Sürekli gecelere uyanmaktı benim alışkanlığım. Apaydınlık bir güne gözlerimi aralamak istedim yıllarca. Dizilerde gördüğüm karakterlerin yaşantılarıydı hayallerimi süsleyen. Oysa ben Ahmet Haşim gibi gecelerin gelmesini bekledim kendi içimde. Hayatın ve kaderin beni alt etmesine izin verdim, bıkmadan usanmada bekledim. Bekledim çünkü içimde hep bir umut vardı güneşi görebileceğime dair.
O mektup kapıma geldiğinde yüreğim pır pır etti. Kaybolmuş yavrusunu bulan ceylan misali gözlerim parladı. Sevincimden çiçek bulmuş arı gibi durmadan çalışmak, sevincimi bastıracak bir şeyler yapmak istiyordum. O mektup sevdiğim Vaha’ ya aitti.
Belki de dizilerde izleyip bende yok diye ağladığım kocaman bir yuvam olacaktı. Yusuf ile Züleyha, Leyla ile Mecnun, Aslı ile Kerem gibi tutunurduk hayata. Bizi o zaman ayrılık bile ayıramazdı. Büyük bir heyecanla mektubu açtım. Kağıdı yavaş yavaş çıkardığımda zarftan yârin kokusu büyüledi beni. Sonra yavaş yavaş okumaya başladım, sevdiğimin sözlerini. İlk okuldan beri gözlerine bakardım onu sevdiğimi anlasın diye. Onu görünce yüreğim huma kuşu gibi kanatlanır göğe ve inmek istemezdi sevdiğin omuzundan başka bir yere.
Vaha askere gideni on gün olmuştu. Ama bana geçen her saat on asır gibi geliyordu. Gecelerim onsuz geçmiyordu. Mektupta beni ne kadar özlediğini yazmıştı. Bensiz gönlünün karanlık bir zindana benzediğini söylüyor, bensizliğe nasıl dayanacağını soruyordu. Bir de resim göndermişti bana. Bir görseniz nasılda yakışmıştı asker kıyafeti yârime.
Derken aylar yılları yıllar ayları kovaladı bir bir. Ben her gün Vaha’nın hasretiyle yanıp tutuşurken onun hayali ile tutundum hayata. Vaha askere gideni üç yıl geçmişti. Bu üç yıl içinde sadece beş kere beni görmeye geldi. Kıskançtı Vaha izin vermezdi benim oraya gitmeme. Oysa ben onsuz geçen her anımı bir meczup misali derbeder ve bahtsız bir biçimde geçiriyordum.
Sonra bir telefon geldi evime hastahaneden Nermin diye bir kadındı arayan. Vaha’nın yaralandığını söyledi bana. O an sanki hayatım karardı. Çölde susuzluktan ölmek üzere olan bir bedevi gibiydim. Onun açlığı suya benim açlığım Vaha’ ya aitti. Koşa koşa bilet almaya gittim. Uçağa yetecek param yoktu. Otobüse bindim,yaklaşık bir gün sonra vardım yârimin yanına.
Zalim bir terör kurşunu girmişti yârimin kalbine. Doktorlar bu şekilde yaşamasının imkansız olduğunu, her şey yolunda giderse en fazla iki gün hayatta kalabileceğini söylediler. Leylasını kaybetmiş Mecnun’a döndüm. Vaha askere gideni üç yıl olmuştu. Daha ona doya doya sarılamamıştım. Ama hayır üzüldüğümü belli etmemeliydim. Zaten bizi ayrılık bile ayıramazdı, öyle demiştik o yüzükleri parmağımıza takarken.
Yavaş yavaş odasına doğru yürüdüm. Her adımda yüreğim yerinden çıkacakmış gibi hissettim. Kalbim sanki patlamak üzere olan bir volkan gibiydi. Her şeye rağmen gülmeye çalışarak kapıyı açtım. Sanki nur yağmıştı Vaha’nın yüzüne. Bana acı içinde gülümsedi. Göğsünde kocaman sargılar, koluna bağlı serum ve İsrafil’in düdüğü gibi sürekli belli aralıklarla öten kalp cihazı… Odanın mavi perdeleri sonuna kadar kapalıydı. Sanki ölüm sessizliği kaplamıştı odayı.
Vaham dedim ona sevdiğim , yaşam kaynağım, hayatımın tek gerçeği. Hiç korkma ben yanındayım. Seni bir an bile yalnız bırakmayacağım. Korkma emi sakın korkma. Bütün bunları söylerken gözlerimden yavaş yavaş yaşlar süzülmeye başladı. İçimdeki volkan patlamıştı, tutamıyordum kendimi.
