Bölüm 11 : Azad!
Sınav Grubu’nun kurucusu: Azad!
Okula hâkim olan bir grup olduğundan Cumali’ye kantinci Ökkeş eşlik ediyordu.
Apartmana girip üçüncü kata çıktılar. Kapıyı tıklattılar. İçerden bir üyenin sesi geldi:
“Parola?”
Ökkeş:
“Parola… Hocam beş puan verirseniz geçiyorum!”
Kilitler döndü, kapı açıldı. İçeri girdiler.
Gruplara ayrılıp ders çalışanlar, aralıksız işleyen fotokopi makineleri… Sadullah’ın, cevapları tişörtlere geçirdiği basım makinesi!
Ökkeş:
“Burası da ‘organize sanayi’ Cumali!”
Azad’ın odasına girdiler! Azad, ayaklarını duvara dayamış, duvara yapıştırdığı ders notlarını inceliyordu.
“Müsaade var mı?”
“Oo, kantinci! Gel, gel!” Yana yatıp, ayağa kalktı. “Yeni haberler mi getirdin?” Üçü de tokalaştı.
“Olmaz mı? Elektrikçi, iki uygulama soracakmış. Madenci, pusula sınavı yapacak… Gıdacı da, bitirme ödevi olarak turşu kurduracakmış!”
Azad, Ökkeş’in omzunu sıvazlayıp kapıyı açtı. Salona seslendi:
“Hoop, elektrikçi!”
“Buyur abi?”
“İki uygulaman var. Krokilere çalış! Jeolog! Bırak ulan taş yalamayı! Pusulayı iyi öğren. Sağ sarımsak, sol soğan unutma!”
“Tamamdır abi!”
“Gıdacı! Neredesin ulan?” Gıda okuyan üye, sipariş verdiği dürümü açıyordu! “…Sen de Nediman teyzeye git! Turşu nasıl kurulur öğren!”
“Şunu bitireyim hemen gidiyorum abi!”
“Yemek yapmayı öğren artık! Yoksa yaz okuluna kalacaksın. Acele edin, sallanmayın!” İçeri girip kapıyı kapattı. Misafirlerini oturttu.
“Borcumuzu nasıl ödeyebiliriz?”
Ökkeş:
“Tanıştırayım, arkadaşım Cumali! Ona yol göster başka bir şey istemem. Okulda son dönemi!”
“Ne demek? Senin arkadaşın benim arkadaşım!” Azad, dağılan notlarını düzenledi.
“Bak Cumali! Benden yana sıkıntı yok. Ökkeş’in arkadaşıysan, başımla beraber. Ama diğer arkadaşların da sana ısınması lâzım. Kolay kurmadık bu grubu!”
Ökkeş:
“Anlat kendini, kimsiniz öğrensin!”
Azad, eşyalarının yerini değiştirirken hikâyesine başladı.
“Okulda son dönemime kadar rahattım. Notlarım yüksek, hocalarla aramdan su sızmıyordu… Şu yastıkları versene!” Ökkeş:
“Hâyırdır! İstemeye mi geliyorlar?”
“Mıntıka temizliği diyelim!”
“Askerlik yaramış!”
“Sorma! Ne diyordum? Bir ara parasız kaldım. Bir arkadaşım, yerine sınava girmem için yalvardı. Kabul etmedim. ‘Parası neyse vereceğim’ dedi. Mecbur kaldım, girdim. O, dersi geçti; bende paramı aldım. İki tarafta mutluydu… Kaldırın ayaklarınızı!” Eline aldığı gırgırla halıyı temizledi. Ökkeş:
“Maşaallah hanım kızımıza! Seni oğluma alem mi?”
Azad:
“Yine mi Ege şivesi!”
“Napem? Yaz gelip duru!” Azad, hikâyesine devam etti.
“Yeni işimi sevmiştim! Müşterilerim birer, ikişer arttı. Derken, kendi derslerimi boşlar oldum… ” Ökkeş:
“Bak, burası güzel!”
Cumali:
“Kesme adamın sözünü. Evet?”
