Balkonlar… Cumbalısı, çiçeklisi, camekanlısı… Kışın soğuğuna, yazın sıcağına katlanıp hizmette sınır tanımazlar. Gündüzleri ev hanımlarının çay sohbetlerine, okuldan gelen çocukların yemeklerine, akşamları da beylere iki tek atarken eşlik ederler. Sessizdiler ve biraz da yalnızdırlar. Şikâyet etmezler, bir yeri kırılsa farkedilmezler. Kimisi camekânla çevirip onu içini tıka basa doldurur, aylarca dönüp bakmaz. Eşyalarla birlikte toz içinde bir gün hatırlanmayı beklerler. Ev sahiplerinin hayatlarını yansıtılar aslında. Unutulmak istenen ve işe yaramayan şeylerin atıldığı bir arka bahçe gibidirler, anılar gibi hafızanın derinliklerinden bir gün ışığına çıkartılmak üzere terk edilmişlerdir.
Kıymetlerini bilenler de vardır elbet. Çiçeklerle süsleyip, tertemiz bakan. Her gün bahar gelmiş gibi özenle üstüne titreyen… Ama sayıları azalmıştır bu balkonseverlerin çünkü önemin, pek kimse anlamaz şimdilerde. O yüzdendir ki insanoğlu yok etmektedir bu eski ve kalender dostunu. Yeni evlerin balkonları yoktur artık. Bir cam önünde iki demir ve balkon süsü verilmiş bir boşluk koyulmuştur onun yerine. Evim geniş olsun der ama canı sıkılsa kendini dışarı atabileceği bir arkadaşı olabileceğini aklına getirmez. Canı sıkılsa alışveriş merkezine atar kendini yeni insan, yemek yer ve kendine empoze edildiği şekilde tüketir, tüketir, tüketir.
Balkonlar, hergün dışarıdan baktığımız dopdolu ya da bomboş. Zaman kavramının olmadığı bir boşlukta adete yerçekimine karşı asılıdırlar havada. Güzeldirler, bir kızın boynundaki kolye gibi dururlar apartmanların boynunda. Şehir hayatının karmaşasından kurtulmayı beklemektedirler artık. Yeniden hatırlanmalıdirlar çünkü iki demir çubuktan meydana gelmekten ziyade ev sahiplerine arkadaşlık etmek gibi bir amaçları vardır onların.