Ne diyeceğini bilemediğiniz anlar vardır hayatta. Olmaz olsunlar esasen. Ne yapacağını bilemediğiniz, ne yapsan biraz eksik, biraz anlamsız, biraz acı ve biraz gözyaşartıcı olacak anlar. Ellerini kollarını bağlayan, dilini kilitleyen, dizlerinin bağlarını çözen anlar. Derin, simsiyah bir sonbahar gecesinde zihninizi dolduran, sorgulatan fakat sonuç bulamayan şeyler vardır hayatta. Bir başkasının kalbinin sızısının sizin kalbinizi ondan daha fazla sızlattığı anlar vardır farklı sonuçlara duacı olsanız da.
Otosansür denen merete kayıtsız şartsız iman ederek diyeceklerinizin hepsini süzgeçten geçirdiğiniz ve ezber kalıplar hariç cümle kuramadığınız, içinizdekileri zerre dışarı vuramayıp kendinizi zehirlediğiniz anlar vardır. Bazen her şeyi adaletsiz bulduğunuz, daha farklı olabilirdi, olmalıydı dediğiniz anlar vardır lanet okuyarak. Her şeyin beyhude olduğunu hissettiğiniz boşluğa düştüğünüz anlar vardır, hayatın senaryosuyla sizin senaryonuzun aynı olmadığını ve lanet olsun ki olamayacağını düşündüğünüz anlar vardır. Sonsuzluğa veda ettiğiniz, mutluluk umutlarına, hayallerinize ağıtlar yazdığınız anlar vardır. Bir gitar solosunda titreyen bir kalbe sahipseniz ve belleğiniz henüz alzheimer gibi bir sorunla karşı karşıya değilse içinizin titrediği, genzinizin yandığı, gözlerinizin buğulandığı anlar vardır. Ne yaparsanız yapın düzelmeyeceğini bildiğinizden katlanmasını izlediğiniz acılarınıza yaren.
Suç, suçlu, yanlış aramaktan gözünüzün önünü göremeyeceğiniz anlar vardır bazen. Bazen belki de sık sık dalıp gittiğiniz anlar vardır. Bir şiirin son dizesine, bir gitar tınısına, kahve kokusuna, ayracınızın üstündeki çizime, gecenin alacakaranlığına, yıldızların güzellikleriyle arz-ı endam edişine, küçük bir çocuğun yüzündeki gülümsemeye ya da bunların hepsinin sebebi olan sahip olduklarından mutmain olmayan kalbin sahibine, tahayyül ederek, düşünerek, bakarak, ağlayarak nasıl isterseniz. Bazen kurtuluştan kurtulmaktan istediğiniz anlar vardır.
Eksik olmasınlar…
Şarkı, yazı, klip, imge;