“Hoşgeldiniz!
Hoşgeldiniz, efendim!
Bugün tüm ürünlerimizde bugüne özel %40 indirim var!
Hemde 3 al 1 öde kampanyamız var!”.
Zaten kapıda okuduğunuz ama umurunuzda olmayan, hatta sadece hava sıcak diye serinlemek için girmiş olduğunuz mağazada bağıran birileri var. Tam olarak size sesleniyor ve tam şuan egonuz dürtüldü. Bu yüzden kendinizi üstün hissettiniz ve belki de kampanyalar ile ilgileneceksiniz. Evet bir avm mağazasına hoşgeldiniz. Yo… Yo… Kim bilir belki de koca tabelalı bir cadde mağazasındasınız. Hemde çok katlı bir mağaza.
Köle, savaşlarda esir alınan ve bütün varlığıyla, bir başkasının mülkü olan kimse. Esir alınan kişi erkek ise “köle”, kadın ise “cariye” ismi verilirdi. Köle ve cariye aynı hükümlere tabidir. Günümüzde yaygın olarak ise çok yorulduğumuzda, çok çalıştığımızda ya da yoğun ve zor dönemlerden geçerken “köle gibi” kalıbıyla başlayan ya da biten cümleler kuruyoruz. Köle olmak için zincirleriniz olmalı, özgürlüğünüz elinizden alınmalı, yaşam hakkınız birilerinin iki dudağı arasında olmalı, çoğalma hakkınız size ait olmamalı ve barınma hakkınız sahibinizin takdiri kadar olmalıdır. İşte bu yüzden yazımda kölelerden değil köle gibi olanlardan bahsedeceğim.
Hepimiz herhangi bir ihtiyacımız için alışveriş merkezlerini ziyaret ediyoruz. Kimimiz sadece gezmek için kimimiz karton kutu bardaklarda kahve içmek hatta o karton kutuların fotoğrafları ile hava atmak için alışveriş merkezlerine gidiyoruz. Gittiğimiz alışveriş merkezlerinin bile müşteri kitlesine göre sınıflandırılması olduğunu bile yeni keşfetmiş biri olarak yazıyorum. En iyi fotoğraf A+ Avm’de çekilirmiş öğrendim!
Efendimlerin havada uçuştuğu, koşarak seslenerek özür dileyerek birileriyle acilen ilgilenen insanlar ve kırsanızda sövsenizde haklı olduğunuz yer… Hayalleriniz ya da düşlediğiniz bir alem değil! Tam olarak tüketim çağımızın kalbinin attığı yüce mabet X AVM içerisindesiniz.
İnsanların bizlere sultanlar, krallar, asiller, burjuvalar gibi davranmaları o kadar hoşumuza gitti ki, yürüyen insan sayısından çok alışveriş merkezinin olduğu caddelere sahibiz. Bizim tüketim çılgınlığımızın ve hayatta ki mutsuzluğumuzun en büyük yansımasıdır AVM’ler. Hanımla mı kavga ettik, hemen bir mağazaya girip bir çalışanın canını sıkalım. Hoca derste en berbat notu bana verdi demek, avmde karşıma çıkan ilk iyi huylu satış temsilcisinin enerjisini emeceğim. Demek işler kötü gitti ve yabancı dili bile olmayan o herifi başıma müdür yaptılar, o zaman bu ceket benim kalıbıma uygun bile değil aptal herif! … İşte biraz rahatladınız ve zihinsel mastürbasyonunuzun doruklarına vardınız.
Yukarıda yazdığım her satırı ya görüyoruz ya da nasıl olduğunu anlamadan birebir aynısını uyguluyoruz. Peki hiç düşündünüz mü küçük bir azınlık dışında kimse bize neden karşılık ver(e)miyor? Cevabı çok basit aslında çünkü hepimiz bir parça köleleşmeye alışmışken onlar farkına varmadan, “Buyrun efendim.” dediğinde bir üst otorite tanıyor. Evine gidemediği ve “Haklısınız, mağaza çok dağıldı ve kabul edilmesi gereken sevkiyat var. Bu akşam gece çalışmasına tabi ki kalırım.” dediğinde özel hayatından vazgeçiyor ve barınma, yemek yeme ve belki çoğalma hakkını erteliyor. Ellerinde kocaman bir kelepçe, ayaklarında büyük prangalar yok evet. Ama bu yazıyı okuyan beyaz yakalı giriş, çıkış ve molada parmağını okuturken ya da kartını gösterirken o kartın ya da kendi uzvunuzun prangan olduğunu biliyorsun!
