cepte).
diğer taraftan tolkien eserinde der ki: ey insanlık ! birbirinizle didişmeyi bırakın, sikko kültürel farklarınızı, fiziksel farklılıklarınızı unutun. tek düşmanınız endüstri ve kapitalizmdir. çünkü bu düşman doğanın, yiğitliğin, şövalye ruhunun, dini duyguların, sanatın her şeyin içine eder, her şeye bir fiyat biçer. bundandır cücelerin, elflerin, insanların, hobbitlerin ittifakı. kaybetmekte olduğumuz dünyaya bir ağıttır. sonunun iyi bitmesi ise her şeye rağmen umudunu kaybetmemesidir. ve bu yüzük kurtarma işini basit buçukluklara yaptırır. bu bile gücün öldürülmesi için başlı başına bir mesajdır.
martin sadece ve sadece entlerin (doğanın) isengard’ı (endüstriyi) yıkması ile ilgili dört tane kitap falan yazması gerekir (gerçi martin her defasında tolkien hayranlığını belirtir ama ergen fanlarından dolayı güme gidiyor yapacak bir şey yok).
sosyal mecralarda deniyor ki: lotr’da her şey siyah beyaz. ancak gollum gibi bir karakter tek başına grilik abidesidir. bu karakterle tolkien şunu söyler: gücün peşinden koşarsanız, fiziksel olarak değil ama karakter olarak gollum’a dönersiniz. saruman isimli bir tür meleğin (maia) darkside’a geçmesi başlı başına griliktir. akraba kıyımı yapmış elfler mi sütten çıkmış ak kaşık? veya yüzüğün büyüsüne kapılan dokuzlar (insan krallar) mı iyi? hani iyiydi lan insanlar? elflere tarihin en büyük kazığını atmış cüceler mi? game of thrones’ta bu tür alt metinler, temel düşünsel derinlik maalesef yok.
game of thrones özellikle günümüz insanının bayıldığı, menfaatçiliği, çıkarcılığı son derece normalleştiriyor. anlıyorum zeitgeist (zamanın ruhu) bu. duygusuz, kaba materyalizm. benmerkezciliğin kutsandığı iğrenç bir çağda kendi çıkarı için girmeyeceği şekil ve yapmayacağı ittifak olmayan günümüz tiplerinin bayılacağı bir bakıma fantastik soft porno. ve eserin bu ideolojisini sevmiyorum. yüzüklerin efendisindeki destansılık, naiflik ve felsefi gücün yüzde onu yok got’da.
Game of Thrones taraftarı bir görüş
lotr, j.r.r. tolkien’in de belirttiği gibi destandır. epiktir (bana kalırsa didaktik bir yönü de vardır). tipik olay örgüsü ile devam eder.
- insanları tehdit eden bir durumun belirmesi (sauron),
- bu tehdidin kaynağının kimsenin gitmeye cesaret edemediği bir yer olması (mordor),
- kahramanın yolculuğa çıkması (frodo), (not: genelde destanlarda kahraman heybetli, büyük bir savaşçı iken burada ise tam tersi bir durum söz konusudur)
- yolda ona yardım edecek ve yoldaş olacak biriyle karşılaşması (sam, aragorn, merryn, pippin)
- birbiriyle iyi geçinemeyen ‘iyi’lerin kötüyü yok etmek için birleşmesi (rohan-gondor, legolas-gimli),
- kahramana yardım eden ve doğa üstü güçleri olan kişiler (gandalf, elrond, arwen, galadriel)
- dostluk ve yoldaşlık olgusu (yüzük kardeşliği)
- kötülerin çok güçlü olması, ancak iyilerin inançlı olması ve direnmesi (miğferdibi ve gondor kuşatmaları)
- her şey bitti denilen anda beklenmeyen gelişmelerle iyilerin kazanması (yine miğferdibi ve gondor kuşatmaları, buna ek olarak sam’in geri dönüp frodo’yu orkların elinden kurtarması)
- tehdit kaynağının yok edilmesi ve akabinde mutlu son.
game of thrones ise destan değildir.
- evet fantastik bir eserdir ama epik olmak veya sonunda iyilerin kazanmasını sağlamak gibi bir derdi yoktur.
