Dilsiz gecelerde konuşurum ben. Dilsiz ve kimsesiz… Gündüz seninle işim yok; geceye vardiyanı bırakıp güneşini de al ve git.
Yeter bugünlük ışığında çoğalttığın merhametsiz günahlar. İstediğiniz kadar kötüyüm işte; Kaşlarım çatık, dilimde birikmiş cesaretsiz cümleler, boğazımda yutkunamadığım hazımsız yasaklar, dört bir yanımda ışığında dans eden kalpsiz suratlar… Evet, onlar; adaletten bahsedip kuralları kendileri koyanlar, aşklarını şehvetleriyle boğanlar, umutları olgunlaşmadan çürütüp sofralarına kör bıçakla soyup koyanlar, kralların ipleriyle raks eden aslında sağır soytarılar, mahşer gününü unutup cennete göz koyanlar…
Git işte! Kötü söyletme! Zihnim kirli, zırhım ağır… Bırak soyunayım geceye. İki kişilik oyun bu; ritüelimizde tanık yok. Bırak çöksün gece üstüme… Akreple yelkovan, birle ikiyi eşit böldüğünde, tam da siyah tonunu kaybettiğinde…
Adil bir anlaşma bizimkisi. O bana karanlığın sadakatini verecek, bense birikenlerin tek kullanımlık şifresini. Böyle başlayacak yarenliğimiz. Donanımım hazır; yeteri kadar itiraflarım var ve parmak uçlarım sızlayana kadar hizmetimde. Şimdiden organizeyiz… Kaybedecek zaman yok; dörtnala yazıp söyleyeceğiz olan biteni karanlığa. Ve geldiğinde tekrar başlayacak her şey. Sen olan bitenden habersiz… Bense bıraktığından kat ve kat temiz.(@NurayDeri)
(Kitabımdan küçük bir alıntı…)