Bölüm 4: Af Çıktı!
“Okula dönüyorumm!”
Koca iki sene devrilmişti!
İki kardeş televizyon karşısındaydı. Cumali, saçı sakalı uzatmış; göbeklenmişti. Yere gazete sermiş çekirdek çitliyordu. Yalçın da, yastığı kanepeye yaslanmış çaya bisküvi banıyordu. Ekranda, yaz döneminde yayınlanan ‘bol kızlı’ dizilerden birinin tekrarına takılıp kalmışlardı. Cumali:
“Ya bu kızları nerede saklıyorlar?”
Yalçın:
“Ne?”
“Hepsini toplayıp doldurmuşlar ekrana; sokakta bir tane bile denk gelmiyor!”
“Annee! Cumali televizyondaki seksi kızların kalçalarına bakıyor!”
“Sus ulan salak!”
“Kulağıma da ayıp ayıp şeyler söylüyor p.ç kurusu!”
Belgin, bir hışımla içeri girdi.
“Zamanı gelmiş bunun! Kızsızlık başına vurmuş itin! Çık ulan dışarı. Akşama kadar yat, yat, yat!”
“Bir dakika yanlış yapıyorsunuz! Ben bu evin ‘y kromozom’ u değil miyim?”
Ana-oğul, Cumali’yi yaka paça sokağa atıp kapıyı kapattı! Cumali yerden kalkıp kapıya dayandı.
“Annee! İçeri al beni! Dışarı soğuk, üşüyorum. Sokakta hayat gerçekten zormuş!” Pazara giden komşu teyze ile göz göze geldi.
“Cık, cık, cık! Şu hâle bak. Kaç yaşında adamsın!”
“Cık, cıkmış! Bir de nida yapıyor! Annee!”
Cumali kapıyı zorladığı sırada Yalçın cama çıktı.
“Hoop, Cumali Efendii!”
“Ne var ulan?”
“Telefonun çalıyor!” Sepetle aşağı sarkıttı. Cumali telefonu aldı. Arayan Ökkeş’ti!
“Oo, Ökkeşçiğim! Sen daha ölmedin mi?”
“Şükür! Ekmeğimizi kazanıyoruz bir yerlerden!”
“Hâyırdır?”
“Af çıktı oğlum! Uzaklaştırmalar iptal!”
“Senin ağzın ne söylüyor? Dönebiliyor muyuz?”
“Kayıtlar başladı. Atla gel çabuk!”
“Eyvallah! Yarın oradayım!” Telefonu kapattı.
“Okula dönüyorumm!” Kardeşi sarktığı yerden sevincini baltaladı.
“Salağa bak salağa! Üç günlük dünyada yedi senedir üniversite okuyor; utanıp ölmüyor da halâ sevinç çığlıkları atıyor!” Cumali’nin sepete asılmasıyla Yalçın camdan düştü.
“Anam, anam, anam!”
Cumali:
“Annee, aç kapıyı annee! Okuldan aradılar, dersler başlamış! Hazırlanmam lâzım!” Kilit çevrildi ve kapı açıldı. Belgin:
“Doğru mu söylüyorsun?”
“Vallahi! Okula dönüyorum!”
Cumali eve girdi. Belgin, Yalçın’ın asfaltta uzandığını gördü.
“Kaç kere demem lâzım yere yatmayın taş çeker diye?”
Ayaklarından tutarak oğlunu eve soktu.
Okul alışverişi!
Cumali, duş sonrası aynanın karşısına geçti. Belgin kapıyı çaldı:
“Cumali! Bebeğim iyi misin?”
“İyiyim! Çıkarım birazdan.”
“Çık da alışverişe gidelim. Eksiklerini tamamlayalım tatlım!”
“Ne alışverişi ya? Şu yaşımda annemle mi çıkacağım çarşıya!”
Sessizlik oldu!
Bir omuz darbesiyle Belgin içeri daldı.
“Ne dedin duyamadım?”
