Düşmemek için pür dikkat iniyordum caddeyi ağır adımlarla. Yerler karlıydı. Tek tük insanlar vardı. Ferah kar kokusu her nefeste içerime doluyordu. Kar yağmayı bırakmış yerini insanının yüzünü yakan bir ayaza bırakmıştı. Üşüyordum.
Üzerimde mont , atkı tam teşkilat çıkmış olsamda üşüyordum. Bir an önce hedefim eve gitmek , sobamı yakmaktı. Bir müddet sonra ancak kendime gelirdim. Ardından bir çay yapardım. Yeni aldığım tütünü denerdim nargilemde. Düşünceler içinde başım öne eğik giderken , caddenin solunda bir çocuk gördüm. Aslında sesi rüzgardan zor ayırt ediliyordu. Çok daha önce duymuştum sesi ama başım kaldırıp bakmak istemiyordum. Aramızda adımlar kalmıştı. Hiç ses etmeden geçip gidecektim yanından. Gidecektim ki , bizzat bana seslendi.
‘’abi , tartıyım elli kuruş’’. Yanıt vermeden birkaç adım attım. İçimde bu çocuktan beni kaçıran şeyin , elinde selpak , tartı , sakız ile dilenmek ve satıcılık arasında giden dilencilerdi. Oysa bu çocuk dilenci değildi. Alnının teriyle kazanıyordu parasını. Gerçi o an akacak buz ter tutardı o ayrı bir şeydi. Bu düşünceler içinde duraksadım ve geri döndüm. ‘’hadi tart bakalım , tart amma bu kalın giysileri hesaba katar mı bu tartı?’’ Boynunu büktü mahçupca. Üzerinde incecik bir mont vardı. Tir tir titriyordu. Burnundan akan sümüğünü hiç aralıksız içine çekiyordu. Yanakları kıpkırmızıydı. Kulakları mora çalıyordu. Ellerini sündürdüğü kazağın kollarına saklıyordu. Dışarda kalan parmakları buz kesmişti. Bu inceleme içimde bir çizik açtı.
-Kaç para kazanıyorsun günde?
Kısıp gözlerini bana bakarak;
-on , on beş.
-işler iyi değil miydi yoksa bugün?
Kafasını salladı iki yana. Tartıdan indim. Elimi cebime attım. O tartı elli kuruş diye bağırmaya devam ediyordu. Cebimden cüzdanı çıkarırken sordum;
-hava soğuk sanki biraz?
-eh biraz ama günlük kazancı çıkarayım giderim.
Cüzdandan yirmi lira çıkardım. Yüzüne hafif bir tebessüm oturdu. Ve memnun oluşu gözlerine yansıdı.
-Al bakalım , eve git. Günlük kazancı çıkardın.
Parayı alıp teşekkür etti. Gülümsedim ve yürümeye başladım. Bir müddet gittim , arkama baktığımda çocuk oradaydı. Titriyor ama etraftaki insanlara seslenmeye devam ediyordu. Nitekim geri döndüm. Birden belirince yanında bozuldu..
-neden gitmedin , kazandın ya günlüğünü?
Duraksadı bir süre. Başı öne eğik:
-Evet kazandım ama niye daha çok olmasın ki?
Gülümseyip döndüm arkamı ve yürümeye devam ettim. Arkamda bıraktığım çocuk sonraları bu olanları bir televizyon programında anlatmıştı. Kırk yaşlarında zengin bir iş adamı olarak , ve sağlık problemlerinden mi bilinmez , paradan önce sağlık en büyük zenginlik, diye ahkam kesiyordu kendisini izleyenlere.TA