“Uykum kaçmıştı. Uyumak için yatakta dört dönüyordum. Sonra beş, altı, on yedi, yirmi sekiz. Sağ yanağımı yastığıma bastırmıştım. Yastığın pürüzsüzlüğü çok hoştu. Sol yanağımda, üzerine hızlı bir şekilde yazılmış ve iliştirilmiş bir not vardı. ‘Son tren seferi saat kaçta?’ Gidiyordum, ciddi ciddi gidiyordum. Nottaki soru işareti yanağımdaki gamzeye denk geliyordu. Ben gidiyordum. Yarım bir dildi benimkisi. Gidiyordum eylemi gittim’e ne zaman dönüşür, bilmiyordum. Gider ayak şehrin bütün martılarından özür diledim, onları yanlış yol tarifiyle denizin dibine yolladığım için. Çok söyleyeceğim şeyler var, şimdilik onlara da eyvallah.” der bizim kentin gürültülü düşünürü. Turgut Uyar dizelerine çağırır onu; “Topla bavulunu, bırak son okuduğun romanı. Burası, göğe bakma durağı.”
Not: Yol tarifi soran şehrin bütün martılarını, başı ve sonu bilinmeyen hikayemin birinci bölümünde, yanlış yol tarifiyle denizin dibine yollamıştım, pişman bile değildim.
http://elifates.blogspot.com.tr/2014/01/bas-ve-sonu-bilinmeyen-hikayemin.html