Ara öğün olarak sizlerle kendi teşhis‘imi paylaşıyorum. Sanırım bir repliğin arkasındaki manadan çok etkilendim. Bu yazıyı size önereceğim bir soundtrack ile okumanızdır. Filmin ne olduğuna bakmayın, sadece fon müziği olarak iyi gidiyor.
Harry: Why are you here, all of you?
Lily: We never left…
1954 Baharında. . .
Toprakta bir kıpırdanma oldu. Anladım ki artık yeryüzüne çıkma zamanıydı. Toprağın altında yeteri kadar kalmıştım ve beni bekleyen ne varsa karşılaşmak için can atıyordum. Acaba yeryüzü nasıl bir yerdi? bu kadar süre karanlıkta kaldıktan sonra aydınlık olacak mıydı? Sanırım cevabını bulmak için kıpırdanmaya ayak uydurup yükselmem lazım.
Aydınlık. . . Göz kamaştırıcı, bir o kadar da olağan. Hımm, sanırım yeryüzünü şimdiden sevdim; ama ya o beni sevmezse? Şu karşıdan gelenlerde kim böyle? Hatırlıyorum; karanlıkta kaldığım dönemlerde neydi adları heh ‘insan’! Yürüyebiliyorlar, sanırım seslerde duyuyorum onlardan. Evet, insanları da hemen sevmiştim. Bana bakıyorlar ve yeni açmış bir filiz olarak doğanın sunduğu güzelliklere hayret ediyorlar; ama ben ağaç olmak için çıkmıştım yeryüzüne. Ağaç olup insanlara oksijen sağlamak, sıcakladıklarında bir gölge; kısacası nefes olmak istiyordum onlara. Çok beklemem lazım biliyorum ama olsun. Yapraklarım olup, dallanıp budaklana kadar beklicem. Sonuçta ben karanlıkta beklemişim. Karanlıkta en hazin savaşımı vermişim. Ağaç olmayı mı beklemicem.
Beklicem, sadece biraz sabır…
Beklicem, sadece biraz sabır…
60 yıl sonra. . .
2014. . .
2014. . .
Bir bahar sabahı güneş tam bana vuruyor. Dallarıma bakıyorum; üzerlerinde yapraklarım var. Yeşillerim biraz sararmaya başladılar. Hımm dökülme vakitleri geliyor sanırım ama yine de hallerinden memnunlar. Kendimi iyi hissediyorum. Çünkü kendime verdiğim sözü tutmuştum. Ağaç olucam dedim ve şimdi Ben Bir Ağaçtım! Kimler gelip geçmedi ki gölgemden; ne aşklar, ne amalar, ne dilenciler, ne birbirini tanımayan insanlar… Hafızamda yer edinmiş o kadar anı var ki. Hala hatırlayabildiğim için memnunum. Sanırım filizken bir şeylerin farkında değildim. Arıyla konuşur, kelebekle şakalaşırdım ama şimdi bir ağaçtım! İnsanlar benle konuşuyordu. Ne tuaf oysa. Ben onlara cevap veremiyordum ki! Sadece rüzgar yardımıyla onların karabasanlarını kovuyordum o kadar. Ah rüzgar sana da teşekkür ederim. Bana yağmur kadar iyi bir dost oldun.
Hafızamda gene bir şeyler oynatmaya başlamıştım. Anılar, güzel anılar ve o an karanlıktan aydınlığa ilk çıktığım zamanı hatırladım. Birden ürperdim. Ne oluyor? Bırrrrrr…
Ve bir yaprağım benden düştü… Hayır, hayır gitme yaprağım. Birden ses duydum ” Geri gelicem merak etme!’ Biraz daha üşümeye başlamıştım. Baktım ki, yapraklarım dallarını tek tek terk ediyor. Bağırdım ” Gitmeyin, siz olmadan üşürüm, yapamam, bana bakmazlar, gülerler, Nolur gitmeyin!”
Ve sonra yine aynı ses ama bu sefer aynı anda birden fazla ses konuşuyordu.
”Merak etme, biz seni tekrar giydireceğiz. Sen bizim her zaman olmak istediğimiz yersin. Sakın üzülme! Sen nasıl toprağa filiz olarak çıktıysan, sonra ağaç olduysan bizde vakdi geldiğinde yine kollarında olucaz. Bekle, sadece baharın gelmesini bekle”
Biliyordum, yine geleceklerdi. Ağaçtım ben! Her bahar gelişinde sevinir, her sonbahar gelişinde üzülür, her kışta içime kapanır, her yazda cıvıl cıvıl olurdum. Biliyordum, yine geleceklerdi. . .