Bazen hayatınızda her şey yolunda gider. Tam o anda hiç beklemediğiniz biri girer hayatınıza. Sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz hiçbir şey.
Bazen hayatınızda yolunda giden hiçbir şey yoktur. Tam o anda hiç beklemediğiniz biri girer hayatınıza. Sonra bir daha asla eskisi gibi olmaz hiçbir şey.
Berbat, leş, illet bir çukurun içinde; kendi pisliğimde boğulmayı kabul etmiştim bu kez. Debelenmiyor, sakince batmayı bekliyordum. Tam olarak film şeridi olmasa da, gözden geçiriyordum hayatımı. Yaşadıklarımı ve ne kadar iyi olmaya çalışsam da yaşattıklarımı bir bir koyuyordum önüme. Kimine kocaman tebessümler, kimineyse de derya deniz gözyaşları döküyordum. Dökülen her damla yaşta biraz daha batıyordum çukura. Aslına bakarsanız, intihar ediyordum ben. Mutlu olsam, çıkacaktım çukurun içinden. Ama bir kere batmıştım o çukura. Çıksam, ne yapacaktım?
Derken o çıktı işte karşıma. Kendimi kandırdığım, kendime dahi itiraf etmekten kaçtığım onlarca duyguyla bağlandığım cennetle o çukurda tanıştım ben. Bataklığımdan çıkardı beni hiç düşünmeden. Tereddüt dahi etmeden… Bataklıktan çıktığımda leş gibi kokuyordum. Tuhaf olansa onun kollarındaydım. Sımsıkı sarılıydım. Huzur vardı artık, uykularımda bile.
Zaman içinde nasıl olduğuna anlam veremeden, kendimi yeniden o çukurda buldum. Üstelik bu kez daha derindeydim. Üstelik bu kez, beni o çukurdan çıkaran adam, bizzat kendi elleriyle itmişti. Cennet sıfatını biçtiğim adam, cehennemi yaşatmıştı bana.
Şimdilerdeyse; çukurumun etrafında gezinip duruyorum. İşin kötüsü, huzur, mutluluk şöyle dursun; acı dahi çekmiyorum. Hissedebildiğim tek duygu; özlem. Yüzünü görmeyi, sesini duymayı özlediğimde avutabiliyorum da kendimi, kokusu düştüğünde aklıma; kaybediyorum benliğimi. Hiçbir yerde bulamıyorum kokusunu. Sakladığım sandıklarda, yastığımın kenarında, evimin köşelerinde yok artık kokusu. Anılar var sadece. Kek kalıbında, yatağımın baş ucunda, kül tablamda…