Bir sabah… Diyorum kendime “Bir sabah erkenden, kimse uyanmadan şöyle sabah ezanına 5-10 kala kalksam. O gün hiç yapmadığım bir şeyi yapsam. Abdest alsam kuralına kanununa uygun ya da değil. İki rekât sabah namazı kılsam. Hatta sabah namazını, bir Eylül sabahı çiğ taneleri burnumuza yapışırken balkona çıkıp içimize işleyen ayaza inat şükür etsem. Derin derin içime çekerek Bursa’yı…
Mutfağa gidip ocağın en küçük gözüne koysam, çayı iyice de kıssam altını. Güneş yavaş yavaş “Ben varım” derken dolaptan kahvaltılıkları dizsem şöyle önüme.
Kıvamında bir mercimek çorbası yapsam.
Omlet için 6-7 yumurta çırpsam. Sucukları küp küp kıyıp biraz kaşar rendelesem…
Mutfak masasını balkona çıkarsam… Biraz ceviz kırıp biraz badem ayıklasam. Reçelleri masaya dizsem renk renk… Çekirdekli vişne reçeli, biraz kayısı ve biraz gül reçeli birer yaprak nane, ceviz ve bademle süslesem.
Hani bu sabah hatta bugün bir şans versem kendime.
Fırına gitsem odun ateşinde pişmiş tava ekmeği dilimletsem.
Demlediğim çayımı da ocaktan alıp koysam masanın kenarına.
3-5 kaşık alsam mis gibi mercimek çorbasından… Bırak çorbayı, sucuklu ve kaşarlı omlet soğuyor.
Artık güneş yüzüme turuncu ışıklarını vuruyor, çayımın buharı doğan güneşte… Çayı en baştan demliyor sanki… Ekmeğin dumanı el yakıyor. Aman tereyağ ve balı damlatmayalım bir yere!
Hiç acele etmeden güneş tepeye çıkıp beni yakana kadar otursam sofranın başında.
Biraz her şeyden, herkesten uzaklaşıp güneşle birlikte uyanan kuşları ve böcekleri dinlesem.
Güneş gözlerimin içinde…
Bugün kendime her şey için bir şans daha vermeliyim.
Uzun uzun, doya doya yaşasam günü.
Aslında bir gün değil her gün yeni bir şans vermeliyiz kendimize.
Kendimizi biraz daha önemseyip, biraz daha değer vermeliyiz.
Yukarıda yazdığım kahvaltıyı hiç yaşamadım, hep içimde kaldı. Ama inanın buraya yazarken en az bu kahvaltıyı hak etmiş ve yapmış kadar oldum.
Umarım siz de hayatınızda ve her gününüze uyandığınızda kendinize yeni doğan bugün ya da bir gün için şans verebilirsiniz.
Sevgiyle kalın…