Gün gece yarısını çoktan geçmişti. Yeni günün ilk dakikalarındaki ılık esinti ve gökyüzündeki yıldızların çokluğu yeni uyanacağımız günün harika bir hava durumuna sahip olacağını söylüyordu. 505 no’lu odama henüz adım atmıştım. Günün yorgunluğunu üzerimden atabilmek için ılık bir duş alıp kendimi yatağımda güzel bir uykuya teslim etmek o an en çok arzuladığım şeydi. Böyle olabilmesi içinde gün boyu tüm işlerimi eksiksiz yapmış, sıfır hata ile görevimi yerine getirmiş ve sorunsuz bir kapanış yaparak rahat bir uykuyu hakkettiğimi düşünmüştüm ki, dışarıdan gelen seslerle odamın telefonunun çalması bir problem olduğunu bana ispat etmek için adeta iddiaya girmiş gibiydi. Bir an kendimi Agatha Cristie’nin romanlarındaki dedektif Hercule Poirot gibi hissetmiş olmalıyım ki, “Eyvah! Kesin biri bir cinayet işledi ve katili bulmak yine bana kaldı” diye düşünmüştüm.
Kaldığımız otel alanı on dönüm arazi içine kurulmuş iki kapalı havuzu bir spor kompleksi, ve neredeyse tüm odaları deniz gören ve o denize sıfır bir plaja sahip zeytin ağaçları arasında şirin bir yerdi. Bölge itibariyle birçok medeniyete, filozofa ve hatta antik dönem uygarlıklarının savaşlarına ev sahipliği yapmış olan bu yer insanda tarih içinden geçiyor izlenimi veriyor ve kişiyi o tarihin bir parçası haline getiriyordu. Böylesi bir uyanışın içerisinde varolabilmek, yüzlerce yıl önce yaşamış bu insanlarla aynı havayı soluyabilmek müthiş bir yaşam tecrübesi kazandırıyor ve üzerimde soluksuz okunan harika bir tarihi roman etkisi bırakıyordu. En azından bu geceye kadar…
Dışarıdaki ses: “Birileri odalarımızı gözetliyor. Kaç kişi olduklarını bilmiyorum ama çok korktum” diyordu. Aynı zamanda odamda çalan telefondaki ses: “Birileri bize yardım etsin imdat!” diye çığlık atıyor, ne olduğunu anlamadığım garip sesler çıkarıyordu. Garip gelecek belki ama bu durumun bir şaka oluğunu düşünüp banyomdaki duşun sıcak suyunu ayarlamak için oturduğum sandalyeden kalkıp banyoya doğru ilerledim. Çok yorgundum ve böylesi bir vaveylayla uğrasak kadar kendimi güçlü hissetmiyordum. Duymazlıktan gelerek bu gürültünün biran önce geçip gitmesini bekledim. Dışarıdaki seslerin artması ve konuşmaların arasındaki isimlerden birinin benim adım olması bu hadiseden kaçamayacağım yönünde kuvvetli hisler uyandırmaya yetmişti. Hemen üzerime birşeyler geçirip kendimi dışarı attım. “Neler oluyor? Birine birşey mi oldu?” diyerek aralarına bodoslama daldım. Neden sonra otelin güvenlik görevlisi aklıma geldi ve koşar adım hızlıca yanına giderek; “Kardeşim ne oldu nedir bu kargaşa?” diye sordum. O da bana “Yok abicim birşey, demin 802 no’lu odada kalan hanımefendi gelip birilerinin telefonla onları rahatsız ettiğini ve kim olduklarını öğrenmek için odaların camlarından içeriye baktığını söyledi ” dedi. “Ne yani beni telefonla arayan ve birileri penceremden beni dikizliyor diyen kadınla öteki pencerelerden bakan kadın aynı kişi mi?” şaşırmış ve birazda sinirlenmiştim. “Evet abi dedi görevli maalesef aynı kişi”
Kızmış ve kendi kendime söylenerek 802 no’lu odanın yolunu tutmuştum. Kapıyı iki kere çaldım. Cılız bir ses kim o? diyerek yaklaştı. Benim dedim. Kapı açıldığında ağzında kocaman bir gülümsemeyle aynı kadın bana bakıyor ve “Buyrun size nasıl yardımcı olabilirim? diyerek kapıyı açmıştı. Nezaket kurallarını zorlamamak için kendimi zor tutuyordum. “Siz” dedim “Neden gece gece insanları rahatsız ediyorsunuz? Üstelik ortada hiçbir sebep yokken” Ben birşey yapmadım dedi kapıdaki kadın “sadece telefonum gece gece çalıp kapandı. Bende birisi bizimle dalga mı geçiyor yoksa rahatsız mı etmek istiyor merak ettim ve odaların pencelerinden baktım o kadar” Hanımefendi burası bir otel farkında mısınız? Ve burada sizden başka onlarca insanda kalıyor. Bunu yapma hakkını kim verdi size?” diye çıkıştım. “Ama ben kimseye birşey yapmadım ki” diyerek gülüp espri yapmaya çalışıyordu. Daha fazla uzatmak istemiyordum, zira buna ne ayaklarım ne de zihnim müsaitti. Saat gece yarısını çoktan geçmiş ve ben hala uyumam gereken saati uyanık geçiyordum. Ne kadar çok sinirlensem de o çift kişilikli kadına iyi geceler dileyerek kapılarını sımsıkı kapatmalarını istedim. Renkli rüyalar dileyerek kapıyı kapattı. Sonrasında ben 802 no’lu odanın önünde ne kadar kaldım bilmiyorum. O gece bir cinayete teşebbüs edilmişti ama bir insana değil sadece benim uykuma kastedilmiş, üstelik rüyalarımda istemediğim renklerle sabote edilmişti.
Ertesi gün herkes harikalar diyarına uyanmış gibi dinç ve mutlu bir güne uyanırken bense yaşayan ölülerin dönüşü gibi gün boyunca zombiye bağlamıştım.
Artık ne zaman uykum kaçsa 802 no’lu odanın lanetini hatırlar ve unutmak için kafamı yastığa gömüp kendimi siyah beyaz rüyalar görmeye zorlarım.
Ertan Yavuz/ icaforiz_