Küçüktüm. İnsanlar büyük, dünya büyük; ben küçük, ben mutluydum. Dertsiz tasasız bir hayatım vardı. Yahut “dert”in kelime anlamını dahi bilmiyordum. Ağladıktan hemen sonra ne için ağladığımı unutup kahkahalar atabiliyordum. İçten bir şekilde gülümseyebiliyordum daima. Mutluluk, yalnızca yabancı bir sözcük değildi henüz. Gökyüzüne bakardım, mutlu olmama bu bile yeterdi. büyüdüğümde uçabileceğimi hayal ederdim. Yani; insanlar büyüyünce uçar zannederdim. Büyüyünce masumiyetin yitirildiğinde haberdar değildim henüz.
Ne çok hayal kurardım ben. Önümde sürekli çarpıp düşeceğim duvarlar olduğunu nereden bilebilirdim ki? Kalkmanın bu derece zor olduğunu, insanların elini uzatmak yerine bir darbe daha vuracağını bilmezdim ben. Yaşamadan öğrenilmezmiş hayat; bunu da büyüyünce, yaşayınca öğrendim.
Küçüktüm. Ben küçük, hayallerim büyüktü. Ben büyüdüm, düşlerim küçüldü. Hayallerime ulaşmak zor geldi. Hayat zor geldi. Çok defa; azalan hayallerim de kırıklığa uğrattı beni.
Küçüktüm; gülümsemeyi hatırlıyordum. Büyüdüm, insanlar küçüldü, dünya küçüldü; ben hüzünledim