Bugün sokakların ışıkları yanmıyor. Şimdi bana benzemeye başladı mahallem. Belli belirsiz kediler dikkatimi çekiyor. Kimisi kaldırım kenarlarında uzanmış kimisi çöp tenekelerine burnunu sokmakta. Şuan yürüdüğüm sokağın sonuna yaklaşmaktayım. Sahi her yolun sonunda seçim yapmak şart mıdır? Peki ya her seçimin sonunda acı çekmek? Sorular soru üzerine gelirken kafamda, sokağın köşesine gelmişim. İstemsiz sola gitmiş ayaklarım, yarım saniye dahi düşünmeden sapıyorum. Hafiften bir saz sesi geliyor kulağıma. Ardından yanık bir adam sesi. İçimden diyorum, ne de güzel bir adamdır bu sesin sahibi. Yürüyorum, yürüdükçe kulaklarım gülümsüyor, yürüdükçe huzur doluyor içime. Uzun zamandan sonra garip bir tebessüm sarıyor bedenimi farkında olmadan. Garipsiyorum bu durumu, alıştığımın dışında gerçekleşiyor bu an. Bunları düşündüğüm sırada o güzel gözlere düşüyor gözlerim. Bir an. Bir an, belki de çok küçücük bir zaman diliminde olduğum insandan sıyrılıp sadece bir hisse dönüşüyorum. Bir şeye. Ne olduğunu bildiğim lakin dile getiremediğim o şeye…
Hiç bilmediğim yerlere götürdü o ses beni bu gece. Nasıl gittim, kiminle gittim bilmiyorum. Bilmiyorum ve sorgulamıyorum…