Ressamların bile beceremediği gökkuşağının tüm pastelliğini,
Hiç bir şehrin Halk Kütüphanesi’nde bulunmayan tüm şairlerin aşk dizelerini,
Dante’nin geçtiği yollardan geçenleri imrendiren çocukların neşesini,
Babil’in Asma Bahçelerini getirdim ayakların altına.
Asma bahçelerimi!
Acaba gözlerinin derinliği okyanusların derinliğine eş değer mi?
Sen çıkıp gelsen şimdi,
Yakın çağ son bulur belki.
İnsanlık,adı aşk olan yeni bir çağla tanışır,
Hatta bu zemheri biter, devran değişir,
Sonrasında dört mevsim baharlarla yaşanır.
Ne vakit saçlarınla meydan okusan rüzgara,
O vakit gölgende bir semazen belirir,
Parfümün melek kokar,
Ardın sıra flu bir cennet doğardı.
Dünyevi güzelliklerin hakikatine tepki olarak doğduğun günden beri,
Aşk yedi ceddini inkar edip somut bir kavram olmuştu seninle.
Ama sen öyle bir gittin ki kalbimdeki sana ait coğrafyadan
Bu kez timsahlar gerçekten ağladı,
Çöllerde susuz kaktüsler ağladı,
Okyanusta gülen yunuslar ağladı,
Soframızda yarım bıraktığın nimetler ağladı,
Her şeyden herkesten ziyade ben ağladım.
Sonra;
Dost uyudu,
Su uyudu,
Düşman uyudu,
Her şeyden herkesten ziyade sen uyudun.
Bir tek ben keskin bıçak,
Bir tek benim gözlerim gece vardiyasındaydı.
Ama biliyorum ki ardında bunca çocuğu öksüz bırakmayacaksın sen.
Bir anne şevkati ile yüreğimin aşk teline mi bastı parmakların da,
Rab ayaklarının altına serdi cenneti?