Başkaydı. Her şey bambaşka. Aynı dilin farklı harfleri, aynı türkünün farklı notalarıydılar belki. Aynı hikayenin farklı satırları, ayrı sonlarıydılar. Ya da bu da mı farklıydı? Aynı parça, aynı dil, aynı hikaye hepsi mi ayrıydı? Bilemedi bunu.
Bildiği bir şey varsa hiçbir şey böyle olmamalıydı. Bunu ondan duymak biçareliği apaçık ortaya seriyordu. İki farklı bakışta tek görmeyi beklemek ne mümkündü. Bir şeylerin ardından bakınca insan şimdilerin kıymetini anlıyor herhalde. Keşkelerle başlayan cümleler kıymetli olanları özletiyor mu insana? Bunu sesinden başka hiçbir şeyden anlayamazdı.
Sonsuza dek kalabileceği halden ayrıldıktan hemen sonra düştü adamın aklına bu satırlar. Son olacak mıydı, olmayacak mıydı ikisi de bilmiyordu bunu. Adam ‘‘ alnında ne yazıyorsa onu yaşayacaksın ‘’ demişti, kadının sırtından sıkıca sardığı ellerini hissederken. Böyle kalalım demişti kadın sokağın karanlığına aldırmadan. Sesi karanlığın derinliğinde hüzne doğru yol alırken. Üzgün olmak tenine işlemiş; sesine gök hüzünlenip dökmüştü yaşlarını üstlerine.
Veda gerekli miydi diye düşünürken hayırlısı, dedi adam. Alelacele sigarasını yerleştirdi gün boyu eksik olmayan parmaklarının arasına. Hınç alır gibi çaktı çakmağını; tutuşturdu ateşi tütünün koynuna. Bir yandan göz gezdirirken etrafına, diğer yanı türkülerle döküyordu içini.
‘‘Ne yazıyorsa onu yaşayacaksın ’’ dediği yerden öpmüştü giderken kadını. Sıkıca sarılırken saçlarının kokusu sızlatmıştı burnunu. Yapacak bir şeyi yoktu. Evet dese olmazdı arkadaşlığına. Bir başka bakamazdı ona…
Düşünceler arasında ıslana ıslana gelmişti evine. Kağıda kaleme sarılıp döktü hislerini. Tercüme edebilse rahatlayacaktı. ‘’Sanırım’’ dedi adam kendi kendine ‘’ onun ifade edemediklerini ben de satırlarıma dökemiyorum. Benim vicdanım da sayfalarım. Şimdi anlıyorum neden konuşamadığını’’ dedi yarım kalmış sigarasından bir nefes çekerken.
Buruk bir hüzün vardı içinde; ama kalemin kağıtla dans ettiğini gördükçe teşekkür ediyordu kadına. İki gün önce yazamıyorum artık demişken; yazmayı, yazabilmeyi yeniden yaşayabildiği için çok sevmişti onu. Bir yazar(!)ı sevmek ya da onun tarafından sevilmek nasıl bir duyguydu bilmiyordu. Cevabı buna layık olandaydı.
Son satırlarını yazarken bir teşekkür borçluydu ona. Telefonunu çıkarıp mesajlarına şunları düştü: ‘’ Bana yeniden yazdırabildiğin için ne mutlu sana. Bilmem kaç kişi anlar kim olduğunu; ama sen bileceksin. Bir çok yazımın da Yol Arkadaşı… Teşekkür ederim… ‘’