Azad:
“Hay yaşa! Son sınavıma girecektim. Soruları takır takır cevapladım. Sınıfın kapısı bir anda rüzgârla aralandı. İnzibatlarla göz göze geldim…”
Cumali:
“Yapma!”
“Sonra, hocayla göz göze geldim. Anladım ki; eğer geçer not alırsam, kışlaya götürülecektim! Cevaplarımı silmek için yanımdakinin silgisini aldım. Cevapların ikisini sildim. Hoca ‘silgi alışverişi yasak!’ deyip silgimi aldı. İki cevap daha vardı… Şu cam siliciyi versene?” Cumali, alt dolaptan çıkardığı şişeyi uzattı. Azad, camı açıp sıvıyı püskürttü.
Ökkeş:
“Ay, bir bitiremedik!”
Azad:
“Hoca anladı tabi, hemen kâğıdımı aldı. Kâğıdıma göre geçerli not alamayacaktım. Ama hocanın zalimine denk gelmiştim bir kere! Soruyorum size; bir hoca, yirmi puan kanâat notu kullanabilir mi?” Cumali:
“Hayır!”
Ökkeş:
“Hayır!”
Azad:
“Evet, kullanabilirmiş!”
Cumali:
“Allahsızlar!”
Azad, camı daha iyi silebilmek için gazete kâğıtlarını katladı.
“O gün, kolum kanadım kırıldı. İnzibat, alıp götürdü beni!” Eliyle, vitrindeki askerlik fotoğraflarını gösterdi. “Albayı karşılama ekibindeydim. Bak, sağdan üçüncü!” Cumali ve Ökkeş fotoğrafları inceledi.
Cumali:
“Hâyırlı olsun kardeşim!”
Azad:
“Sağ ol!”
Cumali:
“Başkasının yerine sınava girdiğin anlaşılsaydı atılırdın. Hatta karakolluk olurdun. Çekinmedin mi?” Azad:
“Bir kere yakalandım. Karakolluk oldum. Komiser Fevzi’nin karşısına çıkardılar beni. Adam bağırdı, çağırdı. Sonra, masasındaki fotoğrafı gördüm. Mehmet, okul arkadaşım! Komiserin oğluymuş. Sayemde iki dersten geçmişti!”
Cumali:
“Onu arasaydın?”
“Gerek kalmadı! Bir anda odaya girdi. Beni görünce sevindi tabi. Boynuma atladı. Mezun olur olmaz belediyeye başvurmuş. Zabıta olmuş!”
Cumali:
“Ee, diplomaya iş yok!”
“Öyle! Babasına durumu anlatınca o da sarıldı. Beni bir güzel yedirip, içirdiler. Hatta Fevzi amca ‘bir derdin olursa, telefon etmen yeterli aslanım’ dedi. O gün bugündür görüşürüz.” Azad temizliğini bitirdi. “…Yeter bu kadar. Şimdi, salona git ve arkadaşlarınla kaynaş!”
Cumali, salona geçti!
Sadullah, makinenin başında cevapları tişörtlere geçiriyor; Nebi ise, çeşitli boy ve şekillerdeki alçılarının tozunu alıyordu.
“Kolay gelsin arkadaşlar!”
Nebi:
“Ne işin var burada?”
“Azad’ı ziyarete geldik.”
Sadullah:
“Kantinci neyin oluyor?”
“Eski arkadaşım!”
Burak:
“Ökkeş abi, baş tacıdır! Ama gel gelelim, güven olmadan dostluk olmaz. Bazı şeylerin kanıtlanması gerekir!”
Cumali:
“Ne yapmam gerekiyor?”
Nebi:
“Hâlimizi görüyorsun! Ders çalışmaktan sesimizi duyuramıyoruz. Eylem yapmaya zamanımız yok.” Burak, dolaptan bir çanta dolusu sprey boya çıkardı. Masaya koydu. Sadullah:
“Fazla gürültüye gerek yok! Boş bulduğun duvarlara mesajımızı yazacaksın o kadar!”
Cumali:
“Sevdiğiniz bir akım var mı? Meşaleciler, hececiler!”
“Edebi takılman yeterli!”
—Sonraki Bölüm—
‘Fotokopici Arif!’
Yasin Numan Yılmaz