Baba. Ne derin kelime uzaktan bakarken güveni iliklerine kadar hissedersin. Bir kayanın ardından izlerken hırçın dalgalarına şahit olursun. Yamacına yaklaşmak istersin usul usul, bazen çekinerek ama muhteşem bir özlemle, istekle… Sarılınca burnunun direği sızlar kıyamıyorsan dokunmaya. İçin içine sığmaz kokusunu çekince. Ne zaman kafamı göğsüne yaslasam 6 yaşındaki o küçük kıza dönüşürüm. Kırmızılar içinde babamın göğsünde “Karga ve Tilki” nin hikayesini gözüm dolu dolu dinler ağlayarak uyuya kalırım yaş 21 ya da 41 hiç fark etmez küçülür ruhum, bedenim onun yanında.
Bazen göğsümün arasına bir sıkışıklık hissi gelir oturur o an derim babam gelse çekip çıkarsa beni şu sızının içinden. Koparsa tüm düğümleri gönlümden. Yüreğindeki sızı o kadını anlatmıştı bir defasında bana, elimde ayran kutusuyla ağlayarak dinledim o gün onu. Aklıma ne zaman düşse babama, anneme, yaşanmamışlara ağlarım. Annem gönlümün yeşil çınarı. Babam kollarında huzur bulduğum sonsuz maviliğim. Eksik olmasınlar. Uzakta olsalar da var olsunlar daima.
Bir daha dünyaya gelsem yine oğlum gibi göğsüme bastırdığım babamı, kızım gibi saçlarını okşadığım annemi seçerim hiç şüphesiz.
Baba bugün sana gelmek istiyorum. Diğer günlerden farkı yok aslında, ben her gün bu istekteyim. Tutup çıkarmanı istiyorum bizi tüm belirsizliklerden, acılardan, sıkıntılardan, ağlarken yine güldürmeni istiyorum… Baba ben seni çok özlüyorum. Seninle yine türküler söylemek, herkesten kaçıp birbirimizin sessizliğini dinlediğimiz o anlara dönmek istiyorum. Aynı masalı anlatmanı istiyorum bana, karga ve tilkinin o hikayesine ağlayarak göğsünde uyumak istiyorum. Her günden daha çok bugün… Sana gelmek istiyorum, sen de kendimi bulmak istiyorum. Özlemle, sızıyla bekliyorum…