Işıklar birer birer söndüğünde birkaç lamba daha vardır uzaklarda. Buna inanmak zorunda ise insan o lambalara ulaşana dek karanlıkta ayakta kalmaya alışmalıdır. Elini kolunu nereye koyacağını bilemediğinden ve karanlığı da herkesçe görünmez olduğundan tutunmaya en çok ihtiyaç duyduğu yerde boşluğa terk edilir. Aydınlıktan gözleri kamaşmış ve onu iten, zorla hareket ettiren, bilmediği bir yerden bilmediği başka yerlere sürükleyen bir yığın insan varken etrafında, eğer aydınlık buralardaysa der; benim gözlerim artık görmüyor! Bağıra çağıra anlatmaya çalışır derdini, en sonunda fark ederler. Bir gözlük ve baston tutuştururlar eline, kimseyi rahatsız
etmesin, kimseye zarar vermesin diye. Bu kez uzaklardaki lambalar da ışık olamaz ona. Güneş tepesinde bile olsa o aydınlığı değil de cehennem sıcağını hissedecektir. Kurtulmanın yolları hiç olmamışken yanarak ışık veren bir cesetten başka bir şey olamayacağını anlar. Ceset olmak bile zordur oysa onun için; eğer biri ona yardımcı olmazsa. Ki olmayacaktır.. O gün öğrenecektir ne demekmiş; “Ölemediğimden yaşıyorum.”
Ne büyük acziyet!