Ensemde bir namlu var. Soğukluğunu iliklerime kadar hissediyorum. Tek bir saniyelik vaktim olsa beyin parçalarını hiç acımadan arka koltuğa dökeceğim. Koltuğa acımadan. Fakat vaktim yok, biliyorum. Birazdan sonsuz bir bilinmeyene doğru yol alacağım. İnsan ölürken hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçer derler. Sanırım bende bir sorun var. Ya da öleceğim gerçeğini kavrayabilmiş değilim. Tetikteki gergin parmağı hissedebiliyorum. Çünkü bende defalarca kez bu işi yaptım. Hatta bir keresinde aynı arkamdaki genç delikanlının oturduğu yerde oturdum. Kurbanın hiç bir şeyden habersiz ön koltuğa oturuşunu izledim. Dikiz aynasından bir saniyeliğine de olsa yüzündeki yaşama sevincini gördüm ve itiraf ediyorum bundan zevk aldım. Arka koltukta oturan adam aslında benim. Şu an dikiz aynasından kendime bakıyorum. Parmak tetiğin üzerindeki baskısını arttırıyor. Silah ateş almak üzere. Ölümden korkmak istiyorum. En azından ölürken normal bir insan gibi bir şeyler hissetmek istiyorum. Sevdiğim insanları gözümün önüne getirmeye çalışırken, tam şu anda, yani beynimin ön cama dağılacağı anda üzülerek onları yeterince sevmediğimi anlıyorum. İnsan sevmeye kendisinden başlar. Ben oldum olası kendimden nefret ettim. Sanırım bu yüzden olacak ki sevgi gibi bir duyguyu asla tadamadım. Eğer dünyaya tekrar gelmek gibi bir şansım olursa bambaşka bir adam olacağım demek isterdim. Fakat böyle bir şey mümkün olsa bile dünyaya tekrar gelmek isteyeceğimi sanmıyorum. Göreceğim her şeyi bu kısa yaşamımda gördüm. İnsanların kötülüğünü ve ikiyüzlülüğünü gördüm.
Kötülük bir adam öldürmek midir, yoksa onun gözlerinin içine baka baka yalan söylemek mi? Bir çok katille arkadaşlıklarım oldu. Katillerin ortalama bir insana göre yalanı çok daha az tercih ettiğini biliyor muydunuz? Katil olmayan bir insan gerçekten iyi olduğu için mi katil değildir yoksa bir insanın canını alacak cesareti olmadığı için mi? Yani paslı bir bıçağı bir adamın boğazına daldırıp boylu boyunca kesmenin adı canilik midir yoksa cesaret mi?
Eğer ki adam öldürmenin cezası tüm dünyada kalksaydı ve 8 milyar insanın her birinin eline bir tabanca verseydiniz bir gün sonra kaç kişi hayatta kalırdı?
Her insan bir katildir esasında. Bencilce sebepleri vardır her cinayetin. Karnını doyurmak için gözünü kırpmadan bir hayvanı boğazlayabilir. Hem de bir dakika önce hayvanın başını okşarken. Peki bir hayvan öldürmek ile insan öldürmek arasındaki fark nedir?
Bunu etçil bir insan olarak söylüyorum. Ben dürüst bir katilim. Fakat sizler, dünyanın geri kalanı yalancı ve iki yüzlü katillersiniz.
Herif silahı ateşledi.
Bir milisaniye sonra huzura kavuşacağım. Fakat daha anlatacaklarım var. Sanırım insan ölmeden önce fazladan bir kaç kelime etmek istiyor. Özellikle tüm hayatını sessiz bir adam olarak geçirmişse.
Evet nerede kalmıştık. Her insan bir katildir. Bıçağı bir ineğin boğazına dayadığınızda o koca gözlerini size çevirip “Dur lütfen, çocuklarım var!” diye bağırmaya başlasa ne yapardınız?
O an muhtemelen hayatınızın en kötü anı olurdu. Gel gelelim ki inekler konuşamaz. Lakin birini öldürmenin kriteri dilsizlik olamaz sanırım. Bir çok insan bu konuda ineklerin besin zincirimizin bir parçası olduğunu savunur. Bu da onları sırf insan için yaratılmış veya var olmuş aptal hayvanlar yapar. Ama sanmıyorum, birini öldürmenin kriteri aptallıkta olamaz.
İnsanın bir hayvanı öldürebilmesindeki kriter ne o hayvanın dilsizliği, ne aptallığı ne de başka bir özelliğidir. İnsan hayvanı öldürür, çünkü onunla karnını doyuracaktır.
Yani ölümün tek kriteri insanın midesidir. İnsan doyana kadar öldürür. Öldürdükçe daha fazla acıkır ve daha fazla öldürür. Benim öldürme prensibim de bundan fazlası değildir.
Merminin sıcak ucu enseme değdi. Ne kadar da garip bir his. Avcı iken av olmak…
Bazı insanlar üniversite okur. Avukat, doktor ve öğretmen olurlar. Ben üniversite okumadım çünkü bunların hiçbirini olmak istemiyordum. 20 sene boyunca okumanın karşılığında bir çarkın dişlilerini oluşturmak istemedim. Bu söylediklerim size klişe gelebilir. Ama unutmayın ki klişeler çoğu zaman doğrudur. İşte bu yüzden sistemin dışındaki adam olmak istedim. Ona karşı savaşan değil, onunla hiç ilgilenmeyen, hayatını onsuz sürdüren. Bir adamın kalabalığın ortasında kendini patlatıp vücudunun kömürleşmiş parçalarını dört bir tarafa saçması gibi aptalca bir isyan değil. Planlı, programlı ve prensip gerektiren bir süreçten bahsediyorum. Tarihin akışını bir parmak hareketiyle değiştirmekten, ölüm ve yaşam üzerinde karar verici olmaktan bahsediyorum.
Mermi boğazımda ilerliyor. Her şey ne kadar mantıksız. Eğer arka koltukta oturan çocuk bunun farkında olsaydı o mermiyi enseme sıkmaktan vazgeçerdi. Fakat ne fayda.
Mermi boğazımda bir delik açarak ön camı parçaladı. Boğazımdan aşağıya sımsıcak kan akıyor. Gözlerim dönmeye başladı. Kafamı dik tutamıyorum. Sanırım direksiyonun üstüne düşecek. Umarım kornanın üstüne düşmez. Sessizce ölmek istiyorum.
Nefes alamıyorum. Göz kapaklarım kapanmak üzere. İrademi kaybettim. Kafam aşağıya doğru düşüyor. En sevdiğim gömleğim tamamen kan oldu.
Kafam kornanın üzerine düştü. Dayanılmaz bir gürültü kafatasımın içinde yankılanıyor. Fakat git gide birisi kornanın sesini kısıyor sanki. Gözlerim tamamen karardı. Hiç bir şey görmüyorum. Ses gittikçe uzaklaşıyor. Sonunda kayboldu. Bir karaltının tam ortasındayım. Engin bir sonsuzluk…
Tanrı buralarda bir yerde olabilir mi?