Gözlerinden yaşlar akar yavaş yavaş yüzünden aşağıya doğru iner, burnun akar inceden inceye, bir hıçkırık yükselir yukarıya ve hıçkıra hıçkıra ağlarsın. Ve ağlayınca herkes etrafına toplanır ne oldu niye ağlıyorsun diye hemen lavaboya götürürler seni bir su vururlar yüzüne. Ağlamaman için, mutlu olman için sanki karşındaki insanlar şair kesilmişcesine sana umut verici güzel sözler söylerler. Sonra ne oldu soruları gelir bitmeksizin… Anlatmak istemezsin ne olduğunu içinde yaşamak istersin acını, hayatını ama insanlar seni rahat bırakmazlar ve sonu gelmeyen sorular sorarlar. Bir tanesi de alıp bağrına basıp ağla demez. Çünkü herkes ağlamayı üzülmek sanar. Halbuki ağlamak üzülmek değildir, insanlar neşeli olduğu zamanlar da ağlar, insanlar sadece üzgünken ağlamaz ki sinirden de ağlar. Ama ağlamak bir insanı rahatlatır. Ve bazen sana sorulan sorulara rağmen sonsuza kadar ağlamak istersin. Bilirsin ki acıyı yaşamadan, zoru görmeden mutlu olunmayacağını bilirsin. İnsanlar bunu da bilirler ama sen ağlayınca her şeyi unuturlar tüm bildiklerini… Lavabo merasimi de bittikten sonra açılman için belki de sinirlerini boşaltman için dışarı çıkartırlar seni. Hadi bağır ,kız, sinirlen ama ağlama gibi sözler söylerler. Ama ağlamaktan sinirini çıkarmayı da istemezsin. Aslında ağlamak bir nevi sinirlerine hakim olmaktır. Ama insanlar birisinin ağlamasına dayanamazlar. Ve gözlerinden son defa yaşlar yüzünden aşağıya doğru süzülür, burnunu çekersin, hıçkıra hıçkıra, bağıra bağıra son defa ağlarsın. Ağlamak kötü bir şey değildir bazen… Ağlamak pes etmek de değildir şüphesiz. Ağlamak üzüntünün, sinirin, aşkın, hayatın zorluklarının çıkışıdır…
Yazar:Cansu Porsuk