Ben bu yazıyı okurken Dövüş Kulubü’nü kurmanı beklemiyorum. Sisteme sövmeni hiç beklemiyorum. Bu yazıyı yazarak ya da okuyarak vahşi kapitalizmi durdurmanın bir yolu yok. Samimi olmak gerekirse iyi bir sermayem olsa ilk yatırım olarak AVM inşa ederdim! Sadece empati yeteneği kazanmamız gerektiğini düşünüyorum. Ne bizler birer hünkar ne de çalışanlar bizlerin köle ya da cariyesi. Hepimizin günü zor geçiyor ve evimizde çorba kaynaması, evlilik hayali kurabilmemiz için, hayalimizde ki araştırma görevlisi, uzaya çıkan ilk Türk olmak için evet çalışmamız gerekiyor. Bunun adı bazen ders çalışmak bazen de para kazanmak. Ama ne olursa olsun insana insan diye saygı duymamız gerek. Kimse saatlerce ayakta ya da saatlerce oturarak çalışmayı hakkedecek bir kötülük yapmadı.
Nefsimizi dinlemeye devam edersek en iyi ihtimalle birbirimizi öldürmeye, sömürmeye devam edeceğiz gibi gözüküyor ama gerçek çok farklı. Dünyamızı tüketiyoruz!
Tek bir aslan gösterin ki keyif için öldürsün, göbeğini genişletmek için oburluk yapsın, avlanma alanını güvence altına almakla yetinmeyip kocaman betonarme yapılarla toprağın üstünü koruma altına alırken altındaki nimetten kendini etsin. Bana bir tek hayvan gösterin ki yaşadığı çevre ile uyum içinde olmasın! Leş yiyicilerden tiksinir misiniz? Ben çok saygı duyarım! Onlar olmasaydı diğer hayvanların artıkları ve çöpleri toprağın verimini düşünür ve hastalıklar kol gezerdi.
Size bir haber vermek istiyorum! İstanbul’un derelerinden pislik daha da mühimi “GAİTA” akıyor! Kenarında ne balık tutan çocuklar var ne de kenarında güzel havalarda serinleyen çocuklar. Aşıklar buluşamıyor mesela! Zaten temiz de kalan bir göl kaldıysa ona SAKLIGÖL deriz. Bunlardan kaç tane olursa olsun saklı bahçe, saklı ırmak, saklı göldür bizim için. Yanında büyük meblağlara aileyi doyuracak kadar kahvaltıyı sipariş ederiz ve birkaç aileyi doyuracak da para öderiz. Sonuç, karnımız ya tok doymuş ya da nasıl böyle saçma bir biçimde çok yedik diye şaşırıyoruz! Ama merak etmeyin yanınızdaki sevgili adayı ya da arkadaşınız size yükseldi. Selfielerle dost, düşman da çatlatıldı. Unuttuğunuz bir şey var ama! Hemen hatırlatmak isterim… Orada ki doğal dengeyi mahvettiniz! Arıların yuvasını yapacağı zamanı ve alanı gaspettiniz! Gölde kaz yoktu ama koydunuz hoş da durdular ama hangi hayvanın hakkını üstünlüğü ile çaldı? Pardon kazları tenzih ederim, ona o zulmü bizzat elimizle biz yaptırdık!
Umarım tüketmek konusunda bir kez daha düşünürsünüz… Yırtıkları yama yapmak fakir kültürü değildir. Elindekine değer veren ve elinde olmayanın bilincini taşıyanın özelliğidir. Senin barınmaktan, yemekten, aile olmaktan öte derdin yoktu ki senin. Nereden çıktığı Elma X, 4KUKA görüntü, Ultra Hiper Über Muhteşemi Farika Otellerde pekmezayı hayalleri? Mutlu değiliz… Çünkü bizi mutlu eden 3 etmen vardı ve biz onların farkında bile değiliz!
“Barınalım…
Nefes alan her ne isek doyalım…
Aile olalım, bir eşimiz olsun huzurumuz olan ve bir amacımız olsun evlat dediğimiz!”
Muhammed SİPAHİ