Ne yazacağımı bilmiyorum, başım ağrıyor biraz, üşüyorum galiba.
– Sus – demişti biri onu hatırlıyorum. Rüzgar esiyordu bir de. Nisandı, Mayıs belki, bilmiyorum.
– Sus, demişti, duymuyorum seni, duymuyorum. Kimse konuşmuyor, ben konuşmuyorum. Eski bir pencere saklıyorum zamanın en sonunda. Kirli biraz, eski. Garip bir geceye uyandım, yıldızlar yok.
Yıldızlar neden yok.
Gözlerimi kapattığım zaman kaybolmuyor kimse, ben de kaybolmuyorum. Hiç birşey, hiç kimse kaybolmuyor.
Büyük bir gemici barında kafasını şaraba batırıyor Pablo.
Pablo kim.
Gökyüzü eski bir buluttan dafa fazlasını taşıyor sanki.
– Bulutlar eskir mi, dedi Pablo.
Cevap vermedim, tanımıyorum Pablo’yu.
Pablo da beni tanımıyor, on iki gündür uyuyormuş, öyle söyledi.
– Sabahları sevmem, kim sever ki sabahları. Saate bakmadım bugün, yüzümü görmedim hiç, Pablo da görmedi. Yüzümü kimse görmedi, ben kimseyi görmedim.
Bi’ kadınla konuştum bugün. O yalnızca sustu ben konuştum. Hep ben konuştum, yüzyıllar sürdü. Ellerim acıyor ama, öpmek istedi izin vermedim. İzin vermedim ellerim yoktu.
Ellerim neden yoktu.
Mavi bir rüzgar geçti biraz önce. Tam önümden geçti, durduramadım.
Tanıyamıyorum artık kendimi.
O kadın kim.
– Her İnsanda biraz Mavi vardır, dedi Pablo.
Cevap vermedim, boğazım acıyordu.
Ne zaman uyusam bir başkasının rüyasında uyanıyorum.
Korkuyorum bazen, herkes her şeyden korkuyor zaten.
Cebimde bir yıldız sakladım bugün.
Pablo istedi vermedim, tanımıyorum Pablo’yu.
Kimse tanımıyor Pablo’yu.
İsmimi unuttum bugün.
Unutmadım aslında bilmiyormuş gibi yaptım.
Kimse sormadı zaten, ben de sormadım.
Hiç kimseye sormadım kendimi.
– Seni tanıyorum dedi, zaman.
Korktum birden, yüzümü kapattım.
Tutamıyorum bazen zamanı, kapı aralığından giriyor
sakladığım tüm bedenler.
– Ne çok ses var, dedi Pablo.
Bakmadım Pablo’ya.
Pablo’ya neden bakmadım.
Ne yazacağımı bilmiyorum. Başım ağrıyor, üşüyorum biraz.