İnsanın çocukken yanlış anladığı ve buna inandığı şeyler vardır.Mesala Notre Dame katedralini o kitabın kapağında ki kambur adam sanmak gibi veya bir heykeli peygamber olarak görmek, bunun gibi bir sürü olmayan şeylere kendimizi inandırırız.
Geçenlerde bana birisi şöyle birşey anlattı.Dediğine göre herhangi bir insan veya eşya yanından gittiği zaman gidenlerin durduğunu zanneder, hayatın onun etrafında döndüğüne inanırmış.Buna epey süre böyle inanmış olması tuhaf doğrusu, bunlar belli bir olgunluğa gelindiğinde artık güldüğünüz şeyler değil midir? En azından ben böyle biliyordum, ama şöyle bir düşününce eskiden insanların fırtına veya deprem gibi doğaüstü olaylara karşı düşündükleri şeyler olayın öyle olmadığını gösteriyor.
Bir insan aynanın kendisine uğursuzluk getireceğine inansa ve aynada ona uğursuzluk getirse gerçekte olan şey nedir? Buna bu derece inanması mı olayları bu hale sokmuştur? Yoksa her şeyin sorumlusu ayna mıdır? Herkesin bildiği on üç sayısı kötü bir his oluşturur içimizde, bazı insanlar bunu kabul etmez böyle şeylere inanmadığını söylese de içten içe bunun durmadan dile getirilip söylenmesi onu da rahatsız edecektir.
Mesela Sakız fallarına pek inanmasak da falımızda kötü bir şey çıksa hiç mi içimiz burkulmaz hemen dilimize şu cümleler hasıl olur, zaten benim hiçbir işim iyi gitmez.Peki ya iyi çıksa falımız o gün kendimizi çok kötü bile hissetsek o küçüçük yazılmış dizeler o kadar rahatlatır ki bir an yaşamak her şeye rağmen güzel deyiveririz. Bu yüzden olsa gerek hiç kötü şeyler yazmazlar şu sakız fallarına yoksa nasıl satarlar o kadar sakızı?
Olaylara her zaman iyi yönünden bakmakta bununla ilintilidir.Gerçekten başımıza kötü bir olay geldiğinde buna ne kadar iyi bakıyoruz, bize olaya iyi yönünden bak diyenler nereye bakacaklarını biliyorlar mı acaba? Bir insan her zaman olaylara iyi yönünden baksa bile içinde bir tahammül edememe olacaktır, ve bu tahammülsüzlük her kötü olay karşısında giderek büyüyerek artık isyan etme hatta bazı insanlarda intihara sürüklenme noktasına gelecektir.Yapılacak olan sanırım ya kötü bir şekilde bakıp içinizi döküp rahatlamanız veya tam bir teslimiyetle hiçbir tahammülsüzlük duymadan iyi düşünmenizdir.
Bir insanı sevdiğimiz veya hoşlandığımız zamanda hep iyi düşünmez miyiz? Hatta ilk yaptığımız şey ona inanmak olmaz mı? Bize bir şey anlatır kendi veya başkası ile ilgili ve hemen inanırız.Kim hoşlandığı kişiye ilk iş olarak sen yalan söylüyorsun der ki.Böyle bir şey aklımıza bile gelmez.Belli bir süre sonra gerçekler ortaya çıkınca yalan söylediğini anlarız.Korku da tam burada başlar aslında, insanlar güvenilemez hale bu yüzden gelmedi mi? Hiçbir inanç yalanla yan yana gelemez.Eğer inanmazsak yaşayamayız peki ama neye inanmazsak?