95 Ekiminin bir Cumartesi gününde Malatya da doğdu ve büyüdü. Sonra mı ? Ağaç ballarını duydunuz mu? Benim dünyam da her şey onlarla başladı. Onlarla çıktım ben yola. Kayısı ağaçlarının gövdesinde bazen sarı bazen kırmızı, yuvarlak ve küçük tatlılardır bu güzel şekerler. Küçücük kıvırcık saçlı bi kız çocuğuydum, ağaçların arasında düşe kalka babamın arkasından koşarken onun güzel ellerinde tanıdım bu naif şekerleri. Kayısı sevdasına tepesine kadar çıkıp inemediğim ağaçlardan, beni kovalamayı kendine görev bilmiş mavi gözlü köpeklerden, düşüp ellerimi kanattığım bisikletlerden sonra sığındığım yegane adresimdi babam. Dünyada tek olduğunu sandığım bu balların peşinden koşarken, babamın boynunda onlara ulaşmaya çalışırken, yaşadığım iyi ve kötü her şeyi sessizce izlerken, çeşmeden su içtiğim o yıllarda, yaşadığım toprakların şeffaf şivesi kendimden bile habersiz yazar yapmıştı beni. Kalemin kurşununa kağıdın beyazın zaafım o zamandan başlamış meğer. Nazım Hikmet Ran’ın eşsiz şiirlerinden cesareti, Reşat Nuri’nin romanlarında hırslarımı, Sebahattin Ali’nin kürk mantolu madonnasından naif aşkı tanımışım meğer. Beni çağıran harflere kaleme kitaba kağıda teslimim şimdi büyük bir sevda ve tevekkülle. Kayısı ağaçları, gövdesindeki renkli şekerler, mikroplu Çeşme suları, ve Sokaklardaki en sade dostlarımın İlhamına minnetimi anlatabilmek ve duygularına tercüman olmak dileğiyle.