Niçin yaşıyoruz?Amacımız ne!
Şimdiki eğitim sisteminde bir liseli arkadaştan bu sorulara özgün bir cevap alamayız. Varsa da çok enderdir. Tamam; eğitim var, öğretim de var. Fakat en önemlisi, amaç yok. Her hangi bir ideal yok. Bu böyle olunca sonuçların da kötü olması da kaçınılmaz oluyor. Kötü oluyor derken, yanlış anlaşılmasın(!) biraz karşınıza alıp konuşsanız anlarsınız. En ufak şey için bile kendine güven duymaz. Hayatı her daim soru işaretleri arasında boğuşmakla geçer. Bir amaç doğrultusunda beraber çalışmak zorunda kaldığınızı varsayın. Yandınız! Asla pozitif bir enerji alamazsınız ondan. Sizi sorularıyla bile çıldırtır. Bunu geçtim, bildiğini sandığı, aslında yanlış bildiği konuda kendinden başka bilen yokmuş gibi ısrarla yanlışı savunması, arkadaşlarını kendinden soğutmasına yeter de artar bile. Hal böyle olunca, başarısızlık kaçınılmaz hazin bir son oluyor. Dahası, başarısızlığına bahaneler araması çok daha üzücü oluyor.
Bu kadar yeter, şimdi ise bu durumla nasıl baş edeceğimizi konuşalım değil mi? Bence bu konu en başından eğitim sistemini yenilemekten geçer. Ama böyle bir seçeneğe sahip değilsek diğer alternatiflere yönelmeliyiz. Mesela model alma. Yani başarılarını, hedeflerini önemsediğimiz birini örnek alarak, belli şartlar dâhilinde onun izlediği yolu takip etmenizdir. En azından o kişiyle konuşmalısınız. Bakın arkadaşlar sizi en iyi anlayacak kişi odur demiyorum fakat sizi en iyi yönlendirebilecek, size kariyer koçluğu yapabilecek ve size pozitif enerjisiyle öz güven aşılayabilecek tek kişi odur diyebilirim. Eğer çevrenizde böyle birisi varsa, fırsattan istifade edin, yararlanın. Bir hedef edinin kendinize. Bir amaca odaklanıp emek harcayın. Bir düşünsenize sabahtan akşama kadar bir işle meşgulsünüz fakat bu yaptığınızın ne işe yarayacağını ve size sağlayacağı faydayı bilmiyorsunuz. Bu yaptığınız iş sizce ne kadar mantıklı? Kazançsızlık ne kadar doğru? Aklı başında hangi birey böyle bir felsefeyi kabul eder ki? Değil mi?
Size özgüven aşılayabilecek işlerle meşgul olun arkadaşlar. En basitinden bir örnek vereyim size. Sahilde, koşu yollarında koşan yaşlı teyzelerin, amcaların formda kalmak veya sağlık amaçlı koştuklarını, yürüdüklerini görmüşsünüzdür. Peki, hiç düşündünüz mü, neden kulaklık takarak müzik dinlerler? Müzik, başlı başına bir motive edici ilaçtır. Konuyla ne alakası var diyorsanız söyleyeyim. Önemli bir işe koyulduğunuzu varsayın ve ortalarına geldiğinizde yoruldunuz, sıkıldınız. Size motive gerekli değil mi? Peki bu motive dediğimiz kavramın temelinde ne var? Tabi ki de yeterlilik hissi! İşte bu, ‘kendini yeterli görme’ nin diğer adı özgüvendir. Kısacası arkadaşlar; özgüveninizi asla kaybetmeyin. O sizi siz yapar…
Bir diğer seçenek, ileride size fayda sağlayacağını düşündüğünüz işlere yönelmektir. O amaçta emek harcamaktır. Sınava gireceksiniz, hocanız sınıfta ders anlatıyor ve siz bir noktayı kaçırdınız. E siz hayatı kaçırdınız o zaman. Ne anlamı kalır ki o anlamadığınız noktayı sıcağı sıcağına sormadıktan sonra, o dersin devamını dinlemek. Zaman kaybı ile eş anlamlıdır değil mi? Yanlış mıyım? Biliyor musunuz bu sorun yaşanan fakat pek dile getirilmeyen bir sorun. Bu sorunu öğrenci arkadaşlar küçümsüyor. ‘Ne olabilir ki ya, kitaptan çalışırım’ , ‘Arkadaşımdan alırım sonra’ veya ‘Sınavda sormaz ki’… Çok komik değil mi? Ama sonuçlar hep hazin ve hüzün. Neyse konumuza dönelim. Ne diyorduk? Hah, soru! O soruyu soracaksınız arkadaş. Dersi anlatan kim olursa olsun, ileride kaybeden olmamak için sormalısınız. Öncelikle o yeterliliği kendinde görebilmeniz gerek. Nasıl mı? Kendinle konuş…
Anlıyorum sizi, git gide karmaşıklaşıyorum değil mi?
