Akşamın kasveti çökmüş üzerime, evimin olduğu ilçe olan Buca’ya dönmem gerekirken, kendimi trenden Alsancak durağında inerken buldum. Meşhur barlar sokağının yaşantısı bol, hayatın yüzlerine pek gülmemiş hayat kadınlarının arasında geçtim sokağı. Biraz bulanığım bu gece hayata karşı, yüzüme deniz tarafından gece meltemi esiyor. Beni geriye doğru iten meltemi takip ettim. Duyduğum cümlelerdendi “izmir’de her sokak denize çıkar” denmesi, ulaşınca cümle inandırıcı gelmisti. Deniz görmeyi bekleme umuduyla yaklaştım en kıyıya, karanlıktı. Denizin gecede mavi olmasını istedim bir an, bana iyi geldiği rengiydi bu. Sanki denizlerin geceleri siyahı hapsetmesi, insanların tüm kötülüklerini içinde sakladığını hissettirdi bana. Malum ya nice unutmak istediği görmezden geldiği yok saydığı kötülükleri vardı insanın. Deniz üzerine almıştı tüm yükleri. Benim için bu gece başka ihtimal yoktu. Gündoğdu meydanından Konak İskelesinin olduğu yere kadar yürümek geldi içimden. Hem belki geçen gün arkadaşlarla yürürken keşfettiğimiz, güzel şarkılarına eşlik ettiğimiz Bülent Abi de çıkar karşıma. O gün canlandı gözümde, bizim Salih önce bize dönüp Mamak Türkü’sünü biliyor mu, parça istesek ayıp olur mu diye sormuştu? Biz ayaklarımızı denize doğru uzatırken Bülent Abi’nin önüne 5 lira bırakıp şarkısını istemişti, hoş bizim vefakar sokak sanatçısı para bırakmasa da söylerdi. Hah işte tam o gün tanışmıştık Bülent Abiyle. Bugün de onu görmek umudundaydım, aynı ben olmasam da.
Deniz dalgalıydı, ruh rüzgarda yönünü arıyordu. Kordonun içimdeki karamsarlığı bir nebze dağıtan havasında yavaşça yürüdüm, Pasaport İskeleyi biraz geçtikten sonra onun hopörlörünün tınısı kulağıma çalındı. Geceye bir siyahlıkta o katmak için orada bekliyor gibiydi. Yanında birkaç kişi vardı eşlik ediyorlardı, geçtim biraz uzağa oturdum. “elfida sen eski bir şarkısın, elfida beni terk etme sakın” diyordu. Bir süre sonra bende gittim yanına halini hatrını sordum. Birasını yudumlarken kafelerde çalıştığı dönemden bahsetti. Patronlarının millet eğlensin diye hareketli şarkılar çalmasını istediğini ve onun bu duruma gelemeyeceğinden bahsetti. “Baksana, burda mekan benim, istediğim saatte açar istediğim saatte kapatırım, kafam ne isterse onu çalarım”ı keyifle söyledi. Sohbet arasında sordum, var mı böyle garip insanlar denk gelen, izmir’in belki de en çok insan geçen yerindesin dedim. Önce güldü sonra devam etti, bir gün sarhoş birisi önce onu uzaktan dinleyip sonra yanına gelip nazik bir sesle bu akşam ölürüm’ü çalar mısın deyince, tamam demiş.Parçayı söylerken en yüksek yerinde adam bu akşam ölürüm diye bağırıp bir anda denize atlamış, ne olduğunu anlamadım kaldım öyle diyor. Etraftakiler atlayıp kurtarmışlar, ne insanlar var ya demiştim o an orda, gülmüştük karşılıklı, şimdi geriye dönüp baktığımda 2 yıldan fazla geçmiş bu sohbetin üzerinden, o gün ağzımdan çıkan “ne insanlar var ya” cümlesi şimdi yerini “Acaba ne derdi vardı?” cümlesine bıraktı. Ahh öyle işte… Bir süre sonra mekanı kapattı Bülent Abi, ben biraz oturdum.
Sonra yürümeye devam ettim, yolumun kesileceği güne kadar yürüycem gibi de görünüyor, senin gibi yani, herkes gibi, arada bir anılara uğrayarak..