Evrenin temel ruhunu,doğasını anlamak için insanların hayvanlara karşı olan tutumuna bakılabilir;hayvanları öldürüp etlerini yiyor,derilerini yüzüyor ve bu benzeri muameleleri defalarca tekrarlıyoruz.Çarpıklık,adaletsizlik ta tarihin başından başlıyor ve işin acı tarafı bu çarpıklık kanıksanmış daha doğrusu daha kanıksanma aşamasına bile gelmeden önemsenmemeyle karşı karşıya kalmıştır.Bir canlı olarak bu tür,bizimle en temel hakka yani yaşama hakkına sahip olması gerekirken,bu hakkı onlardan ihtiyaçlarımız gereği çekinmeden almış ve bu durum çoğu zaman bizi rahatsız bile etmemiş aksine bazı zamanlar mutlu etmiştir.Soykırıma uğrayan insanlara üzülmeyi bilen biz, bu türe karşı;tarihin bize verdiği hak ve alışkanlıkla rahatımızı bozma gereği duymamışızdır.Yüzyılların belleğimizde oluşturduğu bir gevşeme…Ve bu çarpık evrenin genetik kodlarına tıpa tıp uyan ve en sadık müritleri olan bizden,bizim yapımımız olan bir adalet beklemek ve o adaletten bir şeyler ummak hayalperestlikten öte bir şey olmayacaktır.Bu çarpıklığa,tutarsızlığa,çelişkiye ve sonuç olarak paradokslara bir anlam katacak,biçim verecek cevaplayamadığımız sorulara cevap verecek bir üst ruha sığınabiliriz ya da kaçabiliriz.Sığınmak mı? Kaçmak mı?Adı her ne ise artık…