(Bu yazı yazan kişi tarafından anlık olarak hislerini dile getirmek için yazılmıştır ve ne başı ne de sonu vardır.)
Hayatımızda herkesten ve her şeyden sakındığımız şeyler vardır. Bu bir insan, bir eşya ya da bir sırrımız olabilir. Benim açımdan bu, sırrımdı. Ve evet, bir kişi bile öğrenirse kimsenin yüzüne bakamam dediğim sırrımı aslında herkesin bildiğini öğrendim.
Başta garip hissettim. Bunu bilen tek kişi herkese söylemişti ve kimse beni uyarmamıştı ya da çaktırmamıştı. Uzun bir süredir ayakta uyuyordum. Hislerim dakikalar içerisinde öfkeye dönüştü. Öfkem de içimde yanan bir ateşe. Bir açıklama bekledim, bir teselli. Ne yapacağımı söyleyen biri olsun istedim. Kimse yoktu yanımda. Öylece duvara bakıp insanların yüzüne nasıl bakacağımı düşündüm. Tepkiler, alaycı bakışlar, ortalıkta eleştirdiğini kuytuda yapma problemi, dedikodular… Hepsi çok ağır geldi ve ağladım. Yüzleşmek için çok erkendi. Sonra taşlar yerine oturdu. Bunca zaman bana karşı yapılan her bir davranış, bu sırra göre biçimlenmişti. Her şeyin temeli aslında buydu. Yaşadıklarım, tüm olaylar gözümün önünden geçti. Her şey anlamlandı. Anlamlandıkça ağladım. Ağladıkça senelerdir içimde tuttuğum bu sır da gözyaşlarımla beraber aktı gitti. Ne desem ne söylesem toparlarım diye düşündüm ama hiçbir fikrim yoktu. En yakınlarımın bile yüzüne bakabilecek durumda değilken kimden yardım isteyebilirdim ki? Kimse beni anlamayacaktı zaten. Çünkü insanlara yargılamak kolay gelir. Yapmasaydın demek, her şey çok kolaymış gibi atıp tutmak.. Anlatsam anlamazlar. Ben onların düşüncelerinden, yargılarından bu hale geldim diye düşünmekten alamadım kendimi. Mahvoldum. Her şey berbat oldu. En çok ben…