Aslı, hafta sonu olduğunu unutup erken kalkmıştı. Bir süre ailesinin uyandığını haber veren sesleri bekledi fakat hiçbir ses gelmeyince vazgeçti. Mutfağa gidip kendine bir bardak süt doldurdu ve heyecanla pazar sabahları yayınlanan heyecan verici çizgi filmleri izlemek üzere oturma odasına geçti.
Babasına ait olan tek kişilik olmasına rağmen kocaman, mor koltuğa oturdu ve televizyonu açtı. Sonunda beğendiği bir kanal bulduğunda elindeki bardağı yanında duran masaya koydu. Üşüyen ellerini koltuk minderinin altına soktu. Sol elini hareket ettirirken temas ettiği tüylü şeyle irkildi. Korksa da merakına yenilip parmaklarını oynatarak dokunduğu şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Dokusu aynı geçen ay kaybettiği turuncu çorabı gibiydi. Bunun en sevdiği çorabı olduğundan emin olunca heyecanlandı ve çorabı tutup minderin kenarından çekerek çıkarmaya çalıştı. Ama ne kadar çekse de çorap direniyordu. Çorabı son kez hızlıca kendine çekti ve bir kısmını minderin dışına çıkarmayı başardı. Tam ardından çorap öyle bir güçle minderin altına geri girdi ki Aslı’yı da alıp kendisiyle birlikte sürükledi. Aslı koltuğun içindeki derin delikte yavaşça aşağı düşmeye başladı. Daha sonra babasınınkiyle tıpatıp aynı olan mor koltuğa hafif bir iniş yaptı. Şaşkınlıktan kalbinin sesini duyan Aslı etrafını incelediğinde, oturduğuna benzeyen veya benzemeyen; havada süzülen; eski veya yeni; milyonlarca koltuk gördü. Ayrıca bunlara ek olarak yiyecek çöpleri, çoraplar ve toz topakları gibi ilginç şeyler de sonsuz boşlukta süzülmekteydi. Ancak etrafı incelemeyi bırakıp önüne döndüğünde burnunun dibinde duran ve bir hayvandan beklenmeyecek kadar büyük bir gülümsemeyle ona bakan atı fark edebildi. At, yeşil bir koltukta bacak bacak üstüne atmış oturuyor, havada fazla yer değiştirmese de hafifçe aşağı yukarı giderek süzülüyordu. Aslı’nın onu fark etmesi üzerine koltuğu zihin gücüyle hareket ettirip geriye doğru süzüldü. “Merhaba yabancı! Ben At! Benim dünyama hoş geldin!” dedi at. “Hoş buldum.” diye yanıtladı Aslı. Şaşkınlığının yerini merak almıştı. “Burası dünyadaki bütün koltuk minderlerinin altından oluşan, yer çekimsiz bir ortam. Aynı zamanda benim evim.” Aslı gülümsedi ve sordu “Ben Aslı! Sevgili At, burada neyle besleniyorsun?” At, alışkın olduğunu belli eden yüz ifadesiyle yanıtladı “Sizlerin koltuk minderlerinizin altına giren şeylerle. Ama hep aynı şeyleri kaybediyorsunuz! Ya televizyon kumandası ya da şeker çöpleri! Neyse ki çoraplar var! Onlara bayılıyorum. Burada her çeşit çorabı bulabilirsin. Türkiye’den gelen havlu çoraplar, Fransa’dan gelen kadife çoraplar, Kanada’da popüler olan kalın çoraplar… Hepsi leziz. Hatta Çin’den gelen pembe yün çorabı daha yeni yedim!” Ardından dişinin arasına sıkışmış yün topağını toynağıyla çıkardı ve bakışlarıyla bu davranışı için özür diledi. “Peki hiç sıkılmıyor musun yalnız başına?” dedi Aslı çok konuştuğunu düşünerek. “Her zaman değil ama arada ben de sıkılabiliyorum burada. Genelde günlerim televizyon dinlemekle geçer.” At, Aslı’nın soru sormasından hoşlanmıştı. Hoşlandığını belli etmek için iki kez kişnemişti bile! “İyi de televizyon dinlemek de ne? Benim dünyamda televizyon izlemek diye bir şey var.” At sanki mümkünmüş gibi daha da fazla gülümsedi. Gülümserken ağzını o kadar açmıştı ki zaten düzgün olmayan konuşması daha da bozulmuştu. “Siz insanlar televizyonun sesini öyle çok açıyorsunuz ki buraya kadar geliyor. Hep de aynı programlar! Favorim yemek programları. Midemi kazındırsa da seviyorum işte! O zevksiz dizilerden iyidir. Bir de şu at yarışları yok mu? Resmen canilik! Nasıl katlanıyorsunuz bilemiyorum! Sunucusu da nasıl bağırıyor heyecanla? Gerçekten insanlık hiç uslanmayacak sanırım.” Aslı gülümsedi “Ben hiç at yarışı izlemem. Çizgi filmleri çok severim.” “Öyle mi? Ben hiç çizgi film dinlemedim.” dedi At. “Çizgi film olduğunu anlamamış olabilirsin çünkü çizgiler kulaklarınla algılayabileceğin şeyler değildirler.” At toynaklarını çenesinin altında birleştirdi ve kafasını salladı. “Ama artık gitmem gerekiyor At! Ailem uyanmıştır. Seninle tanıştığıma memnun oldum.” At üzülse de bunu Aslı’ya belli etmedi. “Elini minderin altına sokarak geri dönebilirsin Aslı. Ama lütfen tekrar gel. Seninle iyi arkadaş oluruz. Hatta istersen birlikte Rusya’daki yemek programlarından birini dinleyebiliriz.” Aslı kafasını aşağı yukarı salladı ve At’a veda etti. Elini koltuk minderinin altına soktuğunda kendini oturma odasında buldu. Kulağını koltuğa yaklaştırdı ve At’ın büyük kişnemesini duydu.
“Günaydın Aslı! Biz uyurken neler yaptın bakalım?” diyen annesi Aslı’yı yanağından öptü. “Koltuk minderinin altındaki diyarda At’la tanıştım anne! Bana nasıl yaşadığını anlattı ve tekrar gelmemi istedi!” Annesi güldü ve kafasını okşadı. “Yine hayal gücün seni ele geçirmiş. Hadi gidip maceranı babana da anlat!” Aslı, annesine gözlerin devirdi ve anlatacaklarına inanması umuduyla babasının yanına koştu. Koltuğun altındaki diyardan gelen At’ın geğirme sesi Aslı’nın annesini irkiltti. Zavallı, hayal gücünden yoksun kadın dönüp televizyonu kapattı. “Bir gün televizyondan gelen ani sesler bana kalp krizi geçirtecek!”