Vaha’nın yanında yapmam gereken en son şeyi yapmıştım. Ama Vaha ağlamadı. Onu daha önce hiç o şekilde görmemiştim. Yavaşça elimi tuttu. Buz gibiydi elleri. Bana Esmam dedi. Esmam çok üzgünüm. Seni yarı yolda bıraktığım için üzgünüm. Ne olur beni bu odada bırak git. Beni en son bu şekilde görmeni istemiyorum. Sonumuz böyle olmasın dedi.
Şaşırmıştım. Evet, Vaha bana karşı hep güçlü görünmeye çalışırdı. Ama bu başkaydı. Onu nasıl bırakırdım. Sonra hemşire girdi odaya. Seruma bir iğne yaptı. Vaha bana baktı ve acı acı gitme dedi. Ben git desemde gitme. Ben korkuyorum Esma çok kor…. İğne etkisini göstermişti. Bu arada yaklaşık iki aydır gebeydim. Ne yapacağımı bilemedim. Vaha benim hayatımdaki tek gerçekti. Aradan ne kadar geçti bilmiyorum. Hastahanenin koridorunda uyuya kalmışım. Gözlerimi açtığımda baş ucumda bir hemşire vardı. Telaş içinde eşiniz sizi istiyor dedi. Korka korka odaya girdim. Vahamın artık konuşacak dermanı kalmamıştı. Yarası enfeksiyon kapmış öyle dedi doktor. Vaha yavaşça bana gel işareti yaptı. Gittim yanına. Söyle dedim söyle ki hayatım renklesin, karanlığa gömülmüş kalbim hayat bulsun. Vaha ağlıyordu. Dört senedir evliydim Vaha ile. İlk kez onu ağlarken gördüm. Elimi tuttu ve ona yaklaşmamı istedi. Ben çocuğumu göremeyeceğim dedi. Sana vasiyetim olsun. Çocuk doğunca ismini Şüheda yada Mehmet koy. Onu çok sevdiğimi ve sürekli onun yanında olacağımı söyle.
Artık sesi gittikçe kısılıyordu. Ağlamamak için ona belli etmeden kolumu cimcikliyordum. Sonra gözleri tavana doğru bakmaya başladı. Kısık bir sesle bak Esma gelenleri görüyor musun? Hz. Muhammed’i gördün mü? Ne kadar da güzel görünüyor. Öylece dona kaldım. Yapacak hiçbir şey kalmamıştı artık. Hayatımda var olan tek gerçek yavaş yavaş ellerimin arasından kayıp gidiyordu. Daha fazla tutamadım kendimi, ağlamaktan gözlerim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordum. Yanımızda bekleyen doktor beni yavaşça dürtüp sus işareti yaptı. Bir anlık sustum. Vaha şahadet getiriyordu.
_ “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve resûlü”
Kalbine bağlanan makine ince bir sele ötüverdi. O gün benim kıyamet günümdü. O gün Vaha ile beraber bende öldüm. Nasıl dayandım, nasıl sabrettim bilmiyorum. Allah razı olsun Vaha’nın komutanları bütün defin işleri ile ilgilendiler.
Vaha öleni tam yirmi beş yıl oldu. Şüheda doğanıda. Bir görseniz öyle Vaha’ ya benziyor ki. Şüheda bu sene doktor çıktı. Allaha şükür durumumuz düzeldi. Kızımında evlenme yaşı geldi tabii. Bir oğlan varmış ismi Rıza. Büyük bir şirketin sahibi. Bayağı varlıklı bir aileden geliyor. Sordum soruşturdum abdesti namazı yerinde Şüheda’nında belli ki gönlü var. Evlendirmeden önce damada şart koştum. Vaha’nın adına bir camii yaptıracaksın diye. Kabul etti damat yaklaşık beş yıl sonra camiyi yaptırdı.
ŞEHİT AHMET VAHA CAMİİ güzel isim demi. Bütün namazlarımı o camide kıldım Vaha ile beraber. Birde torunum olmuştu erkek. İsmini Mehmet Yavuz koydu bizim kız.
Ben artık altmış yaşımdaydım. Bu özleme daha fazla dayanamadı yüreğim. Yataklara düştüm ağrım sızım fazlaydı ama ses etmezdim. Son gece sabah ezanı okunuyordu. Gözlerimi hafifçe araladım. Karşımda Vaha vardı. O kadar dinç ve sağlıklıydı ki beni beğenmeyecek diye korktum açıkçası. Sonra elini uzattı bana seni yanıma almaya geldim dedi. Seni çok özledim.
Gözüm ondam başkasını görmez olmuştu. Elini tuttum ve beraber yavaş yavaş kapıya doğru yürümeye başladık. Arkadan gelen bir feryatla geriye baktım. Kızım Şüheda anne diye ağlıyordu.