“Şey… Ben… Kem, küm!”
“Ha şöyle! Anayım ben ana! Sana bakmak benim görevim.”
“…”
“Yürü, düş önüme!”
İlk durakları ‘kırtasiye’ oldu.
Belgin rafları; çocuğunu, okula yazdıran anne heyecanıyla geziyordu. Cumali ise, ‘suluk’ alması için annesiyle kavga eden ufaklığı kesiyordu.
“Çizgili defter, kareli defter, kalem, kalemtıraş, silgi, kuru boya, pastel boya, cetvel takımı… Borcumuz nedir?”
Kasiyer hesabını yapıyordu. Cumali’nin kesiştiği çocuk ise, aldıklarını ‘cüzdan’ından ödedi. Poşetlerini alıp çıktı. Belgin, kasiyer kızın geçirdiklerini nasıl taşıyacağını düşündü. Çevresine bakındı.
“Aa! Bak burada ne varmış?”
Cumali, bunu yapacağına ihtimal vermiyordu. Ama annesi, aldıklarını tek tek ‘sırt çantası’na yerleştirdi: ‘Kırmızı spor arabalı’ sırt çantasına!
Kırtasiyeden çıktılar.
“Eveet! Bu işi de hâllettik. Şimdi doğruca pazara! Oğluma yeni ciciler alacağız!”
“Ciciler mi? Anne gitmeyelim! Kocaman adam oldum gitmeyelim!”
“Sokağın ortasında bağırtma beni! Allah’ıma kitabıma, yere yatırır üzerinde tepinirim. Emi yavrum! Ah bebeğim, bebeğim! Yürüyün!”
Belgin, Cumali’nin elinden tuttu. Salı pazarına doğru yollandılar.
Yalçın:
“Şimdi okullu olduk. Sınıfları doldurduk. Sevinçliyiz hepimiz, yaşasın okulumuz!”
Salı Pazarı! Günlerden… Neyse!
Pazarın kuralıdır;
İlk tur, tezgâhları görmek için atılır. Dönüşte toplayarak gelinir. Bir de, yanınızda çocuk varsa asla eli bırakılmamalıdır!
Belgin:
“Bugün de amma kalabalık! Sakın elimi bırakma!”
Doncu Halil:
“Ee! Tezgâha kim bakacak?”
“Sen de kimsin be adam? Ne işin var burada?”
“Ne bileyim abla! Tezgâha sütyen diziyordum, tuttun götürdün!”
“Cumali!”
“Buradayım!”
“Neredesin sen?”
“Tişörtlere bakıyordum!”
“Sütyen lâzım mı ablacığım!”
“Yok kardeşim, kolay gelsin!”
Biraz gezindikten sonra, bir tezgâhın önünde durdular.
“Ay, ne kadar güzel şeyler bunlar!” Cumali, annesinin beğendiklerine burun kıvırdı. Yan tezgâha bakarken kızlarla göz göze geldi. Bakışmalar sürdü.
“Çıkar bakayım şu şortu!”
Anasının, ani hareketiyle şortu yarıya indi. Donunun ‘maviliği’ pazara ayrı bir renk katmıştı!
“Anne ya! Gitti bütün karizmam!”
“Çemkirme anneye! Allah baba taş eder! Buradayken dene işte. Eve git gel olmasın!”
Ahalinin gülüşmeleri yüzüne vuruyordu! Annesinin verdiği şortları denedi. Diğer müşteri teyzeler etrafını sardı.
“Ay oğlum, benim oğlan da senin bedende. Şunu da bir desene göreyim!” Belgin:
“Ne demek teyzesi, lafı mı olur! Dene bakayım şunu da!”
Memleketteki son günü de böyle geçmişti. Hazırlıkları tamamdı. Cumali, üniversiteye dönmek için saatleri sayıyordu!
Sonraki Bölüm!
‘Seni Yeneceğim Okuduğum Şehir!’
Yasin Numan Yılmaz