Ayakkabı kutusunu senelerdir ayakkabı kutusu sanan ben, pandoranın açılışı ile beraber anladım ki ayak-kabıymış bunların hepsi.
Yani sen ne kadar aç olursan ol, veya ne kadar muhtaç, ya da ne kadar zengin, burjuva, hatta ne kadar ayakkabısız olursan ol, bir simide paran yetmeyebilir mesela çoğu sabah veya iki simit alabilirsin gönül rahatlığıyla biri sana diğeri kuşlara ya da ne kadar aşık olursan ol, ne kadar dirayetli, ne kadar gönüllü, ne kadar dindar, ne kadar dinsiz olursan ol, iki yaşında da olsan bir ayağın çukurda da olsa, sokaklara da dökülsen “Artık hayır!” diye bağırmak için, veya öldürülsen mesela, hatta belki komada bir makineye bağlı kalsan ömrünün ilk çeyreğinde; hepimiz için aynı olan tek şey var…
O gün, o kutuların içerisinde bulunanlar para pul değil; bizatihi hayallerin, umutların, hikayelerin kendisiydi. Yani ayak yapmayalım dostlar artık; çünkü zaten halihazırda yapılmış birşeyi yeniden yaratmanın manasızlığı aşikar.
O gün, o kutuların her birinde bir başka ayak bizi karşıladı; sükunetle… Onlar ayakkabı kutusu değil; ayak-kabının ta kendisiydi artık…