Dalıyorum,
sırtını,
bir tepenin yamacına dayamış köyün
semasına.
Gözlerimize değen bulut
aynı bu vakitlerde,
elbette soluduğumuz hava.
Şimdi çok yakınım
Balkan kızı sana.
Yemişleri kırmızıya çalan erik ağacının dalları
yalıyor
üzerinde oturduğum çatının bir kısmını
akşamları.
Gün gömülüyor
Korudağı’nın göğsüne.
İşte tam da bu vakitlerde
-eminim-
Balkan kızı,
kapılıyorsun
o olmazın kara kızıl hevesine.
Gönlümüz düşmüş bir kere
deniz köpüğü ak bileklerine,
senin kayıtsız vedaların
ölüm gibi büyürken balkon çiçeklerine.
Her cephede yenildi sözcüklerim
avuç avuç yanaklarına,
kabarmış bulutların arasından
parlayan şimşek misali gidişin
ikindi sarısı gibi düşerken kentin parklarına.
Şimdi çok kırgınım
Balkan kızı sana.
Mistik öyküler anlatır,
Balkan kızı,
kirli tüm zamanlardan arınmış
peltek dudakların,
kestane gözlerine
her tesadüf edişimde.
Sürgünüm şimdi ellerinden
turuncu bir iklime.
Ruhum gurbet bezeli bir hüzünle
hapsoldu
altına garip kırmızı toprakların.
Hatırlamadığım bir mavilik
dokunuyor tenine,
değişiyor tüm eski huyların.
Peşindeyim şimdi
cılız bir sokak lambası ışığıyla
yitmiş anıların.
Zehir yeşili sevda büyüttüm içimde
Adalı’dan gördüğüm.
Ne salkım söğüt böyle yeşildir
Ne de iğde.
Zehir yeşili sevda büyüttüm içimde,
Balkan kızı,
büyüdükçe kördüğüm.
Akşam kızılı
gün batımında bir telaşede.
Balkan kızı,
ıhlamur kokusu gezer teninde
bu vakitlerde.
Ay yükselir geceleri,
denizin göğsünde
donuk sarı yakamoz çiçekleri.
Mehtap,
efsunlu bir âlem serer sahile,
yayılır,
Yunan tanrıçalarını dahi kıskandıran,
erdem anıtı yüzüne.
İşte, o vakit,
Balkan kızı,
yüzün, kutsal bir düğün…
Şimdi ömrünün baharındasın;
büsbütün sevinç ilkyazı.
Ay nur dökünce yüzüne,
Balkan kızı,
naçar bir pervaneyim;
nasibim, buruk mutluluğun azı.
Dilim, gülüşüne düştüğünden beri mühür.
Umutlarım yenilirken gülümsemene,
korkular infilak eder yüreğimde.
Belki sürçer dilim,
bir akşamüstü çözülür;
o vakit
bir babanın gözlerinden düşüşüdür.
Dalgalı saçlı bir kız çocuğuydun
sen ilk gördüğümde,
Balkan kızı,
şimdi gönül yoluma aydınlık,
bileklerimden parmak uçlarıma sızı.
Kimsenin bilmediği bir mevsimdeyim.
Sen bilirsin,
Balkan kızı,
eminim.
Bu mevsimden fısıldadım sevdamı
bir kuşun kanadına.
Kuş yükseldi
bir Akdeniz şehrinin semasına,
ancak,
Balkan kızı,
takıldı senin Arnavut damarına.
Böylece zehir yeşili sevdam,
bir kuşun kanadında yenildi
senin safran sarısı inadına.
Şimdi çok uzağım
Balkan kızı sana.