Daha da detaya inecek olursak kendinizle barışık mısınız? Önce bu soruya bir cevap bulmalıyız. Çünkü kendiyle barışık insanlar kendisiyle dalga geçilmesine aldırmaz. Onları umursamaz. Çünkü onun içerisinde diğerlerinden farklı bir ‘kendisi’ vardır. Hiç kimsenin sözü, onun sözü kadar etkili olamaz. Umarım beni anlıyorsunuzdur. Aslında bu bahsettiğim ‘kendisi olmak’ ,vicdandır biliyor musunuz? Vicdan’ı, kötü bir şeyler yapınca duyulan iç acı ve burukluk olarak düşünmemek gerek. O her zaman hayatımızdaydı zaten. İşte benim demek istediğim; ‘Vicdanını hisset ve onunla dost ol, ayırma yanından.’ Böylelikle ‘Bu soruyu sorabilirim, ne kadar saçma olursa olsun, isterse herkes gülsün, ama ben bunu sorduğumda aklımdaki bir sürü soru işareti gidecek, her parça yerine oturacak, onların güleceği beş dakikaya karşı ben ömür boyu güleceğim’ diyebilirsiniz? İyi haber! Bunları içtenlikle söylüyorsanız kendinizle barışıksınız demektir. Konu biraz dağıldı gibi ama affediniz, kendimi daha iyi ifade etmek istedim.
Evet! En önemli yere geldiğimizi düşünüyorum. Siz siz olun biraz evvel yukarıda anlattığım kişiliklere yaklaşmayın. Yani aslında; onlara özenmeyin, onları model almayın. İnanıyorum ki onun davranışlarında size de ters gelen bir şeyler olduğunu fark edeceksiniz. İşte çok geç olmadan hayatınıza bir güncelleme yapın. -Bu sizin için çok iyi bir şey. Dikkatli olun arkadaşlar! Sık sık hayatınızdaki insanları tartar ve onların her davranışlarına takılır, onları yargılarsanız; insanlara olan güveninizi kaybedersiniz. Tabi ki kendisine bu derece güvenmeyen bir insanla kim olursa olsun arkadaşlık kurmak istemez. İşleri bu boyuta getirmeden önce dikkatli olmanızı öneriyorum.- Bu arkadaşlarla konuşurken bile çok dikkatli olun, onlarla önemsiz şeyler yüzünden tartışmaya girmeyin. Size bir sır daha vereyim mi? Bu vasfa sahip kişiler genellikle tartışma konusunda da problem yaşarlar. Bunu fark edeceğinize eminim…
Bakın arkadaşlar, ben hayatımızdaki bazı kişileri dışlamıyorum. Asla böyle bir zihniyete sahip olmadım. Ben onları bir amacı olmamakla suçluyorum sadece. Ne yazık ki anlattıklarım gerçek ve bu mesele hayatımızın en büyük problemlerinden biri. Derhal çözüme kavuşturulması gereken bir problem hem de… Lütfen daha dikkatli olalım!
Peki, ne yapmalı?
Nasıl çözmeli bunu?
Ne düşünüyorsunuz?
Bana sorarsanız arkadaşlar; ben, bu amaçsız arkadaşlarla konuşurken daha dikkatli olmaya gayret ediyorum. Her şeyi tartışma konusu yapma potansiyeline sahip oldukları için dikkatli olmak en büyük silahım diyebilirim. Sonrasında onları pozitif enerjimle aydınlığa yönlendiririm. Karamsarlık onların tek düşmanıdır, fakat fark edemezler. Ben böyle arkadaşlarımın güvenini kazanmak için çabalarım. İnsanlar güvendikleri insanlarla arkadaşlık kurmayı, onlarla konuşmayı yeğler değil mi?
Sonraki adımım ise onları yetenekleri ile överim. -Çünkü övgü bir insana verebileceğiniz en büyük ‘Ben bunu yapabilirim’ hissidir. Yani arkadaşımın ilk önce özgüveni için uğraşırım.- Onları bir şeylere karşı zafer kazandığına ikna ederim. Bu konuda elimden geldiğince onlara yardım eder, devamı konusunda onları motive ederim. Biliyorum ki motive devamlılığın temelini oluşturur.
Kısacası arkadaşlar yukarıdaki sorunları tek tek de olsa çözmeye çalışırım. Bu, yıllar sürse de sonuçta kazanacağım insan gerçekten bir ideale sahip, ne yaptığını bilen, etrafına ışık saçan biri olacak. Ve benim için bu yaptığımdan alacağım mutluluk, her şeye değecek.
Bizler insanız arkadaşlar. Önce kendimize, sonra toplumumuza faydalı bireyler olmak konusunda hepimiz aynı anda ve aynı fırsatlara sahip olamadık. Bu üzülerek dile getirdiğim bir gerçek. Ben kimseyi bu durum yüzünden yargılamak istemem, ama karamsarlık saçan bazı kişiliklere karşı daha dikkatli olmanızı yeğlerim tabi ki…
Ama bu karamsar kişilikleri çöpe atamayız değil mi? Dünya bizim zaten arkadaşlar, mutluluk bencili olmaya ne gerek var! Elimizden geldiğince yardım edelim.
Ben inanıyorum! İnanıyorum ki dünya daha huzurlu bir hal alacak bu şekilde. Ve inanıyorum ki sağlıklı zihniyetler yazacak toplumumuzun kader öyküsünü.