koşullar ağırdı ve ben seni o zamanlarda da seviyordum
C.Zarifoğlu
Etinde bir buğday filiz veriyor.
Burkuluyor tohum kaaverengi göğsünde.
Tütünü kıskandıracak sarıda bir filiz etini çatlatan
Sen onu memelerinden göğe doğru durmadan sunuyorsun.
Ben bir hayvan gibi kolluyorum kendimi doğadan
Dikenlerden, çalılardan,
Sesinin ilk düştüğü yapraktan gün aşırı
Elimin etinde bulduğu hüneri
Bir kavanoza saklayıp çocuklarıma bölüştürmek istiyorum.
Aşk bizden sonrakilere de lazım olacaktır.
Biliyorum.
Sen ki çoğaltırken bazı akşamlar dudaklarını kasıklarımda
Bazı akşamlar isteyerek yapıyorsun bunu
Ben o an anlıyorum.
Bir rahmet şekilleniyor baldırlarından boynuna kadar
Ben bildiğim bir kaç yarım yamalak duayı tekrarlıyorum.
Sonra bordo renkli kadife perdelerle kendini gizleyen bir odanın
En sana uzak köşesinde
Sana bişey demeden bazı sabahlar.
Ağlıyor, ağlıyor
Ağlıyorum.
Ölüm dediğin,
Toprağın yutkunmasıdır.
Ah!Ne acı.
Yaşamanın terk bahçesinde sen ve ben
Kendi içine kapanmış bir şiire kapı komşusu oluyoruz.
Uzun masa üstünde mavi bir örtü
Masa kahverengi
Kendi içine kapanmış şiirin yüzü bize dönük.
Ayakları bahçenin hafif yumuşak çamuruna saplanmış.
Masa uzun.
Üstü rakı dolu,
Biraz peynir
Ben yemem peynir hepsi senin
Bir dilim karpuz,
Çok severim karpuzu belki bölüşmem
Boşaldıkça bardaklar yalnız kalmaktan daha bir mutluyuz
Eskitiyoruz zamanı,
Sana ihanet bu biliyorum.
Eskiyen zamana inat sen güzelliğinden kayba uğramıyorsun.
Ama azalıyor gün be gün dönen dünyanın hızı.
Seni öpüp uygun bir yere naftalinliyorum.
Kimse bilmesin.
Dudakların nasıl güzel bir kırmızı.
Bir kucak dolusu mavi getirsem sana
Tramvaysız bir şehirde denize ulaşmaya çabalarken sen
Arakandan sinsi sinsi yaklaşıp
Maviyi bıraksam çantana.
Sana mavi yakışıyor çünkü.
Halbu ki deniz olan kentlerin havası biraz sarıdır
Biraz mavi her kent için mühimdir ama
Aşkın saf çağı bunun için ispat eder kendini.
Tamam kabul bu şiire hile karıştırmaktır.
Etinin çıkardığı gıcırtıyı etime iğneliyordum.
O vakit başka şiirde
Bir sufiyi darplarla gebertiyorlardı.
Mor işlemeli bir tülbent yardımıyla.
Sen ise köşelerden gizli gizli
Dudağında ki özü ağaçlara sürüyordun.
Farkındaydım.
Artık bahar gelsin istiyordun.
Suya sır olarak
Bunu konuşuyordum hep.
Çünkü lazım gelen budur.
Biliyordum.