Çıplak ayaklarımın üzerinde toprağa basa basa ilerliyorum. Her ne kadar hatırlamasam da annem hep aklına geldiğinde anlatır. “Küçük bir çocukken ayağını toprağa basmazdın, o kadar korkardın ki…” Uzanıyorum çimenlerin üzerine masmavi gökyüzünde film şeridi gibi akıyor bulutlar. Kaybettiklerimiz izliyor mudur bizi bulutların arkasından. Anneannem çiçeklerine bakıyordur belki, Ertuğrul eniştem mangalın başında…Hani ne diyordu Yaşar Kemal: “Bindiler de çektiler gittiler, o iyi insanlar, o dünya güzeli atlara. Bir daha hiç gelmeyecekler. Hiç hiç hiç. Demirin tuncuna , insanın piçine kaldık. Şu dünyanın yaşaması müşkül hal ilen. Bin iyiyi bir kötüye kul eden…”
Yapamazsın diyorlar, bırakıp gidemezsin doğup büyüdüğün , o çok sevdiğin insanları…Onlar değil miydi halbuki, babadan yadigar kalan evi üç kuruşa satıp, çekip giden. Bayram mesajları da nedir üstadım. Aynı sofrada oturup , öpüşüp sarılamadıktan sonra. Uzatır mısın ekmeği, böl ikiye sıcacık anne eli değmiş gibi. Küçük bir çocuk iken farkında değilmişim mutluluğun. İnsan saçları seyrekleşince anlıyor kaybettiklerinin kıymetini.
Ne istediysek aldılar bize, ama biz de her zaman ne isteyeceğimizi bildik. İki erik ağacının arasına kurduğumuz salıncağımız yok artık. Dedemin bahçesinde yabani otlar bitiyor. Bahçeyi hınca hınç dolduran çocuklar, adam olmuş ekmeğinin peşinde. Ararsan bayrama, aramazsan cenazede…Özlüyorum be geçmişi. Henüz yaşlanmadım da, ama değişime direniyorum be usta. Yurt dışını görmeden önce, aksam gitsem Ege sahillerine. Hani dünya gözü ile hidroelektrik santrallerine kurban vermeden o güzelim memleketimi, koklayıp bağrıma bassam. Sonra bir karadeniz havası iyi gelmez mi? 18 yaşında dünyanın gerçekten yaşanılası bir yer olduğunu anlamıştım Maçka’nın serin serin akan deresinde. Divanda uyumanın keyfini, dalından koparılıp yenilen meyvenin tadını kim verebilir.
Dualarıma birileri ben farkında olmadan amin demiş. Bulduk kendimizi bir çıkmazın içinde. Keşke diyorum bir şansım daha olsa, acaba ne için dua ederdim. Misal, Maçka’ya yerleşecek imkanım olsa, hani İstanbul’u bırakıp benimle gelecek bir kız. Evimizin önünde kocaman bahçe, önünde kiraz ağacı, biraz mısır biraz da fındık ekeriz belki. Odanın bir kenarına kömür sobası koyarız, üzerinde kestane güzel olur. Ağır ağır demlenen çaya ne demeli peki! Kendime güzel bir oda yaparım. Dört duvar boydan boya kitaplarımla dolu. Ortada düz sade bir masa. Yazacak o kadar çok şey var ki…
Bir kere geliyorum bu hayata. Bir Yaşar Kemal olmayacağım , belki idealist bir köy öğretmeni de. Jilet gibi takım elbisesi ile kariyer sahibi olmak zaten bana uzak olsun. Eeee o zaman. Sade ve sıradan bir hayatım var ya , işte o devam etsin. Yüzüne utanmadan bakabileceğim tatlı dilli bir kız, serveti değil ömrümü paylaşacağım. Çok şey istediğimin farkındayım. Zamana bırakmak en iyisi. Uslu bir çocuk olursam belki bir gün hayallerimin gerçekleştiğini bile görebilirim…
http://muratkochan.blogspot.com.tr/