- didaktik olma derdi de yoktur.
- kesin bir ‘iyi’ veya ‘kötü’ ayrımı yoktur. ki en takdir ettiğim yönü de budur. ‘insan’ı anlatır. (örneğin, ilk 2 sezon nefret edilen jaime’ye son 3 sezondur sempati ile bakılması)
- gidişatın tahmin edilmesi pek kolay değildir. bu yönüyle gerçek hayata daha yakındır. kaldı ki zaten yüzüklerin efendisinin gerçek hayata yakın olmak kaygısı yoktur, dediğimiz gibi tolkien onu bir ‘destan’ olarak tanımlamıştır. lotr olsa olsa ‘mitolojik’tir.
dolayısıyla bu noktada lotr ile birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılırlar. bana game of thrones daha fazla zevk veriyor. sinematik açıdan konuşmuyorum; olay örgüsü olsun, karakter tahlilleri olsun, game of thrones benim nazarımda daha iyidir.
Genel bir yorumla bitirelim
the lord of the rings sinemada devrim yaratan, görsel efektlerinden oyuncularına, müziklerine her yönüyle bir başyapıttır.
game of thrones ise dizi piyasasında çok önemli yer etmiş, bazı yönlerden çok iyi (görsel efekt, müzik vs.) bazı yönlerden de vasat (casting: emilia clarke ve kit harrington ikilisi özellikle) oldukça iyi bir dizidir. uyarlandığı kitaplardan ayrıldığı andan itibaren ciddi bir düşüş yaşamış olması bile bu gerçeği değiştirmez.
kitapları kıyaslayacak olursak:
the lord of the rings türünün ilk örneği, edebi açıdan çok başarılı olmakla beraber daha naif, daha masalsı bir hikayesi olan, yarattığı evreni adeta gerçekmişçesine detaylı anlatılmış bir başyapıttır. olaylar, middle-earth isimli evrende geçer. yazarı, university of oxford bünyesindeki merton college’da ingilizce profesörlüğü yapmış john ronald reuel tolkien’dir. fantastik edebiyata ilgi duyan herkesin mutlaka yolunun düştüğü, dünya tarihinin kutsal kitaplardan sonra en çok okunan kitabıdır.
a song of ice and fire ise politik ve entrika yönleri ağır basan, fantastik bir dünyada geçmesine rağmen asıl odak noktası fantastik öğeler olmayan, kullanılan fantastik öğe miktarı da birçok fantastik romandan çok daha az olan, oldukça başarılı bir kitap serisidir. henüz tamamlanmadığı için edebiyat dünyasındaki yeri net belli olmasa da yabana atılacak bir seri olmayacağını öngörebiliriz. yazarı george raymond richard martin, gazetecilik bölümü mezunu, küçük yaştan itibaren yazmaya, üretmeye başlamış bir adamdır. richard ismini, isminin kısaltmasının j. r. r. tolkien’i andırması için aldığı söylenir.
genel bilgilerin ardından, iki kitap serisi arasındaki en temel farkın yaklaşım olduğunu söyleyebiliriz. the lord of the rings, aslında mesaj vermek isteyen, iyilerin kazandığı, hobbit gibi küçük ve güçsüz olmanıza rağmen iradeniz sayesinde tüm zorlukları aşabileceğiniz fikrini temel alan, daha masalsı bir hikayeye sahiptir. a song of ice and fire ise, sonunu bilmemekle beraber, yayınlanan kitaplar itibariyle akıllı oynayanın, entrikaları iyi yönetenin üstün geldiği, çok daha gerçekçi bir hikaye anlatır. george r. r. martin, çocukluğundan bu yana büyük bir the lord of the rings fanı olup, seriyi birkaç yılda bir tekrar okuduğunu söyler. a song of ice and fire serisini ise, modern fantastik edebiyat eserlerine cevaben, “o iş öyle yapılmaz, böyle yapılır” demek için yazdığından bahseder.
ikisinin en büyük ortak noktası ise, dizi ve film yapımları da oldukça başarılı olmasına rağmen kitapların bu yapımların daha üstünde olduğu gerçeğidir. ikisi de sadece uyarlamaları izlenerek geçilecek yapımlar değildir, okuyunuz, okutunuz.